15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Önceki darbe girişimlerinden farkı, darbenin arkasında sadece birkaç asker değil, kendisini sivil toplum olarak gösteren Gülen Terör Örgütü’nün (FETÖ) olmasıdır. Darbeciler, 252 masum insanın ölümüne, 2 binden fazla insanın yaralanmasına ve Meclis ile Cumhurbaşkanlığı binalarının bombalanmasına yol açan bu girişimde başarısızlığa uğramış, milyonlarca insan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında durarak darbecilere karşı sokağa çıkmıştır. 15 Temmuz, yakın tarihin en karanlık gecelerinden birinin hemen ardından Türkiye’de en aydınlık günlerden biri doğmuştur. Bu darbe girişimi, ülkenin iç ve dış politikalarının yeniden yapılandırılmasına zemin hazırlamıştır.
Darbe girişiminin ülkenin iç siyasetinde ciddi etkileri oldu. Öncelikle, sonrasında ülkeyi on yıllardır etkisi altına alan askeri vesayetin kalıntıları tasfiye edilerek sivil iktidarın gücü güçlendirildi. 1980’lerde askeri vesayete karşı mücadele eden Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ifadesiyle, “seçenler”in “atanmışlardan üstün olduğu” ilkesi vurgulandı. En azından ilgili tüm aktörlere askeri darbenin halkın iradesine karşı yapılamayacağı ve siyasi iktidarın ancak halkın iradesiyle sona erebileceği gösterildi.
İkincisi, başkanlık sistemi siyasi aktörlerin kırılganlığını önlemek ve siyasi istikrarı sağlamak için getirildi. Halkın iradesine rağmen doğrudan halk tarafından seçilen yürütme organını devirmek, halka karşı dönmek anlamına geldiğinden, silahlı kuvvetlerin daha dikkatli davranması gerekiyor.
Üçüncüsü, devlet kurumlarına “paralel devlet” olarak sızan FETÖ mensuplarından kurtarıldıktan sonra ülkedeki devlet kurumları, özellikle güvenlik kurumları gerçek anlamda “milli” bir karaktere kavuştu. Milli Savunma Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılmasından sonra güvenlik açıkça iç ve dış olmak üzere iki ayrı alana bölündü. Buna göre, silahlı kuvvetler ve istihbarat, dikkatini dış tehditlere yöneltti.
Dördüncüsü, başarısız darbe girişimi ve devlet kurumlarından yabancı unsurların tasfiyesinden sonra, dış ve yabancı aktörlerin Türkiye’nin iç siyasetine müdahale etme fırsatı ve olasılığı önemli ölçüde azaldı. Dış aktörlere, artık Türk iç siyasetini istedikleri gibi tasarlayamayacakları gösterildi. Bu, Türk devlet kurumlarının dayanıklılığını artırdı.
15 Temmuz darbe girişiminin Türk dış politikası üzerinde de benzer etkileri oldu. Öncelikle FETÖ unsurlarının tasfiye edilmesinden sonra kapasiteleri ve kabiliyetleri artan güvenlik kurumlarının yurtiçinde ve yurtdışında başarılı askeri operasyonlar yürütmesi daha mümkün hale geldi. Türk hükümeti, siyasi bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne yönelik doğrudan ve dolaylı tehdit ve zorluklarla mücadelede daha büyük başarılar elde etmeye başladı. Suriye, Irak ve Libya gibi dış politikada inisiyatif almaya ve dış politika konularında sert gücünü kullanmaya başladı.
Ayrıca, başarısız darbe girişiminin ardından Türkiye stratejik özerkliğini önemli ölçüde artırdı. Türkiye dış politikada Ankara merkezli bir yaklaşım izlemeye başladı ve dış politika konularına olan bağımlılığını azalttı. Böylece 15 Temmuz, Türkiye’nin bağımsız dış politika yöneliminin sembolü oldu. Türkiye, Batılı devletlerle ilişkilerini geleneksel hiyerarşik perspektiften eşit ortaklığa dayalı yatay bir temele dönüştürdü. Türkiye, öncelikle kendi ulusal çıkarlarını maksimize etmeye çalışan bir devlet haline geldi. Bunun üzerine Batılı devletler Türkiye’yi daha da marjinalleştirmeye ve yabancılaştırmaya çalıştı. Batılı devletler, kendi ülkelerindeki FETÖ üyelerini açıkça barındırıyor ve koruyor. Buna paralel olarak, Türkiye karşıtı herhangi bir gelişmeyi desteklemek için tüm kaynaklarını seferber ettiler.
Ancak Türkiye’nin bazı devletler tarafından ötekileştirilmesi, ülkenin daha da güçlenmesine yol açan gelişmeleri tetikledi. Batı tarafından izole edilen Türkiye, savunma sanayiini geliştirmek zorunda kaldı. Doğu Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi Batı dışı bölgelere doğru ilişkilerini genişletti. Örneğin, ABD ve Avrupa ülkeleri Türkiye’nin taleplerini karşılamayı reddettikten sonra Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini satın aldı. Benzer şekilde, müttefikleri Türkiye’ye silah sistemleri satmayı reddettikten sonra, kendi ülkesinde üretim yapmaya başladı ve sonunda savunma sanayiinde ihracatçı bir ülke olarak ortaya çıktı. Sonuçta, Türkiye’nin ötekileştirilmesi Ankara için yüksek bir maliyete, Batılı devletler için ise daha yüksek bir maliyete yol açtı. Türkiye’nin stratejik özerkliğini artırma kararlılığı, Batılı ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkileri giderek gerginleştirdi.
Sonuç olarak, Türkiye’yi çöküşün eşiğine getiren 15 Temmuz başarısız darbe girişimi, iç ve dış politikasını yeniden yapılandırma fırsatı sağladı. Darbe girişiminin ardından iç siyasetini yeniden yapılandıran ve siyasi istikrara kavuşan Türkiye, bölgesel ve küresel konumunu da güçlendirdi. 15 Temmuz sonrası gelişmeler, Türk devleti ve milletinin dayanıklılığına önemli katkı sağladı. Hem Türk devleti hem de milleti çok daha özgüvenli hale geldi.