Türkiye hâlâ genç nüfusa sahip ülkeler arasında yer alıyor. Ancak tüm gelişmiş ülkelerin yaşadığı yaşlanma krizine doğru hızla ilerleyen Türkiye’nin demografik fırsat penceresi her geçen gün daralıyor.
Türkiye’nin nüfus yapısına ilişkin demografik istatistikler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından düzenli olarak yayınlanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile yapılan 2023 yılı nüfus sayımı sonuçlarına ilişkin veriler açıklanan son veriler, Türkiye’nin demografik dönüşümünü ve önündeki sıkıntıları açıkça ortaya koyuyor. Mevcut veriler Türkiye ekonomisi, sosyal politikaları ve siyaseti açısından çok önemli sonuçlar doğuracak bilgiler içeriyor.
Son verilere göre Türkiye’nin yıllık nüfus artışında 2023 yılında ciddi bir düşüş var. 2022 yılında binde 7,1 artan nüfus, 2023 yılında binde 1,1 oranında artış gösterdi. Bu, Türkiye tarihinin en düşük seviyesidir. cumhuriyet. Bundan önce en düşük yıllık nüfus artış hızı binde 5,5 ile şiddetli pandemi koşullarının etkili olduğu 2020 yılında yaşandı. Nüfus artış hızı 2022’de binde 7,1 ile bir önceki dönemin en düşük ikinci seviyesi olarak görüldü.
Doğurganlık oranında da çarpıcı bir düşüş var. Türkiye’de doğurganlık hızının 2017 yılında “altın oran (yenilenme düzeyi)” olan 2,1 seviyesinde olduğunu, 2018’de 2,01’e, 2019’da ise 1,97’ye düştüğünü görüyoruz. 2022 yılı itibarıyla doğurganlık hızı 1,97’ye geriledi. Nüfusun yenilenme hızı olan ve “altın oran” olarak adlandırılan nüfus artış hızının 2,1’in altında olması, bir ülkenin hızla yaşlanma krizine doğru ilerlediğinin göstergesidir. Önce Kovid-19 salgını, ardından yaşanan ekonomik kriz ailelerin çocuk sahibi olma isteğini sekteye uğrattı. Doğurganlık oranındaki düşüşün bir diğer nedeni ise yalnız yaşayan insan sayısının her geçen yıl artarak 2023 yılında 5,2 milyona ulaşmasıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni evlilere “en az üç çocuk yapın” tavsiyesi, esasen nüfustaki bu kritik dönüşümü geriletmeyi ve Türkiye’nin göreli avantajını korumayı amaçlıyor.
Türkiye’nin genç nüfusu stratejik bir avantaj olsa da bu görünüm hızla değişiyor ve Türkiye yavaş yavaş yaşlanıyor. Nüfusun ortanca yaşı 2007’de 27-29 iken 2023’te 34’e çıktı. Her ne kadar bu ortanca yaş verisi birçok AB üyesi ülkenin ortanca yaşına göre oldukça “genç” görünse de Türkiye için endişe verici bir veri.
TÜİK’in yayınladığı son veriler, Türkiye nüfusunun 2023 yılında durakladığı Türkiye’nin nüfus yapısındaki değişimi net bir şekilde ortaya koyan çarpıcı veriler sunuyor. Türkiye’nin nüfusu 2023 yılında küçücük bir 92 bin artarak 85,37 milyon kişiye ulaştı. Bu verilere göre önceki yıl yaklaşık 600 bin kişilik nüfus artışı yaşanırken, 2023 yılında bu artış sadece 90 bin kişide kaldı. Yani 2023 yılındaki artış sayısı yarım milyon azaldı. Bu hızlı düşüşte hayat pahalılığının ve 6 Şubat’taki büyük depremin ciddi etkileri olduğu kesin.
Kırsal nüfusun desteklenmesi ihtiyacı
Veriler aynı zamanda Türkiye nüfusunun büyük ölçüde şehirlerde, metropollerde ve ülkenin batı bölgelerinde yoğunlaştığını gösteriyor. Ülke genelinde kilometre kareye 111 kişi düşerken, İstanbul’da bu rakam 3 bin 13 kişiye çıkıyor. İl ve ilçelerde yaşayan nüfus 79,4 milyon kişi (toplam nüfusun %93’ü), belde ve köylerde yaşayan nüfus ise yaklaşık 6 milyon kişidir (toplam nüfusun yaklaşık %7’si). 2022 yılında yüzde 93,4 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı 2023 yılında yüzde 93’e geriledi.
İstatistiklere göre, 85 milyonu aşan Türkiye nüfusunun yüzde 38’i beş büyük ilde yaşıyor: İstanbul tek başına ülke nüfusunun neredeyse dörtte birini barındırıyor ve bu nüfusla Avrupa’nın birçok ülkesinden daha fazla nüfusa sahip. Aynı durum Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya için de geçerli.
2023 yılında kentsel nüfus 21.987 kişi azalırken, kırsal nüfus 306.811 kişi arttı. 6 Şubat depreminden etkilenen 11 ilde toplam 220 bin 450 nüfus kaybı yaşandı. İstanbul’un nüfusu bir yılda 252.027 kişi azaldı. Son verilere göre kasaba ve köylerde yaşayanların oranı yüzde 6,6’dan yüzde 7’ye çıkmış olsa da kırsal kesimde yaşayanların bu düşük oranı, gelecekte tarımsal üretimin daha da sorunlu olacağının göstergesi.
Özellikle gıda enflasyonunun hem Türkiye’nin hem de dünyanın ana gündemi olduğu günümüzde, kırsal nüfusun ve tarım/hayvancılık üretiminin desteklenmesi Türkiye için stratejik bir hedef olarak ortaya çıkıyor.
Yabancı nüfusta azalma
Bilindiği üzere Türkiye, nüfusuna oranla dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ve gayri safi yurt içi hasılasına (GSYİH) göre onlara en fazla insani yardım sağlayan ülkedir. Türkiye, bu politikasıyla Avrupa Birliği’nin yanı sıra Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa Konseyi gibi kuruluşların övgüsünü alıyor.
Son veriler aynı zamanda Türkiye nüfusunda yabancıların oranındaki değişimi de gösteriyor. 2023 yılı sonu itibarıyla Türkiye’de yaşayan mülteci sayısının yaklaşık 4,7 milyon kişi olduğu açıklandı. Bunların çoğu Suriye’deki zalim rejimden kaçan mülteciler. Onları Afganlar ve Iraklılar takip ediyor. Türkiye’ye çalışmak veya ikamet etmek için gelen 1,6 milyon yabancı arasında, mülteci olarak gelenler dışında en fazla nüfus Iraklılardan oluşuyor. Bunları Afganlar, Almanlar, Türkmenler ve İngilizler takip ediyor.
Son verilere göre ülkemizde ikamet eden yabancı nüfus bir önceki yıla göre 253.293 kişi azalarak 1.57 milyon kişiye ulaştı. Bu nüfusun yüzde 48,6’sını erkekler, yüzde 51,4’ünü ise kadınlar oluşturuyor. Bu düşüş ekonomik krizin ve göç politikalarının sıkılaşmasının etkisi olsa da yabancıların Türkiye’ye olan ilgisi hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Yaşlanan Türkiye’nin nitelikli yabancı nüfusu çekebilmesi de stratejik bir hedef olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’deki demografik dönüşümün izleri, çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranında da görülmektedir. 2007’de yüzde 66,5 olan bu oran 2023’te yüzde 68,3’e yükseldi. Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı da 2022’de yüzde 46,8’den yüzde 46,3’e düştü. Bunun nedeni demografik fırsat penceresinin henüz tam olarak kapatılmamış olmasıdır. Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılı iyi değerlendirmesi ve işçilere iyi eğitim ve iyi işler yaratması halinde, yaşlanma krizinin yıkıcı etkilerinden kısmen de olsa korunabilmesi mümkün görünüyor.
Verilere göre 2023 yılında çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı yüzde 26,4’ten yüzde 21,4’e düşerken, 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 7,1’den arttı. %10,2’ye yükseldi. Yaşlı nüfus artışını, ülkenin her ay yaklaşık 16,5 milyon emekliye aylık ödediği verileriyle birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin önündeki mali ve sosyolojik yüzleşme daha da netleşiyor.
Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık oranı yüzde 32,3’ten yüzde 31,4’e düşerken, çalışma çağındaki birey başına düşen yaşlı sayısını ölçen yaşlı bağımlılık oranı ise yüzde 14,5’ten yüzde 14,5’e yükseldi. %15. Yani 2023 yılında Türkiye’de çalışma çağındaki her 100 kişi 31,4 çocuğa ve 15 yaşlıya bakacak. Yani çalışma çağındaki nüfus artıyor ama bağımlı nüfus daha hızlı artıyor. Bağımlılığın artması, yeni ortaya çıkan Türk refah rejiminin temel sorunudur.
Türkiye demografik devrimin eşiğinde
Özetle, son veriler Türkiye’deki sosyal ve kamu politikaları açısından önemli sonuçlar doğuran şu çarpıcı gerçeği ortaya koyuyor: Türkiye’nin nüfusu yaşlanma sürecine girmiştir. Türkiye’de nüfus artış hızı azalıyor ve artık geri dönüşü olmayan bir süreç. 2023 yılında nüfus artmadı, durgunlaştı. Türkiye çok ciddi bir demografik çatışmayla karşı karşıya.
Türkiye’nin fırsat penceresini değerlendirip yumuşak iniş yapması mı, yoksa duvara çarpan araba gibi yaşlanma krizine mi girmesi önümüzdeki on yılda uygulayacağı politikalara bağlı olacak.
Son veriler, çalışma çağındaki nüfusun da arttığını, ancak bağımlı yaşlı nüfusun da daha hızlı arttığını gösteriyor. Üstelik insanların %90’ından fazlası şehirlerde yaşıyor ve bu durum kentsel politikalar, kalkınma politikaları ve tarımsal üretim açısından kritik sonuçlar doğuruyor. Son olarak, Türkiye’de yaşayan yabancı sayısı çeyrek milyon azalmış olsa da, 6 milyonu aşkın yabancıyla Türkiye hâlâ dünyanın her yerinden insanlar için bir çekim merkezi olmaya devam ediyor.
Türkiye hâlâ genç nüfusa sahip ülkeler arasında yer alıyor. Ancak tüm gelişmiş ülkelerin yaşadığı yaşlanma krizine doğru hızla ilerleyen Türkiye’nin demografik fırsat penceresi her geçen gün daralıyor.
Türkiye’nin nüfus yapısına ilişkin demografik istatistikler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından düzenli olarak yayınlanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile yapılan 2023 yılı nüfus sayımı sonuçlarına ilişkin veriler açıklanan son veriler, Türkiye’nin demografik dönüşümünü ve önündeki sıkıntıları açıkça ortaya koyuyor. Mevcut veriler Türkiye ekonomisi, sosyal politikaları ve siyaseti açısından çok önemli sonuçlar doğuracak bilgiler içeriyor.
Son verilere göre Türkiye’nin yıllık nüfus artışında 2023 yılında ciddi bir düşüş var. 2022 yılında binde 7,1 artan nüfus, 2023 yılında binde 1,1 oranında artış gösterdi. Bu, Türkiye tarihinin en düşük seviyesidir. cumhuriyet. Bundan önce en düşük yıllık nüfus artış hızı binde 5,5 ile şiddetli pandemi koşullarının etkili olduğu 2020 yılında yaşandı. Nüfus artış hızı 2022’de binde 7,1 ile bir önceki dönemin en düşük ikinci seviyesi olarak görüldü.
Doğurganlık oranında da çarpıcı bir düşüş var. Türkiye’de doğurganlık hızının 2017 yılında “altın oran (yenilenme düzeyi)” olan 2,1 seviyesinde olduğunu, 2018’de 2,01’e, 2019’da ise 1,97’ye düştüğünü görüyoruz. 2022 yılı itibarıyla doğurganlık hızı 1,97’ye geriledi. Nüfusun yenilenme hızı olan ve “altın oran” olarak adlandırılan nüfus artış hızının 2,1’in altında olması, bir ülkenin hızla yaşlanma krizine doğru ilerlediğinin göstergesidir. Önce Kovid-19 salgını, ardından yaşanan ekonomik kriz ailelerin çocuk sahibi olma isteğini sekteye uğrattı. Doğurganlık oranındaki düşüşün bir diğer nedeni ise yalnız yaşayan insan sayısının her geçen yıl artarak 2023 yılında 5,2 milyona ulaşmasıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni evlilere “en az üç çocuk yapın” tavsiyesi, esasen nüfustaki bu kritik dönüşümü geriletmeyi ve Türkiye’nin göreli avantajını korumayı amaçlıyor.
Türkiye’nin genç nüfusu stratejik bir avantaj olsa da bu görünüm hızla değişiyor ve Türkiye yavaş yavaş yaşlanıyor. Nüfusun ortanca yaşı 2007’de 27-29 iken 2023’te 34’e çıktı. Her ne kadar bu ortanca yaş verisi birçok AB üyesi ülkenin ortanca yaşına göre oldukça “genç” görünse de Türkiye için endişe verici bir veri.
TÜİK’in yayınladığı son veriler, Türkiye nüfusunun 2023 yılında durakladığı Türkiye’nin nüfus yapısındaki değişimi net bir şekilde ortaya koyan çarpıcı veriler sunuyor. Türkiye’nin nüfusu 2023 yılında küçücük bir 92 bin artarak 85,37 milyon kişiye ulaştı. Bu verilere göre önceki yıl yaklaşık 600 bin kişilik nüfus artışı yaşanırken, 2023 yılında bu artış sadece 90 bin kişide kaldı. Yani 2023 yılındaki artış sayısı yarım milyon azaldı. Bu hızlı düşüşte hayat pahalılığının ve 6 Şubat’taki büyük depremin ciddi etkileri olduğu kesin.
Kırsal nüfusun desteklenmesi ihtiyacı
Veriler aynı zamanda Türkiye nüfusunun büyük ölçüde şehirlerde, metropollerde ve ülkenin batı bölgelerinde yoğunlaştığını gösteriyor. Ülke genelinde kilometre kareye 111 kişi düşerken, İstanbul’da bu rakam 3 bin 13 kişiye çıkıyor. İl ve ilçelerde yaşayan nüfus 79,4 milyon kişi (toplam nüfusun %93’ü), belde ve köylerde yaşayan nüfus ise yaklaşık 6 milyon kişidir (toplam nüfusun yaklaşık %7’si). 2022 yılında yüzde 93,4 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı 2023 yılında yüzde 93’e geriledi.
İstatistiklere göre, 85 milyonu aşan Türkiye nüfusunun yüzde 38’i beş büyük ilde yaşıyor: İstanbul tek başına ülke nüfusunun neredeyse dörtte birini barındırıyor ve bu nüfusla Avrupa’nın birçok ülkesinden daha fazla nüfusa sahip. Aynı durum Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya için de geçerli.
2023 yılında kentsel nüfus 21.987 kişi azalırken, kırsal nüfus 306.811 kişi arttı. 6 Şubat depreminden etkilenen 11 ilde toplam 220 bin 450 nüfus kaybı yaşandı. İstanbul’un nüfusu bir yılda 252.027 kişi azaldı. Son verilere göre kasaba ve köylerde yaşayanların oranı yüzde 6,6’dan yüzde 7’ye çıkmış olsa da kırsal kesimde yaşayanların bu düşük oranı, gelecekte tarımsal üretimin daha da sorunlu olacağının göstergesi.
Özellikle gıda enflasyonunun hem Türkiye’nin hem de dünyanın ana gündemi olduğu günümüzde, kırsal nüfusun ve tarım/hayvancılık üretiminin desteklenmesi Türkiye için stratejik bir hedef olarak ortaya çıkıyor.
Yabancı nüfusta azalma
Bilindiği üzere Türkiye, nüfusuna oranla dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ve gayri safi yurt içi hasılasına (GSYİH) göre onlara en fazla insani yardım sağlayan ülkedir. Türkiye, bu politikasıyla Avrupa Birliği’nin yanı sıra Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa Konseyi gibi kuruluşların övgüsünü alıyor.
Son veriler aynı zamanda Türkiye nüfusunda yabancıların oranındaki değişimi de gösteriyor. 2023 yılı sonu itibarıyla Türkiye’de yaşayan mülteci sayısının yaklaşık 4,7 milyon kişi olduğu açıklandı. Bunların çoğu Suriye’deki zalim rejimden kaçan mülteciler. Onları Afganlar ve Iraklılar takip ediyor. Türkiye’ye çalışmak veya ikamet etmek için gelen 1,6 milyon yabancı arasında, mülteci olarak gelenler dışında en fazla nüfus Iraklılardan oluşuyor. Bunları Afganlar, Almanlar, Türkmenler ve İngilizler takip ediyor.
Son verilere göre ülkemizde ikamet eden yabancı nüfus bir önceki yıla göre 253.293 kişi azalarak 1.57 milyon kişiye ulaştı. Bu nüfusun yüzde 48,6’sını erkekler, yüzde 51,4’ünü ise kadınlar oluşturuyor. Bu düşüş ekonomik krizin ve göç politikalarının sıkılaşmasının etkisi olsa da yabancıların Türkiye’ye olan ilgisi hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Yaşlanan Türkiye’nin nitelikli yabancı nüfusu çekebilmesi de stratejik bir hedef olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’deki demografik dönüşümün izleri, çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranında da görülmektedir. 2007’de yüzde 66,5 olan bu oran 2023’te yüzde 68,3’e yükseldi. Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı da 2022’de yüzde 46,8’den yüzde 46,3’e düştü. Bunun nedeni demografik fırsat penceresinin henüz tam olarak kapatılmamış olmasıdır. Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılı iyi değerlendirmesi ve işçilere iyi eğitim ve iyi işler yaratması halinde, yaşlanma krizinin yıkıcı etkilerinden kısmen de olsa korunabilmesi mümkün görünüyor.
Verilere göre 2023 yılında çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı yüzde 26,4’ten yüzde 21,4’e düşerken, 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 7,1’den arttı. %10,2’ye yükseldi. Yaşlı nüfus artışını, ülkenin her ay yaklaşık 16,5 milyon emekliye aylık ödediği verileriyle birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin önündeki mali ve sosyolojik yüzleşme daha da netleşiyor.
Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık oranı yüzde 32,3’ten yüzde 31,4’e düşerken, çalışma çağındaki birey başına düşen yaşlı sayısını ölçen yaşlı bağımlılık oranı ise yüzde 14,5’ten yüzde 14,5’e yükseldi. %15. Yani 2023 yılında Türkiye’de çalışma çağındaki her 100 kişi 31,4 çocuğa ve 15 yaşlıya bakacak. Yani çalışma çağındaki nüfus artıyor ama bağımlı nüfus daha hızlı artıyor. Bağımlılığın artması, yeni ortaya çıkan Türk refah rejiminin temel sorunudur.
Türkiye demografik devrimin eşiğinde
Özetle, son veriler Türkiye’deki sosyal ve kamu politikaları açısından önemli sonuçlar doğuran şu çarpıcı gerçeği ortaya koyuyor: Türkiye’nin nüfusu yaşlanma sürecine girmiştir. Türkiye’de nüfus artış hızı azalıyor ve artık geri dönüşü olmayan bir süreç. 2023 yılında nüfus artmadı, durgunlaştı. Türkiye çok ciddi bir demografik çatışmayla karşı karşıya.
Türkiye’nin fırsat penceresini değerlendirip yumuşak iniş yapması mı, yoksa duvara çarpan araba gibi yaşlanma krizine mi girmesi önümüzdeki on yılda uygulayacağı politikalara bağlı olacak.
Son veriler, çalışma çağındaki nüfusun da arttığını, ancak bağımlı yaşlı nüfusun da daha hızlı arttığını gösteriyor. Üstelik insanların %90’ından fazlası şehirlerde yaşıyor ve bu durum kentsel politikalar, kalkınma politikaları ve tarımsal üretim açısından kritik sonuçlar doğuruyor. Son olarak, Türkiye’de yaşayan yabancı sayısı çeyrek milyon azalmış olsa da, 6 milyonu aşkın yabancıyla Türkiye hâlâ dünyanın her yerinden insanlar için bir çekim merkezi olmaya devam ediyor.