2023 yılını Türk dış politikası açısından nispeten sakin bir yıl olarak nitelendirmek, 7 Ekim olaylarını ve sonrasını hesaba katmamak anlamına gelir. Mayıs ayındaki genel seçimlerden bu yana devam eden normalleşme eğilimi, dış politikanın genel seyrinin belirlenmesinde önemli rol oynadı. Çözülmemiş sorunlara rağmen olası çatışmaların en aza indirilmesine ve ortak çıkarların önceliklendirilmesine vurgu yapıldı. Seçim sonrası dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Körfez ülkeleriyle ilişkileri merkeze alan bölgesel bir dış politikayı tercih ederek ekonomiyi odak noktası haline getirdi. Suriye’den kaynaklanan güvenlik risklerini azaltmak amacıyla Esad rejimiyle bakanlar düzeyinde görüşmeler başlatıldı. İsrail ve Mısır ile ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde kayda değer ilerlemeler kaydedildi. Erdoğan’ın Karabağ’ın özgürleştirilmesinde Azerbaycan’a verdiği güçlü destek, Türkiye’nin 2023’te jeopolitik oyuncu statüsünü güçlendirdi.
Erdoğan ayrıca Türkiye’nin Batı ile bağlarını onarmaya çalıştı, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir rota çizmeyi hedefledi ve Ukrayna ihtilafında dengeli bir duruş sergiledi. Yıl, bir başka önemli dış politika adımına imza atan önemli Türkiye-Yunanistan zirvesiyle sona erdi.
2024’e geçiş
Çözülmemiş birçok sorun nedeniyle Türk-Amerikan ilişkileri 2024 yılında söylemin hakimi olmaya hazırlanıyor. Bunların başında ABD’nin PKK terör örgütünün Suriye kanadı YPG’ye verdiği ısrarlı destek geliyor. Özellikle ABD’nin Suriye stratejisinde önemli bir değişiklik beklenmiyor, bu da Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG’ye verilen desteğin devam ettiğini gösteriyor. YPG askeri yeteneklerini ve uluslararası ağlarını güçlendirirken, devam eden bu destek Türkiye için giderek artan bir zorluk teşkil ediyor. Bölgeyi Kuzey Suriye Demokratik Yönetimi olarak yeniden adlandıran sözde yeni anayasanın uygulamaya konulması gibi son eylemler, Türkiye’nin harekete geçmesinin aciliyetini vurguluyor. YPG sorununun 2024’te çözülmemesi, Türkiye için daha geniş bir stratejik zorluğa dönüşebilir. Dahası, Türk-Amerikan ilişkilerinin diğer yönleri de önümüzdeki yılın hareketli geçeceğine işaret ediyor. F-16 satışlarındaki olumlu gelişmeler ve TBMM’nin İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin olumlu kararı, Türk-Amerikan ilişkilerinin askeri ve savunma boyutunu etkileyebilir.
Ancak İsrail’in Gazze’deki savaşı ve Türkiye’nin bu konudaki tutumu gibi dinamikler Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. İsrail ile Türkiye arasında yakın bir uzlaşma ihtimali zayıf görünüyor ve potansiyel olarak Türk-Amerikan ilişkilerine olumsuz bir unsur katıyor.
Türkiye-Avrupa ilişkilerinde 2023 yılında belirlenen tonun 2024 yılında da devam etmesi bekleniyor. Avrupa Birliği boyutunda bir canlanma olmayabilir ancak seçim sonrası atmosferin devam etmesi bekleniyor. Devam eden Ukrayna çatışması, Türkiye-Avrupa ilişkileri üzerinde önemli bir etkiye sahip olup, çatışmanın gidişatına ilişkin belirsizlikler göz önüne alındığında, Türkiye’den stratejik bir yaklaşım talep etmektedir. Başta göç olmak üzere güvenlik kaygıları işbirliği gerekçesini güçlendirirken, ekonomik karşılıklı bağımlılık 2024 yılında Türkiye-Avrupa ilişkilerinin istikrarlı olacağına işaret ediyor. Türkiye ile Yunanistan arasındaki uzlaşma ve Doğu Akdeniz enerji alanında artan işbirlikleri, Türkiye-Avrupa ilişkilerini olumlu yönde etkilemeye hazırlanıyor. Ancak Avrupa’da aşırı sağ ideolojilerin yükselişi ulusal siyaseti ve dış politikaları etkileyerek Avrupa Birliği’nde Türkiye karşıtlığının oluşmasına yol açabilir. Dolayısıyla bu alandaki gelişmeler yakından takip edilmeyi gerektirmektedir.
Devam eden Ukrayna savaşı, 2024 yılında da uluslararası kaygıların en önemlilerinden biri olmayı sürdürüyor ve yakınlığı ve çıkarları nedeniyle Türkiye’yi önemli ölçüde etkiliyor. Asıl soru, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya askeri yardımı sürdürüp sürdüremeyeceği etrafında dönüyor. Bu tür yardımların devam etmesi Ukrayna’nın çatışmayı sürdürme kapasitesini güvence altına alırken, yardımın durdurulması savaşın gidişatını değiştirerek potansiyel olarak Rusya’nın lehine olabilir. Sonuç olarak, Türk dış politikası Ukrayna ihtilafının potansiyel sonuçlarından etkilenecek gibi görünüyor. Erdoğan’ın Macaristan ziyareti sırasında yaptığı son açıklamalar ve Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yenilenen bir zirve ihtimali, tahıl koridoru anlaşması gibi konuların önemini vurguluyor. Türkiye’nin Rusya ile Suriye, Güney Kafkasya, Libya ve enerji alanlarındaki çok yönlü ilişkileri göz önüne alındığında, Türkiye-Rusya ilişkileri 2024 yılında da kritik bir odak noktası olmayı sürdürecek.
Orta Doğu’da normalleşme Türk dış politikasının önemli bir unsuru olmaya devam edecek. Ancak Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında “normalleşme” tabirinin geçerliliğini yitirmesi, bu konuda fikir birliğinin filizlendiğine işaret ediyor olabilir. Türkiye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar’ı özellikle savunma iş birliği alanında birleştiren ve potansiyel olarak stratejik ittifaka dönüşen yeni bir bölgesel fikir birliği ortaya çıkabilir. Buna rağmen Gazze sorununun çözülememesi, 2024 yılında Ortadoğu’da daha geniş bir istikrarsızlık ortamı yaratarak Türkiye’yi ve tüm bölgeyi etkileyebilir. Sonuç olarak, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeler Gazze’ye daha fazla çaba harcayabilir.
Orta Asya, 2024 yılında Türkiye için özellikle Türk Devletleri Teşkilatı (OTS) çerçevesindeki ilişkiler açısından önemli bir boyut daha taşıyor. Başlangıçta ekonomik iş birliğine odaklanan bu ortaklığın, daha stratejik bir siyasi girişime dönüşmesi ve Türkiye’nin Orta Asya denklemindeki konumunu güvence altına alan bir dış politika izlemesine yol açması bekleniyor.
Genel olarak, Türkiye’nin stratejik ortamı dinamizm ve çeşitlilik ile karakterize edilecek ve sonuçta Türkiye’nin yeni bölgesel ve uluslararası yönelimine meydan okuyan kısıtlayıcı bir bölgesel atmosfer ortaya çıkacak.