İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra faşist blok ile liberaller ve komünistlerin ittifakı arasında ideolojik bir savaş çıktı. Amerika Birleşik Devletleri, kurallara, normlara ve prosedürlere dayalı yeni bir dünya düzeni yaratmak amacıyla Birleşmiş Milletler ve onun uzman kuruluşlarının kurulmasına öncülük etti.
ABD, müttefikleri olan liberal Batılı ülkelerle birlikte farklı konu alanlarında uluslararası örgütler kurmuş, uluslararası normlar ve rejimler geliştirmiştir. Daha sonra bu uluslararası kurumlara güven inşa ettiler ve sonunda diğer devletlerin rızasını kazandılar.
Liberal dünya, Batılı ülkelerin ulusal çıkarlarına hizmet etmek ve Batı hegemonyasını pekiştirmek amacıyla geliştirilen bu kurum, norm ve kurallar aracılığıyla komünist blokla mücadele etti. Liberal değerlerin ve insan hakları söyleminin başarılı bir şekilde araçsallaştırılmasının ardından Batılı ülkeler komünist blokla mücadelelerini kazandı. Batı, ABD öncülüğünde 1980’lerin sonunda nihai zaferini ilan etti.
Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Batılı ülkeler uluslararası örgütlere ve kurallara daha az önem vermeye başladı. 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından, özellikle 2003’te Irak’ın işgal edilmesiyle birlikte ABD, uluslararası örgütleri, uluslararası hukuku ve uluslararası rejimleri görmezden gelmeye başladı. Bunun yerine tek taraflı politika izlemeyi tercih etti. O tarihten bu yana Batılı ülkeler uluslararası politikada ne kadar çok zorlukla ve sorunla karşı karşıya kaldıysa, uluslararası kuruluşların kararlarını ve uluslararası hukukun ilkelerini de o kadar görmezden geldiler.
Sonunda öyle bir noktaya geldik ki, Batılı ülkelerin kurduğu uluslararası örgütler, Batılı ülkelerden çok, diğer ülkelerin çıkarlarına hizmet etmeye başladı. Batılı olmayan güçlerin yükselişi ve dünyadaki devlet sayısının artması, uluslararası örgütler içindeki güç dengelerini değiştirmiştir. ABD ve diğer Batılı ülkeler BM’de azınlıkta kaldı. Örneğin ABD, BM uzman kuruluşlarının son kararlarından ve faaliyetlerinden memnun değil. Filistin kültürel miras alanlarına ilişkin aldığı bazı kararlar nedeniyle UNESCO üyeliğinden çekildi.
Değişen denge
Son dönemde uluslararası güç dengelerinde yaşanan değişikliklerin ardından ABD ve diğer Batılı ülkeler, uluslararası kuruluşların kararlarını ve uluslararası hukuk ilkelerini açıkça ihlal etmekten çekinmedi. Bunun yerine Batılı olmayan birçok devlet Batı’dan uluslararası norm ve ilkelere uymasını istemeye başladı. Batılı olmayan ülkeler uluslararası sorunları uluslararası mekanizmalar aracılığıyla çözmeye çalışırken, Batılı ülkeler ısrarla uluslararası kuruluşların ilke ve kararlarını ihlal etmektedir.
Batılı ülkeler tarafından koşulsuz desteklenen İsrail zulmü ve soykırım politikaları, özellikle Batılı devletlerin uyguladığı politikalar sayesinde, uluslararası kuruluşların tabutuna son çiviyi çakıyor. Birincisi, farklı BM kararlarına ve uluslararası hukuk ilkelerine aykırı olarak ABD hükümeti, Doğu Kudüs’ün işgalini ve Golan Tepeleri’nin İsrail güçleri tarafından ilhak edilmesini tanıdı. Ardından Batılı ülkeler, sadece mevcut uluslararası sistemin değil, evrensel insani değerlerin tüm kırmızı çizgilerini ihlal etti. İsrail’in bütün suçlarına ortak oldular.
Böylece Batılı ülkeler dünya sistemini kaotik bir döneme itmektedir. Bundan sonra Batılı ülkelerin diğer devletlerden uluslararası normlara uymalarını istemeleri imkansız olmasa da çok zor olacak. Bu, güçlü olanın elinden geleni yapacağı, zayıf olanın ise maruz kaldığı her şeyin acısını çekeceği anlamına gelir.
İsrail-Batı bağları
Bugün İsrail ve Batı, Gazze Şeridi’nde pek çok bölge devletinin rızasıyla elinden geleni yapıyor. Halı bombalarıyla, en gelişmiş teknolojik silahlarla, yeni doğmuş bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, öğrenciler, gazeteciler, din adamları dahil olmak üzere masum sivilleri hedef alıyor ve öldürüyorlar. Apartmanları, hastaneleri, ambulansları, okulları, camileri, kiliseleri ayrım gözetmeksizin bombalıyorlar. Uluslararası örgütler hiçbir dönemde bu kadar zayıf ve etkisiz olmamıştı. Portekizli Avrupalı diplomat olan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres gibi uluslararası kuruluşların üst düzey yetkilileri bile Gazze soykırımına müdahale edemedi. Ne yazık ki hiçbir uluslararası kuruluş Filistinlilere yönelik çevrimiçi ve canlı bir soykırımı engelleyemiyor. Göreceli olarak yeni tanıtılan “R2P ilkesi (koruma sorumluluğu)” artık tarihin tozlu raflarındaki yerini alacak gibi görünüyor.
2024 yılı tüm ülkeler için çok zor bir yıl olacak. Batılı ülkeler uluslararası politikada yıkıcı bir dönemi başlattı. Günümüzün birbirine bağımlı ve birbirine bağlı dünyasında, acıları ve adaletsizliği tek bir bölge veya mahalde sınırlamak mümkün değildir. Er ya da geç yeni şiddet dalgası dünyanın her köşesine ulaşacak. Eninde sonunda tüm ülkeler bu yeni gerçeklerden mutlaka zarar görecek. Beklentilerinin aksine Batı, yeni şiddet çemberini kontrol altına alamayacaktır.
Bu nedenle dünya hükümetlerinin acilen normale dönmesi, yani normlara ve kurallara saygı duyması gerekiyor. Batı siyasetinin acilen normale yani rasyonelliğe dönmesi gerekiyor. Ortadoğu’nun acilen normale yani siyasi istikrara dönmesi gerekiyor. Batı kamuoyu da dahil olmak üzere dünya kamuoyunun, İsrail’e ve suç ortağı Batılı hükümetlere karşı acilen önlem alması gerekiyor.