Orijinal Başlık: Küresel göç hareketleri 2025 yılında nasıl değişecek?
Kaynak: Getty Images Yazan: Onur Erem Unvan: BBC Dünya Servisi 17 Aralık 2024
Dünya genelinde göç yıllar içinde sürekli artış göstermekte; buna rağmen insanların gelecekte göç etme isteğini azaltma yönünde herhangi bir belirti bulunmamaktadır. Ancak, son on yıl içerisinde göç etmek isteyenlerin karşısında yeni engeller ortaya çıkmıştır. Donald Trump, ABD başkanı olarak ilk döneminde “duvar inşa etme” söylemiyle dikkat çekti. Covid-19 pandemisi sonrası birçok ülkede seyahat kısıtlamaları uygulandı ve Brexit ile birlikte Birleşik Krallık ile Avrupa Birliği arasında göç etme imkânı sona erdi. Ayrıca, 2025 yılı, dünyanın en önemli iki göç rotasında iktidar değişiklikleriyle başlaması bekleniyor: ABD’de Donald Trump Ocak ayında ikinci başkanlık dönemine başlayacakken, Almanya’da Şubat sonunda yapılacak erken seçimlerde daha katı göç politikalarını destekleyen partilerin başarılı olma olasılığı yüksek.
18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü öncesinde, 2025 yılında küresel göç eğilimlerinin nasıl değişeceğini inceledik. Güncel küresel göç eğilimleri ne durumda?
Son 30 yılda dünya genelindeki göçmen sayısı tutarlı bir şekilde artmaktayken, başka bir ülkeye taşınan kişilerin oranı, dünya nüfusuna oranla hala oldukça düşüktür.
BM’nin Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Göç Araştırmaları ve Yayınları Bölümü Başkanı Marie McAuliffe, “25 yıllık göç verilerini ve İnsani Gelişme Endeksi verilerini inceledik ve gelişmekte olan ülkelerden kişilerin, orta, yüksek ve çok yüksek insani gelişim gösteren ülkelere göç etmesinin giderek daha fazla zorlaştığını gördük” diyor. McAuliffe, “Uluslararası göçün büyük kısmı, zengin ülkeler arasında gerçekleşiyor. Avrupa içindeki yüksek göç rakamlarına da dikkat çekiyor.”
McAuliffe, Avrupa Birliği, Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (Ecowas) ve Güney Amerika Ortak Pazarı (Mercosur) gibi serbest dolaşım anlaşmalarına sahip bölgelerde göçün daha yüksek oranda gerçekleştiğini belirtmekte. Bunun yanı sıra, Güney Asya’dan Körfez ülkelerine kadar uzanan önemli bir göç koridoru mevcut. 2002 yılında dünya genelinde yedi milyon uluslararası öğrenci bulunmaktayken, bu sayı ilerleyen yıllarda üç katına çıkmıştır.
Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesi, yurtdışında yaşayan altı milyondan fazla Suriyelinin evlerine dönmesini mümkün kılabilir. Suriye’nin devrik lideri Beşar Esad’ın Rusya’ya kaçmasından sonraki ilk günlerde Türkiye’deki Suriyelilerin evlerine dönüş istekleri ortaya çıktı ve Türkiye sınırında uzun kuyruklar oluştu. Ancak Suriye’nin gelecekte nasıl yönetileceğine dair belirsizlikler devam ederken, güvenlik koşullarının nasıl değişeceğini ve bu göç akışının süreceğini tahmin etmek güçtür.
Trump’ın ilk dönemi göçü nasıl etkilemişti?
Göç konusu, Donald Trump ve destekçileri için son derece önemli bir meseleydi. 2016 yılındaki başkanlık seçiminde, ABD dünyadaki göçmenler için en çok tercih edilen yön oldu. Trump’ın seçim mitinglerinde sürekli “Duvarı inşa et!” sloganı atılıyordu. Bu, Trump’ın yasadışı göçleri engellemeyi vaadettiği Meksika sınırındaki fiziksel bariyer için yapılan bir referanstı. Trump, ilk döneminde Meksika sınırındaki bariyerlerin uzunluğunu artırmayı başaramadı, ancak göç üzerinde daha somut etkileri olan başka düzenlemeler de getirdi.
Trump, Ocak 2017’de başkanlık görevine başladıktan hemen sonra yedi ülkenin (İran, Irak, Libya, Somali, Sudan, Suriye ve Yemen) vatandaşlarına yönelik seyahat yasağı uyguladı. Bu ülkelerden çoğunun nüfusu Müslüman olduğu için bu yasağa “Müslüman yasağı” adı verildi. Trump bu yasaklamayı imzaladıktan sonra, bu ülkelerden ABD’ye gitmekte olan yaklaşık 2,000 kişi, uçakları yere indiği anda gözaltına alındı. Başka bir uygulama olarak, Trump, ABD’de yaşama ve çalışma hakkı kazananlarla ilgili yıllık Yeşil Kart Çekilişi’nin de bir parçası olduğu Çeşitlilik Göçmenlik Programı’nı iptal etti. Başkanlık döneminin son yılında yüksek iş gücü eksikliklerini bahane gösteren Trump, bu programı durdurma kararı aldı. Sonuç olarak, yeni bir hayata başlamaya hazırlanan on binlerce kişinin hayatı değişti.
27 yaşındaki, “Irmak” takma ismiyle bilinen Türkiye’den kadın, “2019 yılında çekilişe katıldım. 2020 yılının Haziran ayında sonuçlar açıklandı ve kazandığımı gördüm. Biseksüel ve ateist bir kadın olarak Türkiye’de kendimi ifade etmek veya kimliğimi yaşamak için güvende hissetmiyorum. ABD’de hayatın daha kolay olabileceğini düşündüm” dedi. Irmak, benzer durumda olan diğer kişilerle beraber yasal itirazda bulundu, ancak davada başarılı olamadılar ve binlerce kişi ABD’ye göç etme fırsatını kaybetti.
Trump yönetiminin oluşturduğu ve görünüşte halk sağlığını korumayı amaçlayan bir başka düzenleme, sınırdaki ABD yetkilileri tarafından, sığınma talebinde bulunanlar dahil, göçmenlerin derhal sınır dışı edilmesini yasal hale getiriyordu. Bu düzenlemenin devreye girmesi ile Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrıldığı Ocak 2021 tarihleri arasında neredeyse 400,000 kişi gözaltına alınıp sınır dışı edildi.
Trump’ın ikinci başkanlık döneminden ne bekleyebiliriz?
Donald Trump, bu yılki seçimlerde düzensiz göçmenleri topluca sınır dışı etme vaadinde bulunmuştur. Trump, “Bu fiyat etiketine bağlı değil; gerçekten başka bir seçeneğimiz yok” demiş ve planında ABD ordusunu kullanabilmek için ulusal acil durum ilan etmeyi düşündüğünü belirtmiştir. Trump’ın başkan yardımcısı olarak seçtiği JD Vance, sınır dışı uygulamalarının “bir milyon kişi ile başlayabileceğini” ifade etmiş, ancak uzmanlar bunun gerçekleşmesi konusunda şüphelerini dile getirmiştir. ABD’nin içinde tutuklanan ve sınır dışı edilen kişilerin sayısı geçtiğimiz on yıl içinde 100,000’in hemen altında kalmıştır. Amerikan Göç Konseyi’nin (American Immigration Council) politika yöneticisi Aaron Reichlin-Melnick, “Bu sayıyı tek bir yılda bir milyona ulaştırmak için devasa miktarda, muhtemelen mevcut olmayan bir kaynağın aktarılması gerekecek,” diyor. Uzmanlar, bir milyon veya daha fazla kişinin sınır dışı edilmesinin yüzlerce milyar dolarlık bir maliyet çıkarabileceğini öngörmektedir. Ayrıca, göç mahkemeleri sisteminin bu kadar çok sayıda başvuruyu değerlendirmenin mümkün olmadığını ve büyük miktarda sınır dışı uygulaması içeren herhangi bir programın yasal engellerle karşılaşabileceği düşünülmektedir. Ancak Trump, yasal göçü azaltacak uygulamalarla, ilk dönemindekilerde olduğu gibi, daha başarılı olabilir.
Şubat 2025’teki seçimlerden sonra Almanya’da neler değişecek?
Dünya genelinde en büyük ikinci göç rotası olan Almanya’da, Şubat 2025’te planlanan seçimlerden sonra büyük ihtimalle yeni bir hükümet kurulacak. Son yıllarda iş gücünü artırmak amacıyla göçü kolaylaştıran Almanya, göç karşıtı aşırı sağcı partilerin iktidara gelmesi durumunda bu politikayı değiştirebilir mi? Hâlihazırda, Almanya’nın mevcut hükümeti iş gücü eksiklikleriyle baş ederken göç kısıtlamalarını gevşetmiştir. Fakat Başbakan Olaf Scholz’un mensubu olduğu Sosyal Demokrat Parti (SPD) şu an anketlerde üçüncü sırada yer almakta. İlk sırada Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU), ikinci sırada ise aşırı sağcı AfD yer almakta ve bu parti her beş seçmenden birinin desteğini kazanmış durumda. Almanya’daki Göç Araştırmaları Kurumu’nda Göç Merkezi’ni yöneten Victoria Rietig, “Düzensiz göçü zorlaştırmak, Almanya’daki partilerin seçim kampanyalarının bir parçası; hem CDU/CSU’nun hem de aşırı sağcı AfD ile aşırı solcu BSW’nin” diyor. Almanya’daki iş gücü eksikliğinden dolayı siyasi partiler göçü gündeme alırken daha az itirazda bulunuyor; ancak her 10 kişiden altısı bu üç partiye destek veriyor. Rietig, “Şubat seçimlerinden sonra bu siyasi iklimin Almanya’da daha sıkı göç politikaları ile sonuçlanacağı kesin ve yeni hükümetin başında büyük ihtimalle Hristiyan Demokratlar olacak,” diyor.
Diğer göç güzergahları
Almanya veya ABD’ye yönelik göç daha karmaşık hale gelebilir; fakat diğer göç rotaları için yeni engeller beklenmemektedir. AB veya Ecowas gibi bölgesel yasal çerçevelerde gerçekleşen göç ile Güney Asya’dan Körfez’e uzanan göç koridorunda herhangi bir değişiklik öngörülmemektedir. IOM’den Marie McAuliffe, “Neredeyse tamamen iş gücü göçünden oluşan Güney Asya’dan Körfez’e uzanan büyük koridor devam edecek; çünkü buna ihtiyaç var. İş gücü göçmenleri Körfez ülkeleri için son derece önemli ve önemli hizmetleri yerine getiriyorlar,” diyor. McAuliffe, göç sistemlerine olan güveni sarsmak amacıyla sağ gruplar tarafından internette yürütülen dezenformasyon kampanyalarına da dikkat çekiyor. McAuliffe, “Bana göre, uluslararası göçün geleceği açısından en büyük sorunlardan biri giderek büyüyen, dezenformasyonun göçe olan güveni zayıflatması paradoksudur” şeklinde ifade etmekte. McAuliffe, savaş ve felaketlerin yol açtığı ani yerinden edilmeler dışında, uluslararası göç eğilimlerinin öngörülebilir ve istikrarlı olduğunu, politika değişikliklerinin yalnızca uzun vadede etkili olduğunu vurguluyor. “Uluslararası göçün istisna olduğunu biliyoruz: Çoğu kişi doğduğu ülkede kalmayı ve yaşamayı seçmektedir.”