Salı gecesi İsrail savaş uçakları Gazze’deki El Ahli Baptist Hastanesi’ni vurdu; trajik bir can kaybıyla sonuçlandı; aralarında önemli sayıda çocuk, yaşlı ve kadının da bulunduğu en az 500 kişinin öldüğü bildirildi. Ne yazık ki, bombalamalar ve ambargolarla Gazze’deki sağlık sistemini tamamen yerle bir eden İsrail’in, hastane enkazındaki kurtarma görevlilerini de vurduğu haberlerinin ardından ölü sayısının daha da artması bekleniyor.
İsrail ilk başta bombalanan hastanenin sığınak olarak kullanıldığını ve saldırıdan önce çok sayıda uyarıda bulunduğunu iddia etmişti ancak söylemleri saatler sonra değişti. İsrail dijital sözcüsü Hananya Naftali, hastanenin bombalanmasında İsrail’in parmağı olduğunu itiraf ettiği bir gönderiyi sildi. Başbakan Binyamin Netanyahu, hastanenin Filistinli grupların gerçekleştirdiği füze testi sırasında vurulduğunu iddia etti.
İsrail, savaş suçu olmaktan çıkıp zulme dönüşen bu saldırının dünya çapında yarattığı öfkenin farkındadır. Naziler bile bu kadar ileri gitmediler. Ancak İsrail yönetiminin seçenekleri artık sınırlı. Bu suçun büyüklüğü, İsrail’in savaş mekanizmasının gerçek doğasını gün ışığına çıkardı ve sonuçlarının tweet’lerin silinmesi veya gerçeğin manipüle edilmesi yoluyla silinmesini imkansız hale getirdi. Bu, sadece bölgesel değil, küresel yansımaları olan, dünya çapında İsrail’e karşı nefret dalgasını körükleyecek silinmez izler bırakan bir katliamdır. Daha önce Hamas’ın sivil hedefleri nedeniyle kararsız kalan veya kafası karışan ulusların artık İsrail’e karşı daha net bir duruş sergilemesi muhtemel.
Bu apaçık savaş suçu karşısında, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarını destekleyen Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi çeşitli küresel kuruluşların bahaneleri de ortadan kalkacaktır.
Bu dalga Biden’ı alıp götürebilir
Hastane katliamının ardından başsağlığı dileyen ve bir an önce iyileşme temennisinde bulunan ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’i ziyaret ederek, daha önce en az 500 sivilin trajik ölümüne yol açan hastane bombalamasına izin veren İsrailli yöneticilerle el sıkıştı. gece.
2024 seçimleri öncesinde, şansı sınırlı olan Biden yönetiminin seçmen tabanını sağlamlaştırmak için Orta Doğu’da bir çatışma arayışına girebileceği, İsrail’in sivillerin ölümüyle sonuçlanan operasyonlarında kullanılan bombaların da bu amaçla kullanıldığını bilmemiz dikkat çekicidir. ABD tarafından sağlanan uçak gemilerinin Doğu Akdeniz’e yeniden konuşlandırılması barış odaklı bir hamle gibi görünmüyor.
Ancak Washington’un yıllardır güvendiği alışılagelmiş mekanizmalar bu kez işe yaramayabilir ve ABD Afganistan’dan Körfez’e kadar geniş bir coğrafyada nüfuzunu kaybederken, bölgede İsrail ile birlikte tecrit edilmesi Biden’ın nihai hamlesi olarak tarihe geçebilir. ön seçim başarısızlığı
Batı medyasının itibar kaybı
CNN, Deutsche Welle, The Guardian ve hatta BBC, İsrail’in Gazze soykırımına bahane olarak kullandığı Mescid-i Aksa Operasyonu’ndan bu yana küresel medyanın tutumunun utanç verici olması nedeniyle itibarlarını zedeledi.
Gazeteciliğe uzun süredir hakim olan sözde “saygın” kurumlar birer birer çöküyor ve özür dilemek zorunda kaldıkları haberlerle İsrail istihbaratının propaganda aracı olduklarını kanıtlıyorlar. Artık ABD hükümetinin söylemini tekrarlayan CNN, “Filistinlilerin İsrailli bebeklerin kafasını kestiği” yalanıyla ABD başkanını bile ikna etmeyi başardı. Devlete bağlı Deutsche Welle, yaptığı analizlerle savaş suçları kavramını esneterek İsrail’in sivillere yönelik terör eylemlerini rasyonelleştirmeye çalışıyor.
Çağımızdaki son soykırım girişimine medya desteğinin en sarsıcı örneği şüphesiz BBC’nin talihsiz tutumudur.
Mesleğimizde barış gazeteciliğinin ve evrensel ilkelerin standartlarını belirleyen amiral gemisi bir haber kuruluşunun, sonunda bir hastaneyi bombalamanın sorumlularını desteklediğine tanık olmak son derece cesaret kırıcı!
Çeşitli hükümetlerin ve kamuoyunun amansız baskılarına rağmen, gerçekleri korkusuzca aktaran ve Netanyahu yönetimine yönelik eleştirilerinden geri durmayan Haaretz gazetesini ve İsrailli meslektaşlarımı yürekten kutluyorum.