PKK terör örgütünün 1 Ekim’de Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yönelik terör saldırısı girişimi dikkate alındığında, güvenlik ve istihbaratın yanı sıra terör propagandasının önlenmesi ve stratejik iletişim süreçlerinin de ele alınması zorunludur. önemli. Bir terör saldırısının ardından yalnızca güvenlik kurumları zorluklarla karşı karşıya kalmaz, aynı zamanda toplum da bir bütün olarak şok ve belirsizlikle boğuşur. Güvenlik kurumları ve istihbarat toplulukları için standart operasyonel prosedürler oldukça açık olsa da, güvenlik ve istihbarat süreçlerini etkili bir şekilde dağıtmak ve acil propagandaya karşı koymak için stratejik iletişim uygulamak iç içe geçmiş durumda. Bu tür olaylara hızlı bir şekilde müdahale etmek, yalnızca acil sonuçları değil, aynı zamanda ulusal güvenliğin ve toplumsal uyumun uzun vadeli gidişatını da etkileyebilir. Bu nedenle terör saldırıları sonrasında acilen dikkat edilmesi gereken önemli bir konu terör propagandasının önlenmesidir. Bu bakımdan propagandanın önlenmesinde stratejik iletişimin öneminin altının çizilmesi gerekmektedir.
Terör saldırısının ardından yaşanan kaotik anlarda toplumun dikkati olaya çekilir. Haber kaynakları ayrıntıları toplamaya çalışıyor, tanıklar deneyimlerini anlatıyor ve toplum trajediyi anlamlandırmaya çalışıyor. Günümüzün sosyal medyadaki anlık ve çoğu zaman hatalı bilgilerin olduğu dünyasında, süreci kontrol etmek neredeyse imkansızdır. Uzmanlar ellerindeki sınırlı bilgilerle analizler sağlıyor, sıradan kullanıcılar duygusal gönderiler paylaşıyor ve kaostan yararlanmak isteyen çıkar grupları kafa karışıklığını ve duyguların yükselmesini besleyebilecek bir etkileşim ağı kuruyor. Bu noktada terör propagandası, hedeflerine ulaşmak için kaos ve duygulardan yararlanmayı hedefleyerek kök salmak ve yayılmak için verimli bir zemin bulabilir.
Propagandanın önlenmesi
Bir saldırının hemen ardından propagandanın önlenmesinin aciliyeti, öncelikle radikalleşmeyi engellemek açısından kritik öneme sahiptir. Bir saldırının hemen ardından aşırılıkçı içeriğe maruz kalmak, duygusal açıdan savunmasız olan veya yanıt arayan kişileri radikalleştirebilir. Bu olgunun önlenmesi, radikalleşme döngüsünün kırılması açısından hayati önem taşıyor. Ayrıca taklitçi saldırılarının önlenmesi, saldırı sonrası güvenlik ve istihbarat sürecinin yönetilmesi açısından büyük önem taşıyor. Terör propagandası sıklıkla saldırganları yüceltir ve onları “kahraman” olarak gösterir. Bu tasvir, radikalleşme sürecindeki bireylere benzer saldırılar yapma konusunda ilham verebilir ve acil önlem alınmasını gerektirebilir.
Nitekim Pazar günü yaşanan saldırıdan kısa bir süre sonra PKK terör örgütü de benzer bir yöntem kullanarak sosyal medyada canlı bir etkileşim alanı yaratarak nüfuzunu genişletmeye çalıştı. Saldırıdan sonra sosyal bütünlüğün korunması çok önemli bir hedeftir. Terör propagandası, toplumlar arasında ayrılık ve nifak tohumları ekerek psikolojik kaygıları derinleştirmeyi amaçlamaktadır. Saldırının hemen ardından bu anlatıya direnmek, toplumsal uyum ve birliğin sürdürülmesi açısından hayati önem taşıyor. Saldırı sonrasında karşı propaganda çalışmalarının yönetilmesinde en kritik süreçlerden biri kamu güvenliğinin sağlanmasıdır. Bu nedenle doğru bilginin sağlanması ve açık iletişimin sürdürülmesi kamu güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Sosyal medyanın gücü göz önüne alındığında, propagandanın yayılmasına hızlı bir müdahale yoluyla hızlı bir şekilde karşı koymak, onun yerleşmesini engelleyebilir.
Terör propagandasını önlemek, ideolojik bir savaş içinde olduğumuzu kabul etmekle başlar. Kazanmak için aşırı ideolojilere meydan okumak ve alternatif umut, hoşgörü ve barış vizyonları sunan karşı anlatılar inşa etmek gerekiyor. Bu karşı anlatılar inandırıcı olmalı, duygusal açıdan yankı uyandırmalı ve aşırılık yanlısı etkilere en duyarlı izleyici kitlesini hedef almalıdır. Üstelik bu mücadele tek bir kurum tarafından yürütülemez. Başarılı olmak için hükümetlerin, çeşitli devlet kurumlarının, teknoloji şirketlerinin, medyanın, sivil toplum kuruluşlarının (STK’lar) ve toplumun entegre bir stratejiyle birlikte çalışması gerekiyor. Bu konuda hem platformlara hem de teknoloji şirketlerine büyük sorumluluk düşüyor. Medyanın olayları aktarırken kullandığı dil, saldırı sırasında elde edilen görüntülerin paylaşılması, bilirkişi seçimi, yönetişimde yasal prosedürlere uyulması, saldırının kurmayı hedeflediği ortamın oluşmasını önlemede ve saldırıyı önlemede kritik rol oynuyor. Stratejik iletişimin etkin bir şekilde uygulanması.
Pazar günkü saldırıda görüldüğü gibi bazı medya platformlarının kamuya açık görselleri izleyicileri veya takipçileriyle paylaşması yapılmaması gereken en büyük hatalardan birini oluşturuyor. Medyanın yanı sıra teknoloji şirketleri de aşırılıkçı içeriklerin tespit edilmesi ve bunların platformlarından derhal kaldırılmasından sorumludur. Ancak günümüzde teknoloji şirketlerinin hızlı tepki verme yeteneği sınırlıdır. Türkiye’de yasal düzenlemeler mevcut olsa bile bunların etkin bir şekilde uygulanmasında halen sorunlar bulunmaktadır. Özellikle sosyal farkındalığın zayıf olduğu düşünüldüğünde bu alanda başarı garanti değildir. Bu nedenle eğitimin ve bu alandaki STK’ların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Sosyal medyada bireysel sorumluluğun nerede başlayıp nerede bittiğini tam olarak belirlemek mümkün olmasa da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni dünyada sosyal medya kullanımına ilişkin daha fazla projeye imza atması çok faydalı olacaktır. Müfredata yeni derslerin dahil edilmesi ve STK’ların sürece dahil edilmesi, mücadelenin kamusal ve toplumsal yönlerinin etkin bir şekilde yönetilmesi açısından kritik öneme sahiptir.
Stratejik iletişim neden hayati önem taşıyor?
Terörle mücadele, terör propagandasının önlenmesiyle bitmiyor; terör saldırıları sonrasındaki stratejik iletişime kadar uzanıyor. Bir saldırının ardından etkili iletişim, krizi yönetmek, kamu güvenliğini sağlamak ve toplumun dayanıklılığını oluşturmak için hayati öneme sahiptir.
Bir terör saldırısının ardından stratejik iletişimin açık hedefleri olmalıdır: doğru bilgi sağlamak, kamu güvenliğini sağlamak, söylentileri dağıtmak, mağdurlara ve ailelerine empati göstermek ve destek olmak, aşırı söylemlere karşı koymak ve topluluk katılımını teşvik etmek en önemli kontrol listesidir. Sürecin iletişimi yönetme konusunda en yetkili kişi tarafından yönetilmesi, iletişimin merkezileştirilmesi ve şeffaflığın teşvik edilmesi bu stratejinin temel bileşenleridir.
Pazar günkü saldırının ardından yaşanan süreç yönetimi bu açıdan güzel bir örnek. Süreci İçişleri Bakanlığı’nın yönetmesi, İletişim Başkanlığı’nın mesajları yayınlaması ve medyanın bu sürecin yönetimini kolaylaştırması, saldırının yaratabileceği ortamın terör örgütünün hedefinin tam tersi olmasını sağladı.
Ancak her zaman olduğu gibi sosyal medya, saldırı sonrası iletişimde iki ucu keskin bir kılıç gibi ortaya çıktı. Sosyal medya bilginin yayılması için güçlü bir platform sunarken aynı zamanda söylentileri ve yanlış bilgileri güçlendirme etkisine de sahiptir. Etkili sosyal medya yönetimi, yanlış bilgilerin izlenmesini, düzeltilmesini ve resmi hesapların doğru güncellemeler sağlamaya teşvik edilmesini içerir. Elbette bu çabanın birçok zorluğu var. İfade özgürlüğü ile güvenlik arasında bir denge kurmak hükümetlerin ve teknoloji şirketlerinin yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur. Bu, sosyal medyadaki dezenformasyonla mücadele etmek için iyi mevzuatın yanı sıra, başta yapay zeka olmak üzere ulusal ve kurumsal teknolojik yeteneklerin genişletilmesini gerektirir.
Bu noktada yetkililerin sosyal medya ve iletişim araçlarına yönelik platformların kullanımında uygulaması gereken prosedürleri, her kurumun kendi faaliyet alanı bağlamı dikkate alınarak yasal düzenlemelerle düzenlemek konusunda ilk sorumluluk devlete düşmelidir. Kriz anında bilgi, görüntü ve hassas bilgilerin yetkililer tarafından paylaşılması hukuka aykırı olmasının yanı sıra ciddi güvenlik zaafları da yaratıyor.
Pazar günü yapılan saldırı girişiminde bu noktada ciddi eksikliklerin olduğu gözlendi. Saldırganın cesedinin görüntüsü de dahil olmak üzere, saldırı anında emniyet müdürlüğü içinden kaydedilen bir güvenlik kamerası görüntüsünün çeşitli platformlarda paylaşılması son derece yanlıştır. Bu noktada sorumluluğun topluma değil kurumlara düşmesi gerekiyor. Resmi personelin eğitimini sağlayacak yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
Son olarak, terör propagandasının önlenmesi ve stratejik iletişimin yönetilmesi sadece güvenlikle ilgili yükümlülükler değil aynı zamanda ahlaki yükümlülüklerdir.