İsrail ordusu 48 gündür Filistin’de sivilleri vuruyor. Kamuya açıklanan verilere göre İsrail’in saldırılarında bugüne kadar 5 bin 600’ü çocuk olmak üzere 14 bine yakın sivil hayatını kaybetti.
İsrail hükümeti, Hamas’ın 7 Ekim saldırılarında sivilleri hedef almasına işaret ederek, saldırganlığını ve uluslararası hukuk ile evrensel insan haklarının bariz ihlallerini meşrulaştırıyor. İsrailli yetkililer hastaneler, okullar, kiliseler ve camiler gibi bağışıklık tesislerinin hedef alınmasının silahlı Hamas üyelerinin “sivillerin arasında ve hastanelerin altında saklanmasından” kaynaklandığını ileri sürüyor.
Bu iddialara rağmen, İsrail ordusunun tıbbi ekipmanlara zarar verdiği ve gelişigüzel ateş açtığı öne sürülen El Şifa Hastanesi’ne son baskın sırasında bu iddiaları destekleyen hiçbir delil kamuoyuyla paylaşılmadı. Böyle bir delil bulsalar bile bu, içinde sivillerin bulunduğu hastaneleri ve ambulansları hedef almayı mazeret teşkil etmez. Bu Gazze’ye özgü bir durum değil; Her savaşta hastanelere sığınan bireyler olabilir. Bu olasılık çatışmanın doğasında var, dolayısıyla uluslararası anlaşmalar yoluyla kurallar oluşturuldu: Hastaneler ve ambulanslar, düşman askerleri mevcut olsa bile hedef alınamaz.
Ancak İsrail’in devam eden saldırıları nedeniyle 195 sağlık personeli hayatını kaybetti, 51 ambulans kullanılamaz hale geldi. İsrail uçaklarının hedef aldığı şaşırtıcı 130 sağlık tesisi, yakıt kıtlığıyla boğuşan 18 hastane ve 46 sağlık merkezi artık kullanılamaz durumda.
İsrail’in, Nazilerden gözle görülür hiçbir farkı olmaksızın, inkar edilemez bir şekilde tarihe kazındığını görüyoruz. 1945’ten sonra kurulan yeni dünya düzeninin asgari kurallarının ihlal edilmesine sessiz kalan, hatta İsrail’in suçlarına destek veren sözde “medeni” Batı, artık medeni değil, vahşi olarak tescillendi.
AİHM artık geçersiz
Ben de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi kurumların demokrasinin küreselleşmesine katkı sağlayacağına inanırdım.
Bununla birlikte, mahkemenin son on yıldaki zayıf performansı, onun ilgili taraf temelinde hukuka, insanlığa ve demokrasiye olan seçici bağlılığını açıkça ortaya koymuştur.
COVİD-19 salgını sırasında insanlar aleni sansür, cezai tedbirler ve zorlayıcı muameleler yoluyla baskıya maruz kalırken, AİHM evrensel hukuku görmezden gelmeyi tercih etti. Devam eden Rusya-Ukrayna savaşında ise Avrupa’ya yayılan Rusya karşıtlığına ve insan hakları ihlallerine karşı kayıtsız kalarak net bir tavır sergiledi. Ve şimdi “Filistin haklıdır” demeye cesaret eden Avrupalıları terk etti, temel insan hakları ihlalleriyle tehdit etti, onları izole ve savunmasız bıraktı.
Filistin’e destek amaçlı barışçıl gösteriler yasaklanıyor ve ifade özgürlüğü tehdit altında.
Medyada sivillerin öldürülmesini eleştiren kalemler kırılıyor ve bu sansürün sayısız örneği var. The New York Times Magazine yazarı Jazmine Hughes, Filistin’e destek ifade eden bir beyanı onayladıktan sonra yayın politikalarının ihlal edildiği iddiasıyla istifa etmek zorunda kaldı. Geçtiğimiz günlerde TV5Monde kanalı, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Sözcüsü Olivier Rafowicz’e “Size göre (Al-Shifa) Hastanesi’ne girmek uluslararası hukuka ve insani ilkelere uygun mu?” diye soran sunucu Muhammed Kaci’nin işine son verdi.
Bir zamanlar Strasbourg’da yargıçların olduğu ileri sürülmüştü; şimdi neredeler?