İsrail, Hamas’ın 7 Ekim’deki sürpriz saldırısında sivillere verilen zararı gerekçe göstererek üç haftadır Filistin’de sivilleri katletiyor. Bağımsız kaynaklardan alınan verilere göre saldırılarda ölen binlerce kişinin yarısına yakını çocuk.
İsrail’in Gazze Şeridi’ni bombalarken kullandığı patlayıcı miktarının da Hiroşima’ya atılan atom bombasının eşdeğeri olan 12 bin tona ulaştığı belirtiliyor. Okullar, kiliseler, camiler, oyun alanları, hastaneler kısacası savaşta dokunulmaz olan ne varsa İsrail’in özellikle hedefinde. Fosforlu toplar gibi yasaklı silahlar Gazze’nin sivil bölgelerinde sanki onları dünyaya duyurmak istercesine kullanılıyor.
ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri, İsrail’in uluslararası hukuktaki “soykırım” tanımına tam olarak uyan savaş suçlarına rağmen Tel Aviv’i destekliyor. Batılı liderler, su, elektrik ve gıda gibi temel kaynaklara erişimin kesildiği Gazze’de 2 milyondan fazla sivilin üzerine bomba yağdırırken bile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun kapısına giderek desteklerini gösteriyor.
Ancak dünya kamuoyu bu kez açıkça Filistin halkının yanında yer alıyor. Sadece çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden bahsetmiyorum. Londra’da 100.000 kişilik bir kalabalık Filistin’le dayanışma amacıyla yürüdü. New York, Paris ve Berlin gibi şehirlerde onbinlerce kişi polis tedbirleri ve cezalara aldırış etmeden sokaklara döküldü. Hollywood yıldızlarından müzisyenlere, sporculardan sanatçılara kadar pek çok kişi Filistin davasına desteklerini ifade ediyor.
İsrail’in benzer bahanelerle Filistin’de katliam yaptığı önceki örneklerden farklı olarak bu kez dünya kamuoyunda istediği algıyı oluşturamadı. İklim savunucusu Greta Thunberg’in “Gazze’nin yanındayım” açıklaması nedeniyle okul müfredatından çıkarılması gibi açıklanamaz eylemler geri tepti.
Netanyahu ve İsrail sorumluluğu paylaşıyor
Netanyahu yönetiminin savaş suçlarına ilişkin kanıtları gizleme çabaları, mevcut durumun ciddiyetine dair anlayışlarını yansıtıyor. Çünkü küresel toplum nezdinde meşruiyetlerini kaybedeceklerinin ve eninde sonunda bu soykırımın hukuki sonuçlarına katlanacaklarının farkındalar. Kaçınılması mümkün olmayan bir kesinliktir.
Ancak tüm bunların sorumluluğu yalnızca Netanyahu’ya ait değil. Her ne kadar İsrail başbakanı hukuksuz emirler verse de İsrail devletinin bugün Gazze’de gerçekleştirilen soykırıma izin veren aygıtının tamamı her yönüyle ortak sorumluluk taşıyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) düzenlenen üst düzey İsrail-Filistin oturumunda söylediği sözler, gelecekte İsrail aleyhine kullanılabilecek en önemli deliller arasında yer aldı.
Guterres’in tarihe geçen konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Hamas’ın saldırılarının bir boşlukta gerçekleşmediğini kabul etmek de önemli. Filistin halkı 56 yıldır boğucu bir işgale maruz kalıyor. Topraklarının sürekli olarak yerleşim yerleri tarafından yok edildiğini ve şiddete maruz kaldığını gördüler; ekonomileri boğuldu, insanları yerinden edildi ve evleri yıkıldı. İçinde bulundukları zor duruma siyasi bir çözüm bulma umutları yok oluyor.”
Filistin halkının mağduriyetinin Hamas’ın dehşet verici saldırılarını haklı çıkaramayacağını belirten BM genel sekreteri, “Ve bu dehşet verici saldırılar Filistin halkının kolektif olarak cezalandırılmasını haklı gösteremez.”
“Savaşın bile kuralları vardır” diye ekledi.
“İsrail güçlerinin Gazze’yi acımasızca bombalaması, sivil kayıpların düzeyi ve mahallelerin toptan yok edilmesi artmaya devam ediyor ve derinden endişe verici.”
İnsanlık, küresel birçok krizin çözümüne katkı sağlayan barış, hukuk ve adaletten yana cesur duruşu nedeniyle Sayın Guterres’e minnettardır.