Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve siyasi yasak kararlarını protesto etmek için Saraçhane’ye giden Ahmet Davutoğlu, yıllar önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bile nefis cezasını hatırlattı. Davutoğlu, “Buraya sadece Sayın İmamoğlu’nu değil, hakkı, hukuku ve milli iradeyi savunmak üzere geldik” dedi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yargılandığı dava sonucu dün verilen 2 yıl 7 ay 15 gün mahkumiyet ve siyasi yasaktan sonra altılı masanın liderleri bugün Saraçhane’de buluştu. Gelecek Partisi’nin lideri Ahmet Davutoğlu, konuşmasında 21 Nisan 1998 gününü hatırlatarak, “21 Nisan 1998’de belediye binasında hangi değeri savunduysam yine aynı değerler için buradayım ve burada olacağım” dedi.
Dün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında üç buçuk yıldır devam eden YSK üyelerine hakaret davası dün sonuçlandı. İmamoğlu, mahkeme sonucunda 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılırken siyasi yasak da getirildi.
Bugün ise bu sonuç ile birlikte altılı masanın liderleri Saraçhane’de vatandaşlarla bir araya geldi.
Sadece İmamoğlu için değil, milli irade için geldik
Ahmet Davutoğlu’nun cümlelerinin satırbaşları şu şekilde:
“Dün alınan karar hukukun siyasallaşmasının sonucudur, ancak tepkimiz her türlü siyasi kaybının ve hesabının üstündedir.
Buraya sadece Sayın İmamoğlu’nu değil, hakkı, hukuku ve milli iradeyi savunmak üzere geldik.
Dün gece sayın İmamoğlu’nu ziyaret ettiğimde bu binadan içeriye girdiğimde 21 Nisan 1998’de Sayın Erdoğan’a mahkumiyet kararı verildiğinde aynı mekanda hissetiklerim derin bir hüzün ve hicap duygusuyla zihnimde canlandı, gerçek bir dejavu yaşadım.
Evet tam çeyrek asır sonra başladığım yere dönmüş olmanın derin hüznü, ve o gün mağduriyeti için burada bulunduğum Sayın Erdoğan’ın bugün aynı muameleyi bugün aynı makamda oturan bir halefine yaşatıyor olmasından da siyasi ahlak adına hicap duydum.
Ayrıca bu meydana çıkarken de 15 Temmuz gecesi bu binayı savunmak için canlarını feda eden şehitlerimizin hatırası yüreğimi dağladı.
İstiklalimizi, milli iradeyi ve hak ve özgürlükleri savunmak için şehit düşen kahramanları rahmetle anıyorum.
Buradan iktidar sahiplerine sesleniyorum. Şu anda mutlak güç sahibi olmanız sizi yanıltmasın. Güç zehirlenmesi içinde ne yaparsak yapalım elimizdeki medya gücü ile meşru kılarız demeyin. Kılamazsınız.
Güç avucunuzda tuttuğunuz kor ateş gibidir, onu kaybetmemek için daha da sıkı tuttuğunuzda o sizi yakar.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’ın iktidar merkezleri de bu yanılsama içinde davrandılar. 27 Nisan e-muhtırası yazanlar da, 15 Temmuz’da TBMM’ni bombalayanlar da ellerindeki güç ile tarihi akışı değiştireceklerini, tarih yazacaklarını düşündüler.
Ama, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak düştüler.
14 Aralık kararı ile alnınıza düşecek olan kara lekeden kaçının.
Eğer bu kararla biz güçlüyüz ve her istediğimizi yaparız, İstanbul seçmeninin milli iradesini yok sayarız dolayısıyla 2023 seçimlerinde sandıkta çıkacak iradeyi yok ederiz diyerek bize ve milletin yüreğine korku salmak istiyorsanız, işte buradan hep beraber haykırıyoruz: Korkmadık, korkmuyoruz, korkmayacağız!
Ancak sizlerin yüreğinize sinen iktidarı kaybetme korkusunu görüyoruz. Ne yaparsanız yapın, yasaklarla, yolsuzluklarla ve yoksullukla kirlenmiş iktidarınız kaybedeceksiniz.
Yapmayın, seçim iklimini toplumu daha da gererek bozmayın; ateşle oynamayın.
Sayın Erdoğan, geçmişte savunduğunuz bütün değerleri birer birer terk ettiniz, çiğnediniz. Mağdur olduğunuz yöntemleri başkalarına mağdur etmek için kullandınız.
Devlet ahlakının temeli değil dostunda ya da hasmında düşmanında dahi emin olma duygusu uyandırmaktır. Bugün maalesef hiç kimse en yakınlarınız bile sizden emin değil. Bu karar bağımsız mahkeme kararı diyerek kendinizi kenara çekemezsiniz. Bu yolla hiç kimseyi ikna edemezsiniz. Rahip Brunson, Deniz Yücel ve Kaşıkçı davalarından biliyoruz ki yargıyı siyasetiniz alet ediyorsunuz ve Türk adaletini ulusal ve uluslararası düzeyde zan altında bırakıyorsunuz.
Yargı mensuplarına seslendi
Değerli Yargı mensupları, tarihi bir eşikte ve zorlu bir sürecin içinde bulunuyoruz. Bu süreçte omuzlarınızda tarihi bir sorumluluk var. Hakim teminatının olmadığı bir ortamda nasıl bir baskı altında olduğunuzu biliyoruz.
Önümüzdeki seçim sürecinde alacağınız kararlarla 100. Yılımıza gerçek demokratik hukuk devleti olarak girmemiz de vesile olabilirsiniz, benzerlerini daha önce gördüğümüz hukukun siyasal iktidarın bir aracı olarak örselendiği bir başka utanca da sebep olabilirisiniz.
Bu ülke önce idam edip sonra hüküm veren İstiklal mahkemelerini de, “sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” diyerek seçilmiş başbakanı ve bakanları idam sehpasına gönderen Yassıada mahkemelerini de, bir sağdan bir soldan diyerek genç fidanları asan 12 Mart ve 12 Eylül mahkemelerini de, temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan 28 Şubat mahkemelerini de, partileri kapatan, seçilmiş belediyeler kayyum atanmasına yol açan vesayet mahkemelerini de, yargıyı tekeline alan FETÖ mahkemelerini de gördü.
Talimatla iş gören bu yargı mensuplarının hiç birisi daha sonra halkın arasında huzurla dolaşamadılar.
Yargı mensubunun siyasi, etnik, mezhebi, felsefi aidiyeti olmaz. Yargı mensubunun aidiyeti adalettir.
Bugün başta Yüksek Seçim Kurulu olmak üzere yargı mensuplarımızın bugün en asli görevi 2023 seçimlerinin üzerine hiçbir gölge düşmeksizin adil ve objektif bir şekilde gerçekleşmesine katkıda bulunmaktır.
Gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız yargı demokrasimizin en büyük teminatıdır.
Buradan toplumsal kutuplaşma tahriklerine karşı basiretle davranacağına inandığım iktidar partilerinin seçmenlerine de seslenmek istiyorum.
İki seçimde genel başkanları olarak seçime girdiğim değerli AK Parti seçmenleri,
Sizlerin her tür vesayet teşebbüsüne karşı nasıl direndiğinizi, seçmen tercihine dayalı milli iradeyi biliyorum. Bu kararın sizlerin başınızı önünüze eğdiğini de hissediyorum, çünkü yaşı yeten bir çoğunuz Sayın Erdoğan hakkında benzer karar verildiğinde bizler gibi sizler de bu meydandaydınız.
Şu an kafalarınız karıştı, vicdanlarınız ile itaat duygunuz arasına sıkıştığınızı görüyorum.
Başınızı kaldırın ve çekinmeden bu karar yanlış deyin, biz yeni vesayetler oluşturmak için emek vermedik deyin.
Birileri size “iktidarı kaybedersek kazanımlarımızı da kaybederiz” diyerek her tür baskıyı ve yanlış uygulamayı meşru göstermeye çalışabilir.
Hatta daha da öteye giderek sizleri kutuplaştırıcı siyasetlerine kalkan kılmak isteyebilir.
Bilin ki, kazanımlarımızı koruyacak olan en temel teminat insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik hukuk devletinin kurumsallaşmasıdır.
Sizlerle birlikte ahlaki üstünlüğe sahip olduğumuz zor dönemlerde her baskıya direndik ve saygı gördük; Ancak güce sahip olduktan sonra ahlaki üstünlüğünü kaybedenler o samimi kitlelerin duyguları üzerinden iktidarlarını korumaya çalışıyorlar.
Dün “hakkın ve haklının gücü” deyip bugün “gücün haklılığını” savunanlara karşı iktidarı değil ilkelerimiz savunalım.
Güç sahiplerinin maddi kazanımlarını değil, samimi kitlelerin ilkesel kazanımlarını koruyalım.
Buradan milli birliğimiz için duyarlı samimi MHP seçmenine de seslenmek istiyorum.
Milli birliğimiz ve istiklalimiz Sivas kongresinde olduğu gibi “milli iradeyi hakim kılmak esastır”.
Milli irade ise adil seçimlerle tecelli eder.
Bu iradeye karşı kendisinden farklı düşünen herkesi terörist ilan ederek toplumsal kutuplaşmayı tahrik edenlere “milli birliğin esası ortak aidiyet bilincidir ve milli iradedir” diyerek karşı çıkın.
Değerli İstanbullu hemşehrilerimize de sesleniyorum.
İstanbul bizim medeniyetimizin, estetiğimizin, hikmetimizin ve siyasi kültürümüzün zirvesidir.
Bu aziz şehrin iradesini elinde tutan hemşehrilerimize söz veriyoruz. Biz bir şahsa değil, sizin iradenize sahip çıkıyoruz ve çıkmaya devam edeceğiz.
Ve nihayet Aziz Milletim,
Değerli vatandaşlarım,
Bütün çabamız gençlerimizin, kadınlarımızın, emekçilerimizin, çiftçilerimizin, işçilerimizin, onurla yaşayacakları bir ülke inşa etmektir.
Her toplumsal kesimin özgürce düşüncelerini ifade edebildiği, inancını yaşayabildiği, hakkının korunduğundan emin olduğu, yolsuzlukların ve yoksulluğun olmadığı bir ülke.
Adaletine, sistemine ve kurumlarına güven duyulan bir ülke.
200 yıllık modernleşme, 100 yıllık Cumhuriyet ve 75 yıllık demokrasi tarihimizin her siyasi akımın temsil edildiği Altılı Masa, altı liderin değil Milletin Masasıdır, Türkiye’nin masasıdır.
Herkesin herkesi çelmelediği, çıkar rantlarının paylaşıldığı, düşenin yendiği, güçlünün hukukunun geçerli olduğu bir Kurtlar Sofrası değil,
“Elini, gönlünü ve sofranı açık tut” diyen Hacı Bektaş-ı Veli edebince millet menfaati için herkesin heybesindekini ortaya koyarak paylaştığı bir sofradır.
Bu sofranın aşı değerlerdir, haktır, hukuktur, adalettir, özgürlüktür, kardeşliktir, eşit vatandaşlıktır.
Bu masanın hedefi kimin hangi makamı elde edeceği değil, Cumhuriyetimizin 100. Yılında demokrasi ile nasıl taçlanacağı, ortak vicdana ve ortak akla dayalı bir siyasal sistemin nasıl kurulacağı, halkın onurlu bir hayat standardına nasıl kavuşturulacağı ve devletin demokratik esaslar temelinde nasıl güçlendirileceğidir.
Bu temel hedefler çerçevesinde Geçiş Süreci Yol Haritamızı da, bir hükümet programı mahiyetindeki Ortak Politikalar metnimizi de önümüzdeki ay içinde açıklama aşamasına geleceğiz.
Son dönemde tekrar depreşen “masa dağılacak” dedikodularının kaynaklarına özellikle de iktidar sahiplerine sesleniyorum: Hiç heveslenmeyin, bu masa dağılmayacak! Çünkü bütün liderler olarak hepimiz omuzumuzdaki ağır sorumluluğun farkındayız. Omuzumuzda bir kuş tutarcasına hassasız.
Geleceğinden kaygı duyan değerli vatandaşlarım,
Sizler de müsterih olunuz!
Ülkemizi bu yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluk şer üçgeninden çıkaracağız!
Üstad Neşet Ertaş’ın deyişiyle hiçbir şer odağının Cumhuriyetimizin ikinci asrının ilk yazını kışa çevirmesine izin vermeyeceğiz.
Önümüzdeki seçimlerin siyasal anlamda kaybedeni olacak ama toplumsal alanda hiçbir kesim kaybetmeyecek!
Yarın idrak edeceğimiz Şebi Arus vesilesi ile Hz. Mevlana diliyle hitap ediyorum: Kimse kaygılanmasın, “biz bu topraklara sevgi tohumları ekmeye geliyoruz!”