CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ülke Politikaları Vakfı tarafından düzenlenen Demokrasi Yoluna Dönüş Forumu’nda çeşitli açıklamalarda bulundu. Özel, “Gelecekte iktidara geldiğimizde önerdiğimiz yönetim sistemi; güçlü bir parlamento, kesin bir kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir kamu yönetimidir” dedi ve “31 Mart’ta devletle millet arasında bir yarış yaşandı; sonuç olarak yine millet kazandı” şeklinde konuştu. Özel, ayrıca Türkiye’nin demokrasi algısı açısından kıyaslandığında 53 ülke arasında 47. sırada yer aldığımızı, Economist Intelligence Unit’in 2024 küresel demokrasi raporunda 167 ülke arasında 102. sırada bulunduğumuzu ve Hukukun Üstünlüğü Endeksi raporuna göre 142 ülke arasında 117. sırada yer aldığımızı belirtti. İstanbul’daki forumda, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yanı sıra Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gökan Zeybek, İlhan Uzgel ve Yalçın Karatepe, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, milletvekilleri, belediye başkanları ve birçok akademisyen yer aldı. Özgür Özel açıklamalarında, “ÜPV’nin kuruluşundan bu yana idealizm ve vatanseverlik içerisinde büyük bir özveri ile ilerlediğini biliyoruz. Zekeriya Temizel’e, hem iyi bir devlet adamı hem deneyimli bir bürokratik şahsiyet olarak, bu ülkeye teorik ve pratik açıdan çok şey katmış biri olarak selamlarımı iletiyorum. Ayrıca değerli kızı Ayşe Eser Danışoğlu’nu unutmadan, beraber çalıştığımız merhum Murteza Çeliker’i bu vakfa yaptığı katkılarla anmak isterim. Doğan Subaşı’nın şahsında bu sürece katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum” dedi.
Özel, “Geçen süreçte altılı masaya haksızlık yapmamalıyız. 2 bin 300 maddeden oluşan bir ortak mutabakatımız var” diye ekledi. Gün boyunca yapılması gereken konuşmaların ardından, kendisinin de bir çerçeve içinde düşüncelerini paylaşacağını belirtti. “Demokrasi yoluna dönüş” başlığının, meramı iyi anlatan ama iletişim açısından sorun taşıyan bir ifade olduğunu vurguladı. Türkçede dönüşlerin çoğunlukla geriye dönüş anlamı taşımasını eleştiren Özel, “Geçmişteki güçlendirilmiş parlamenter sistem ifadesinin yanı sıra, acaba bu dönem öncesinde de bir mutabakat var mı, yoksa bu durum, gücü ele geçirip bu rejimin yetkileri ile devam etme arzusunu mu yansıtıyor?” dedi. Başbakan’ın öz eleştiri çağrısına değinen Özel, “Altılı masaya yönelik eleştiriler haksız. Seçim sonrası sahada karşılaştığımız eleştiriler arasında, ‘Millet temel sorunlarından bahsediyor, siz parlamenter sistemden bahsediyorsunuz’ yorumları yer alıyordu. İşsizlik, yoksulluk gibi meselelerin ön planda olduğu bir dönemde, bu eleştirinin gerçeğini anlamalıyız” dedi.
Özgür Özel, iletişim stratejileri hakkında düşüncelerini paylaşarak, gelecekteki yönetim önerisini yineledi: “Güçlü bir parlamento, katıksız bir kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir kamu yönetimi sunuyoruz. Tarım, istihdam politikaları ve eğitim gibi konularda da kapsamlı hazırlıklarımız var ve bunları gündeme getirmek önemli.” Ülkeye özgü sorunların çözümünde iletişimin güçlenmesine vurgu yaptı. “Hepimizin bu ülkeye iyi gelmediği konusundaki anlayışta birleşmiş durumdayız. 18. yüzyıldan itibaren, batılılaşma ve demokratikleşme çabalarının güçlenmesi önemli sonuçlar doğurdu” dedi.
Karşıt durumları yaratmanın ve kutuplaşan bir toplum yapısının Türkiye için olumsuz olduğunu vurguladı. “Biz demokrasi yürüyüşünün yanındayız ve diyalog önemli” diyerek, “Ülkeyi yönetenlerin fay hatlarını görünür kılmaya çalıştığını görüyoruz. 22 yıllık AK Parti iktidarı, önce kutuplaşmayı belirgin hale getirdi, ardından bu ayrışmaları derinleştirdi” açıklamasında bulundu. Özgür Özel, toplumsal sorunların çözümünde tarafların kulaklarını tıkamaksızın dinlemelerine vurgu yaparak, “Herkesin ihtiyacı olan, sorunları hep birlikte çözmek ve uzlaşmaktır” diyerek, mevcut siyasi durumu eleştirdi. Sonuç olarak, CHP’nin genel başkanı olarak partisinin önemli bir eşitlikçi anlayışa sahip olduğunu ve bu anlayışın tüm inanç gruplarına saygı duyduğunu belirtti. 31 Mart’ta devletle millet karşı karşıya geldi, yine millet kazandı. Parti yönetiminde olanların bakış açısı, sürekli geçmişe dönüş ve bu bagajla hesaplaşma üzerine yoğunlaşıyor. Ancak en doğru olanı, geçmişte yaşanan husumetlerden ders çıkarıp, onları geride bırakıp öğrenmek. Ülkeye dair yanlışlara yönelik bir teyitleşme sağlanmalı, fakat ileriye dönük bir bakış açısı da benimsenmelidir. Zira bugünün gerçek sorunu, yargı erkinin talimatlarla yönlendirildiği bir süreçte sesimizi yükseltmenin gerekliliğidir. TBMM’nin 104 yıl önceki yapısı kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği şeklindedir. Bu bağlamda Montesquieu’nun yasaların ruhuna dair yazdığı gerçekler günümüzde de geçerlidir. Kuvvetin tek elle kullanılmasının sonuçları felaket getirmiştir; oysa denge sağlandığında zenginlik ve ilerleme getirir. Devletin aklı olduğuna inanmamız, onun derinlikleri olduğunu varsayıyor. Ancak bu anlayışı terk etmek gerekiyor. Devlet sadece binalardan ve kurallardan oluşan bir mekanizmadır. Bu ülkenin insanları devlete saygı gösterirken, bu kutsal algıyı kırmadan doğruları savunmalıyız. 12 Eylül 1980 darbesinde halk, Kenan Evren’inkiler yerine Turgut Özal’ı tercih etti. 15 Temmuz darbe girişiminde, devletin içindeki yapı milletin karşısına dikildiğinde, bu millet bir kez daha galip geldi. 31 Mart seçimleri sırasında da aynı şey yaşandı. Anadolu Ajansı gibi kuruluşlar, bir partinin aleti haline geldi. Bu durumda, devletle millet arasındaki yarışta yine millet kazandı. CHP, 31 Mart’ta, devlete haksız şekilde güç kullananların karşısında milletin yanında yer aldı. Devletle milletin aynı çizgide olması, sağlıklı bir yönetimin göstergesidir. Eğer millet devleti denetim altında tutabiliyor ve gerektiğinde değişim yapabiliyorsa, sorun yok demektir. Ancak millete karşı olan yanlı bir ideoloji, devlete karşı bir karşıtlık yaratır ve o zaman doğru yerde durmak gerekir. Bizim demokrasi anlayışımız böyle. Bugün 53 ülke arasında demokrasi algısı endeksinde 47. sıradayız ve 167 ülke arasında 102. sıradayız. Ülkemizde bir sorun olduğunu inkar etmek, akıl dışı bir yaklaşım. Bu yanlış anlayışın sürmesini istemiyoruz. Biz, sorunları tespit eden ve toplumsal mutabakatın en önemli noktalarını koruyan bir yaklaşımı savunmalıyız.