Batılı olmayan dünya, ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail ziyaretini, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik ağır bombardımanına ve ablukasına koşulsuz destek olarak gördü. El Ahli Baptist Hastanesi’nde 500’den fazla Filistinlinin öldürülmesinden “diğer takım” Hamas’ı sorumlu tutan ABD Başkanı, ne herhangi bir kanıt paylaştı, ne de olup biteni soruşturacak uluslararası bir komite kurulmasından söz etti.
İsrail ordusu, Batılı hükümetlerin meşru müdafaa hakkı nedeniyle İsrail’e tanıdığı sınırsız yetkiyi o kadar acımasız ve hukuksuz yöntemlerle kullanıyor ki, Arap ve Müslüman dünyası Gazze’deki katliamı etnik temizlik, zorla tehcir olarak görmeye başladı. ve soykırım. Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın ziyaretleri de Gazze ablukasına ilave destek sağlamaktan başka işe yaramadı.
Gerçekte bir hastanenin bombalanması dünya çapında insanlığın kolektif vicdanını derinden yaraladı. Pek çok ülkede kitlesel protestoların patlak vermesi, Gazze’deki katliamın büyük bir öfkeye yol açtığını gösteriyor.
Washington’un, ateşkes çağrısı yapan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını veto etme kararı, yalnızca İsrail’e koşulsuz desteğini vurgulamakla kalmadı, aynı zamanda geniş çapta Tel Aviv’in “Filistinsizleştirme” ve Gazze’yi yok etme planına verdiği destek olarak da görüldü.
Ortadoğu uçurumun eşiğinde
Kayıtlara geçsin, bazı Avrupa başkentlerinde dile getirilen gönülsüz itirazlar, İsrail’in 2,3 milyon Filistinli sivili bombardımanda ölmek ile sürgün arasında seçim yapmaya zorlamasıyla ilgili değil. Dünya çapında giderek yaygınlaşan görüş şu: İsrail’in Batılı destekçileri, Gazze’nin güneyine giden sivil konvoyların hedef alınmasını, fosfor bombalarının kullanılmasını, hastanelerin, fırınların ve okulların bombalanmasını -büyük bir toplama kampında yaşayan Filistinlilerin öldürülmesini- izliyor. kenarda. Yani bu milletler İsrail’in işgaline, katliamlarına, etnik temizlik operasyonlarına engel olmuyor. Olsa olsa bu tedbirleri destekliyorlar.
Birleşmiş Milletler yetkililerinin “Ortadoğu uçurumun eşiğinde” ve “Gazze boğuluyor” uyarılarının Batılı başkentlerde kulak ardı edildiği bir sır değil. İsrail Gazze’yi yerle bir ederken, Biden ve diğer Batılı liderlerin sözde bağlılık gösterdiği Filistin devletinin nasıl var olabileceğini kimse merak etmiyor.
Türkiye’nin tüm platformlarda söylediği gibi, insanlığın daha fazla gecikmeden Gazze’ye insani yardım ulaştırması ve koşulsuz ateşkes sağlanması gerekiyor. Filistin devletine giden diplomatik yolu açmak için kararlı bir çaba gösterilmesi gerekiyor. Amerikan liderliğinin yokluğunda böyle bir yolun açılamayacağını söylemeye gerek yok. Ancak ateşkes çağrısı yapan kararı bile veto eden Washington’un, İsrail’in orantılı ve hukuka uygun hareket etmesini sağlamak için çaba göstermediği sürece bu adımı atması beklenemez. Gazze’deki katliam, Washington’un sorumlu liderlik göstermedeki başarısızlığını bir kez daha ortaya çıkardı. Biden yönetiminin demokrasi ve insan hakları konusunda, eğer bu kavramlar ABD çıkarlarına hizmet etmiyorsa tek kelime etmediğini söylemeye gerek yok.
18 Ekim’de Biden, Binyamin Netanyahu’nun acımasız planının arkasında ağırlığını koyduğunda, Çin devlet başkanı Xi Jinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ve gelişmekte olan 140 ülkeden ve Küresel Güney’in bazı bölgelerinden gelen resmi delegasyonları 3. Kuşak ve Yol’da ağırlıyordu. Uluslararası İşbirliği Forumu.
İsrail, Gazze ablukasıyla ABD’yi Ortadoğu’ya geri çekiyor. Aynı zamanda Çin ve Rusya, Hint-Pasifik bölgesinden başlayarak küresel siyasette yeni bir güç dengesi yaratıyor. Ukrayna savaşıyla birlikte iyice belirginleşen büyük güç rekabeti Ortadoğu’da yeni krizleri körükleme tehlikesi taşıyor. Biden yönetiminin İsrail politikası, aralarında Mısır ve Suudi Arabistan’ın da bulunduğu bölgesel müttefiklerini bile zor durumda bırakıyor. İsrail’i durdurmayı reddeden ABD, Batı merkezli dünya düzeninin tabutuna son çiviyi çakıyor.