Libya’nın doğusunu vuran Strom Daniel’in binlerce insanı öldürdüğü belirtiliyor. Ancak binlerce kişinin denize sürüklendiği iddia edilen felaketle ilgili doğru verileri sağlayabilecek güvenilir bir otorite bulunmadığından, basında yer alan ölüm ve kayıp rakamlarını tekrarlamak pek bir işe yaramıyor.
Tobruk’ta Libya Ulusal Ordusu (LNA) tarafından desteklenen Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Temsilciler Meclisi arasındaki güç mücadeleleriyle parçalanmış bir ülkede, uluslararası yardım çabalarının organizasyonu bile bir zorluk olmaya devam ediyor.
Acı çeken Libya halkına en derin taziyelerimi sunuyor, bu karanlık günleri hızla atlatacaklarını umuyorum.
Komşu bölgedeki bu büyük felakete karşı “modern Batı”nın yüzeysel ilgisini gözlemlerken, bir yandan da Libya’nın nasıl bu vahim duruma geldiğini düşünüyorum. Bu olayla ilgili küresel medyadaki diğer tartışmaları okuduğunuzu anlıyorum ve bunlara da değineceğim. Ancak bu iki konu birbiriyle karmaşık bir şekilde bağlantılıdır.
Biraz daha detaylandırmama izin verin: Bugün Libya üzerinde hava sakin, Türkiye dışında birkaç ülkeden gelen birkaç yardım uçağı dışında çok az hareketlilik var. Fransa’nın Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin 2011’de Libya’yı bombalayan ilk devlet olmak için yarıştığı günler gibi değil. Hatırlarsanız eski Fransa Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler’in Moammar’ı durdurmak için ilan ettiği uçuşa yasak bölgeyi ihlal etmekten çekinmemişti. Kaddafi bunu ülkeyi bombalamak için bahane olarak kullanıyor. Fransa’dan havalanan savaş uçakları, Akdeniz’in diğer yakasındaki Libya’ya gökten bomba yağdırmak için birbirleriyle yarıştı. Kanada, İngiltere ve Hollanda ancak çok daha sonra savaş uçağı gönderebildi.
Aceleniz ne Sarkozy?
Peki bu acele neydi? Eğer birkaç saat daha bekleseydi Kaddafi vatandaşlarına daha fazla acı verir miydi?
Hayır, nedeni eski sömürgeci güçlerin Libya’da inisiyatif alma refleksiydi.
Sarkozy’nin daha spesifik nedenleri vardı. O zamana kadar Kaddafi ile son derece iyi ilişkileri vardı. Kaddafi, Sarkozy’nin seçim kampanyasını desteklemiş, hatta 2007 seçimlerinde Sarkozy’yi desteklemek için Elysee Sarayı’nın yanındaki bahçede o meşhur Bedevi çadırını kurmuştu. Ancak ilişkileri bozulunca Kaddafi, Sarkozy’ye verdiği parayı ifşa etmekle tehdit etti.
Bekleselerdi daha az insan ölürdü ama Sarkozy’nin acele etmesi gerekiyordu. Libya’da Kaddafi’nin linç edilmesiyle sonuçlanacak kaosun acilen derinleştirilmesi, hiçbir şeyin ayakta kalmaması gerekiyordu.
Dahası, Fransa’da seçimler sadece birkaç ay sonra planlanmıştı ve Libya’yı parçalayacak koalisyona liderlik etmek, Başkan’ın yurt içinde azalan prestijini potansiyel olarak geri kazanabilirdi. Bildiğiniz gibi 2012 seçimlerini kaybetti. Libya’da yaşanan unutulmaz vahşet günlerinin ardından yıkım, ulusun her alanına nüfuz etti.
Çölde kurutulmuş vaha
Kaddafi döneminde yaşanan refah artık uzak bir anıya dönüştü. Yabancı ülkeler ülkenin üzerine akın ederek yer altı kaynaklarını neredeyse tüketti. Fırsat bulanlar kaçtı, mülteci oldu. Libya’da 2011 öncesindeki hak ve özgürlüklerin durumu umut verici olmasa da, ülkedeki mevcut terör ortamı göz önüne alındığında, birçok kişinin artık Kaddafi döneminin barış ve güvenliğini özlediği inkar edilemez.
Evet, Arap Baharı adı altında başlayan “operasyon” çöldeki vahayı kuruttu, bugünkü fırtına da geriye kalanları da silip süpürdü.
Bütün bu faktörler göz önüne alındığında Batı medyası neden Libya’yı küresel ısınma bağlamında gündeme getiriyor?
Benim gibi yakın tarihi hatırlayan gazeteciler bir yana, birilerinin dünyaya bu devasa felaketin metan gazı salan ineklerden ve karbon salınımına katkıda bulunan buğday tarlalarından kaynaklandığını açıklaması gerekli değil mi?
Bu arada merak edenler için Sarkozy, 2018 yılında “Kaddafi’den para almak” suçlamasıyla tutuklanmıştı. Utanç verici bir şekilde, Kaddafi’nin bahsettiğinden daha az para aldığını iddia ederek kendini savundu. Yargılama sonucunda aldığı hapis cezaları ertelendi.