Önemli anlarda etkili yerel ve uluslararası aktörlerin eylemleri veya eylemsizlikleri toplumların kaderini şekillendirebilir. İsrail’in son dönemde Gazze’ye yönelik gelişigüzel saldırıları, bu tür kararların tarihin akışı üzerindeki derin etkisini ortaya koyuyor. İsrail’in yetmiş yıldır Filistin’i işgal etmesi ve son zamanlardaki askeri saldırıları, etkili isimlerin bölgede uzun süredir devam eden çatışmayı ele alma konusundaki başarısızlığının altını çiziyor.
Bu saldırılar çok açık bir gerçeği ortaya koyuyor: Etkili uluslararası siyasi figürlerin Gazze’deki sivil ölümlerine karşı kayıtsızlığı. Ateşkesi savunmak yerine, jeopolitik çıkarlar veya ideolojik kaygılarla İsrail’i kararlılıkla destekliyorlar. Peki siyaset alanının ötesinde ünlüler, medya ve aydınlar gibi diğer bileşenlerin ya da halkın oynadığı roller ne olacak?
Gazze’de gelişen olaylar, yalnızca sözde medeni Batı dünyasındaki siyasi liderlerin ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda İsrail’in Gazze’deki askeri eylemlerinin yol açtığı geniş çaplı yıkım karşısında medyalarının, entelektüellerinin ve ünlülerinin gerçek yüzlerini de ortaya çıkarıyor. Ana akım Batı medyasının sözde tarafsızlığı parçalanıyor ve nesnel bir kaynaktan ziyade İsrail için bir halkla ilişkiler ajansına benziyor. Gazetecilerin gerçekleri haber yapmak için hayatlarını riske atması nedeniyle, çocukların bombalanmasıyla ilgili acı gerçek artık alternatif medya kanalları ve sosyal platformlar aracılığıyla yayınlanıyor.
Sessizlik, tek eylem
Gazze’deki gazetecilerin durumu, Filistinlilerin yanında yer almaya cesaret edenlerin karşılaştığı zorlukların simgesidir. Adaleti savunan gazeteciler susturulduğunda, sözleşmeler feshedildiğinde ve hayatlar tehlikeye atıldığında özgür basının baskı altına alındığı açıkça ortaya çıkıyor. İsrail saldırılarında öldürülen gazetecilerin yanına neredeyse her gün bir gazeteci daha ekleniyor. Şu ana kadar İsrail saldırılarında 50’ye yakın gazeteci öldürüldü. Başka bir deyişle Gazze’deki durum, yalnızca Batılı hükümetlerin çıkarlarıyla uyumlu olduğunda işlevsel olan özgür basın mitini açığa çıkarıyor.
Adaletsizlikler karşısında aydınların da ahlaki sorumluluğu vardır. Sivil kayıpların ardından bile Filistin mücadelelerine yönelik baskılara boyun eğmelerine ve İsrail’in saldırılarını desteklemelerine tanık olmak cesaret kırıcı. Öldürülen sivillerin sayısı açısından rakamlar bu kadar yüksekken akademik dürüstlük nerede? İsrail’in eylemleri tüm hukuki ve toplumsal normları ihlal ederken bilimsel yaklaşım nerede? Ne yazık ki Batılı aydınlar, saygın bir azınlık dışında, dünyaya gözlerini bile açamadan öldürülen Filistinli çocuklara karşı dik durmayı başaramadılar.
Kitlelerin adalet ve değişimin öncüsü olmak yerine sessizlik onların tek eylemi haline geldi. İnsanlar dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde sokaklara dökülürken, “aydınlar” bu muğlak kınamayı güvenli sığınak olarak seçti.
Benzer şekilde ünlüler, sosyal medya fenomenleri ve ünlü sporcular da, birkaç istisna dışında, sözleşmelerinin iptal edilmesi korkusuyla sektörlerindeki baskılara karşı durmaktan çekiniyor. Özel şirketler suç ortaklığını ahlaki sorumluluktan daha ön planda tutuyor ve bir sessizlik kültürünü sürdürüyor.
Müslüman dünyasında birlik eksikliği
Batı dünyası İsrail’in hem siyasi hem de askeri açıdan sadık bir destekçisi olarak önemli bir sorumluluk üstlenirken, Müslüman dünyası da birlik ve hareket eksikliği nedeniyle eleştirilerle karşı karşıya kalıyor. Türkiye, Mısır ve Katar istisna olarak öne çıkıyor; güçlü ve bağımsız liderlik, Arap Baharı sonrası Arap dünyasının temel sorunu olarak tanımlanıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tam zamanında Cezayir’e yaptığı ziyaretten dönerken basın mensuplarının Gazze’deki duruma ilişkin sorularını Çarşamba günü yanıtladı.
“Burada en önemli nokta tek yumruk olabilmektir. İsrail’in Gazze ve diğer Filistin şehirlerinde uyguladığı devlet ve işgal terörü bir insanlık suçudur, soykırımdır. Buna sessiz ve tepkisiz kalmak mümkün değildir. İslam dünyasında dirilişin son tohumu Riyad’a düştü. O tohum yeteri kadar sulanmazsa büyüyemez. O can damarını hep birlikte vereceğiz ve Filistin’deki şehitlerimize, atalarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Bunu başarmak için yorulmadan çalışıyoruz. Sonuç alacağımıza dair umudumuz canlı. Umuyorum ki yaşadığımız bu acılar bölgemizde yıllardır arzulanan barışın ve bunu sağlayacak Filistin devletinin doğum sancılarıdır” dedi.
Gerçekten de İslam dünyasında birlik ve ortak hareket etme eksikliği var.
Bu nedenle Erdoğan’ın birlik çağrısı önemli ve İsrail’in eylemlerine kolektif yanıt verilmesini vurguluyor. Müslüman dünyasındaki birlik eksikliği, bu ulusların adaletsizliklere karşı birleşmesi için ne yapılması gerektiği üzerinde düşünmeyi gerektiriyor. Sadece kınama ve insani yardım her ne kadar çok önemli olsa da Gazze’deki kadın ve çocukları kurtarmaya yeterli olmayabilir; Bölgenin geleceği için birleşik ve kararlı bir eylem şarttır.
Son olarak, Gazze’de acil ve kalıcı bir ateşkes, 1967 sınırları ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıyla birleştiğinde, yalnızca Filistinlilerin refahı için hayati değil, aynı zamanda bölgede kalıcı barışa doğru da önemli bir adımdır. Bölge, ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi olsun tüm sakinleri için; İster Arap olsun ister bu toprakların Arap olmayan halkları.