İsrail onlarca yıldır Filistin halkını hedef alıyor. İşgal altındaki Batı Şeria, Gazze Şeridi ve işgal altındaki Doğu Kudüs gibi işkence gören bölgelerde yaşayan Filistinliler, İsrail’in sıkı kontrolü altında yaşıyor. İsrail güvenlik güçlerinin izni olmadan hareket edemiyorlar. Bu nedenle Filistin halkı hapishane koşullarında yaşıyor. Gazze’ye uygulanan abluka, 2 milyondan fazla insanı açık cezaevinde tutuyor. Doğal olarak koşullar dayanılmaz. Herkes er ya da geç bunun patlayacağını bekliyordu ve 7 Ekim’de de öyle oldu.
İsrail hedeflerine yönelik geniş çaplı ve etkili saldırının ardından İsrail, orantısız bir tepki vererek çoğunlukla sivil bölgeleri hedef aldı. İsrail, Batılı müttefikleri ve bazı bölgesel aktörler Hamas yönetiminin kabul edilemez olduğunu iddia ederek Gazze Şeridi’ni Batı Şeria’dan ayırdığı için İsrail’in neden özellikle Gazze Şeridi’ni hedef aldığını analiz etmemiz gerekiyor. Tartışılması gereken birkaç önemli neden var.
Hedef öncelikle temel özellikleri itibariyle Hamas hareketinin kendisidir. İsrail, Hamas hareketini yok etmek istiyor. Bazı Arap rejimleri de İsrail’le bu görüşü paylaşıyor. Arap dünyasında değişim talep eden tek siyasi aktör olarak bilinen Müslüman Kardeşler’in Filistin cephesini yok etmek istiyorlar. Arap isyanları ve devrimlerinden sonra Arap dünyasında kalan tek İslami hareketin Hamas olduğu genel olarak kabul ediliyor. İsrail ve destekçilerinin Arap dünyasında laikleşme sürecini tamamlaması için Hamas’tan kurtulmak gerekiyor. Öte yandan Hamas, Ortadoğu’nun normalleşmesinin ve dönüşmesinin önünde bir engel olarak görülüyor.
İkincisi, Hamas, Filistin halkını temsil eden tek bağımsız siyasi aktör olduğu için hedef alınıyor. İsrail yanlısı bazı gözlemcilerin iddialarının aksine Hamas, İran dahil hiçbir bölge devletinin vekili değildir. Hamas’ı Gazze halkını temsil eden meşru bir siyasi aktör olarak tanıyan birçok devlet, Hamas siyasi otoritesini destekliyor. Farklı bölgesel ve küresel aktörlerle işbirliği yapsa da İsrail-Filistin sorununda bağımsız tutumundan asla vazgeçmiyor.
Üçüncüsü, İsrail ve İsrail’in Batılı müttefikleri, bazı bölgesel devletlerle birlikte, Filistin halkını kontrol edebilmek için “ehlileştirilmiş bir Filistin siyasi varlığı” yaratmak amacıyla Hamas’ı yok etmeye çalışıyor. İsrail ve müttefikleri anlamlı bir Filistin devletinin kurulmasını kabul etmeyecektir. Her ne kadar Hamas dahil Filistinli siyasi aktörler İsrail’den 1967 sınırlarına çekilmesini istese de İsrail tam tersini yapıyor. Yani Filistin halkına karşı topraklarını genişletmeye çalışıyor.
Dördüncüsü, İsrail, “bölgeyi nehirden denize kadar temizleme” hedefine ulaşmak için Gazze’deki Filistin siyasi varlığını yok etmeye ve Gazze Şeridi’ni Filistinsizleştirmeye çalışıyor. Böylece İsrail, Doğu Akdeniz’de bulunan doğal gaz rezervlerini kontrol altına alabilecek.
Beşincisi, büyük bir kısmı 1948’de zorla yerinden edilen Gazzelilerden oluşan Gazzeliler siyasi açıdan oldukça bilinçli ve dinamiktir. Araplar Gazze’de yaşayan insanlara onurlu insanlar (“ehli Gazze, ehli izza”) diyorlar. Gazze Şeridi’nde yaşadıkları tüm zorluklara ve İsrail’in baskılarına rağmen topraklarını terk etmediler. Kendi topraklarında yaşayarak İsrail zulmüne direnmeye devam ediyorlar.
3 grup eyalet
İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki katliamları bir ayı aşkın süredir devam ediyor. İsrail katliamlarına farklı tepkiler veren üç ana grup devlet var. ABD’nin başını çektiği çoğu Batılı devletten oluşan birinci grup, İsrail’e koşulsuz siyasi, ekonomik ve askeri destek veriyor. İkinci grup devletler Filistin halkının yanındadır. Dünya üzerinde Orta Doğu’dan Latin Amerika’ya, Doğu Asya’dan Afrika’ya kadar uzanan pek çok ülke bu gruba girmektedir. Üçüncü grup devletler ise İsrail’in çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan masum insanları katletmesine kayıtsız kalıyor. Bazı Arap devletleri bu gruba girmektedir.
Her cephe son gelişmeleri kendi perspektifinden değerlendiriyor. Birinci grup devletler Hamas ve destekçilerinin Filistin halkıyla birlikte yok edilmesini istiyor. İkinci grup ise acil insani ateşkes için çalışıyor ve İsrail’i Gazze’deki zulümlerine ve toplu katliamlarına son vermeye çağırıyor. Üçüncü grup ise “bekle-gör politikası” izliyor ve bu gelişmelerin sonuçlarını görmeden tepki vermemeyi tercih ediyor.