Dünya haberlerine şöyle bir göz attığınızda Türkiye’nin artan jeopolitik önemi hemen fark ediliyor. Göç, silahlı insansız hava araçları, Altay tankı ve Türkiye’nin Mısır’la yakınlaşması gibi sayısız konuyu hariç tutarak dört konuyu vurgulayarak detaylandırayım. Türkiye, Ukrayna Barış Zirvesi’ne yönelik üçüncü uluslararası toplantıya ev sahipliği yapacak. Ankara, tüm PKK terör gruplarını ve Irak ve Suriye’deki Suriye varlığı YPG varlıklarını hedef alma sözü verdi. Azerbaycan, Türkiye’nin dışlanmasını gerekçe göstererek, İspanya’da Ermenistan ile AB aracılığında yürütülen müzakerelere katılmayı reddetti. Son olarak, Abu Dhabi merkezli yatırım şirketi ADQ, Avrupa’yı Orta Doğu ve Asya’ya bağlayan ticaret koridorunun bir parçası olarak İstanbul Boğazı’na demiryolu inşa edilmesi konusunda Türkiye ile görüşmelerde bulunuyor. Açıkçası, Türkiye’nin barış diplomasisi, terörle mücadele, Güney Kafkasya bölgesinin istikrarı ve enerji/lojistik koridorlarına doğrudan katılımı sadece coğrafi konumuyla ilgili değildir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son yirmi yılda Türkiye’nin stratejik özerkliğini güçlendirmeye ve uluslararası konumunu geliştirmeye yönelik politikalar izledi. İşte bu yüzden ülke kendisini tüm bu gelişmelerin ortasında buluyor. Türk lider, küresel ve bölgesel değişimler ışığında kararlar almayı ve gerektiğinde bu değişiklikleri etkilemeyi hedefliyor. Gerilimler, normalleşme, yeni işbirlikleri, Türkiye’nin büyük ve bölgesel güçlerle ilişkilerinde denge arayışı ve mevcut ittifakların dönüşümü şeklinde kendini gösteren bu yaklaşım, zaman zaman Batı’yı da açıkça hayal kırıklığına uğratıyor. Ancak asıl sorun, bazı ülkelerin Ankara’nın son on yılda benimsediği politikaya saygı göstermeyi reddetmesinden kaynaklanıyor. Bu noktayı üç hikayeye atıfta bulunarak açıklığa kavuşturayım.
Batı’nın Rusya’yı izole etmedeki başarısızlığı
Soğuk Savaş sonrası Avrupa’nın en yıkıcı vekalet savaşı ve yıpratma savaşına ev sahipliği yapan Ukrayna’da barıştan yalnızca Türkiye bahsediyor. Batı Rusya’yı tecrit yoluyla kuşatmayı başaramadı. Aslında Rus ekonomisi pek çok kişinin beklediği kadar kötü performans göstermiyor. Bu arada Washington’da giderek daha fazla paydaş, Ukrayna’ya yapılan 45 milyar dolarlık askeri yardımın fazlasıyla yeterli olduğunu savunuyor. Ankara, tahıl koridorunun yanı sıra hem Moskova hem de Kiev ile işbirliği yapmaya devam edebildiğinden, barış görüşmeleri başladığında Türklerin ilgi odağı olmaya devam edeceğine inanmak için nedenler var.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in İspanya’da söz konusu toplantıya Türkiye’nin yokluğunu gerekçe göstererek katılmayı reddetmesi, Türkiye’nin yeni rolüyle doğrudan bağlantılıydı. Libya’daki çatışmaları sadece üç yıl önce durduran ülke, hem Güney Kafkasya’da Rusya’yı dengeliyor hem de Karabağ sorununun çözümüne katkıda bulunuyor. Bu anlamda Azerbaycan, Karabağ sorununun Türkiye’nin desteği olmadan sona eremeyeceğini çok iyi biliyor. Fransa ve Almanya’nın bu gerçeği kabul etmeyi reddetmesi, Avrupa’nın stratejik körlüğünün veya inatçılığının kanıtıdır. Öyle ya da böyle Türkiye’yi Avrupa’ya entegre edemeyen bu iki ülke, Doğu Akdeniz’de, Kafkaslarda, Orta Asya’da, Afrika’da Ankara’yla çalışmanın yolunu bulamıyor. İroniktir ki, AB platformuyla rekabet ortamında aktif işbirliğini teşvik etmek hâlâ tamamen mümkün.
Ancak Avrupa hükümetleri PKK terör örgütüne hoşgörü göstermeye devam ediyor ve ABD, ittifak ruhuna ve terörle mücadele yasalarına aykırı olan, DEAŞ teröristleriyle mücadele adına PKK’nın Suriye bileşeni olan YPG’yi desteklemeye devam ediyor. Devletler alanının ideallerin aksine gerçeklik alanı olduğunu söylemeye gerek yok. Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin, ülkenin kendi mahalleleri üzerinde artan nüfuzunu kabul etmesi zaman alacak. Ancak yine de uyum sağlayacaklarını düşünüyorum.