Türkiye’de sağlık hizmetleri son yıllarda oldukça gelişmiştir. Son 20 yılda sağlıkta geride kalmak yerine liderlerden biri olduk. Türkiye, COVID-19 salgını sırasında birçok açıdan Avrupalı emsallerinden çok daha iyi, sağlam bir sağlık sistemine sahip olduğunu gösterdi. Ancak ülkenin sağlık altyapısındaki bu başarılarını ilaç, tıbbi malzeme ve ilaç teknolojileri alanına da yayması gerekiyor. Bu, Türk refah modelinin bir sonraki mücadelesidir.
Analize geçmeden önce öncelikle Türkiye’de ilaç sektörünün mevcut durumuna kısaca bakalım. Sağlık sektöründe stratejik araştırmalar yürüten küresel bir şirket olan IQVIA’nın hazırladığı Türkiye İlaç Sektörü Raporu 2023, Türkiye’deki ilaç sektörüne ilişkin bazı önemli karşılaştırmalı rakamları toplamak için iyi bir başlangıç noktasıdır.
Yaşam beklentisi
Ancak rapora geçmeden önce ulusal göstergeleri inceleyelim. Türkiye’de sağlık alanındaki bu değişimin en iyi göstergelerinden biri doğumda ortalama yaşam süresidir. Bu gösterge Adalet ve Kalkınma (AK Parti) yıllarında büyük ilerlemeler kaydetti. Türkiye son 20 yılda ortalama yaşam süresinin en fazla arttığı ülke oldu. Doğumda ortalama yaşam süresi 2002 yılında 72,5 iken, bu rakam Kovid-19 salgını öncesinde 78,6’ya yükseldi.
Öte yandan, 2019 salgınından bu yana tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ortalama yaşam süresi azalıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı son verilere göre, doğumda ortalama yaşam süresi 2019-2021’de 77,7 yıl iken, 2020-2022’de 77,5 yıla düştü.
Ancak pandemiden önce bu oran 78,6’ya kadar yükseldi. Bu düşüşün, COVİD-19 salgınının ağır etkilerinin yanı sıra, son yıllarda sağlık hizmetlerinin sunumunda yaşanan kalite kaybından da kaynaklandığı değerlendiriliyor. Pek çok araştırma, vatandaşların kamu sağlık hizmetlerinden memnuniyetinin son yıllarda azaldığını veya sabit kaldığını ve sağlık hizmetlerinin güncellenmesi gerektiğini gösteriyor. Son dönemdeki bu aksaklığa rağmen veriler Türkiye’nin son 20 yılda büyük ilerleme kaydettiğini kanıtlıyor.
Kamu sektörü sağlık hizmetlerinde başı çekiyor
Öte yandan Türkiye’nin hâlâ yetişmesi gereken harika bir yolu var. Söz konusu Türkiye İlaç Sektörü 2023 Raporu’na göre Türkiye’nin kişi başına düşen cari sağlık harcaması, 1.827 dolar (57.422 TL) ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeleri arasında hâlâ en düşük harcamalardan biri. Sağlık harcamalarının gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı 2000 yılında %4,6 iken 2022 yılında bu oran %4,3’e düşmüştür. 2010’lu yılların başına kadar artan bu oran son on yılda istikrarlı bir şekilde düşmüştür.
Ancak 2000 yılından bu yana aynı dönemde kişi başına cari sağlık harcamalarının OECD ortalaması %7,1’den %9,3’e çıkmıştır. OECD ülkelerinde cari sağlık harcamalarının GSYH içindeki payının 2022 yılında %9,3 iken Türkiye’de aynı oranın %4,6 olduğunu ve aradaki farkın açılmaya devam ettiğinin altını çizmek gerekiyor. Farkın açılmasında son yıllarda yaşanan ekonomik çalkantılar ve enflasyonist baskıların da etkili olduğu görülüyor.
Veriler, Türkiye’de kamu sektörünün cari sağlık harcamalarının finansmanında temel belirleyici ve kilit oyuncu olduğunu göstermektedir. 2022 yılında ülkedeki tüm sağlık harcamalarının %76,3’ünün kamu tarafından karşılanması, OECD ortalamasının (%75,7) biraz üzerinde olduğumuzu gösteriyor. Karşılaştırma yapmak gerekirse OECD’de kamu sağlık harcamalarının tüm sağlık harcamaları içindeki oranının en yüksek olduğu ülkenin yüzde 86,5 ile Almanya, en düşük olduğu ülkenin ise yüzde 53 ile Meksika olduğunu görüyoruz. Türkiye’deki rakamlar, Türkiye’de kamu sektörünün ve özellikle Genel Sağlık Sigortası Sistemi’ni finanse eden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK), sektörün finansmanında aslan payına sahip olduğunu ve adeta tekelci bir piyasa oyuncusu gibi hareket ettiğini gösteriyor.
2000 yılında yüzde 61,7 olan sağlık hizmetlerinin finansmanında kamunun payının AK Parti döneminde istikrarlı bir şekilde artarak 2022’de yüzde 76,3’e yükseldiğini de belirtmek gerekiyor. sorumluluğunu artırmış ve sağlık hizmetlerinin kapsamını ve çeşitliliğini genişletmiştir. Bu tabloya, 2008 Sosyal Güvenlik Reformu sonrasında kamu sağlık sigortası kapsamındaki teşhis ve tedavilerin geniş çapta yaygınlaşmasının yanı sıra, Türkiye’de kamu sağlık altyapısına yapılan yüksek yatırım oranının da katkı sağladığı görülüyor.
Sadece ilaç harcamaları açısından bakıldığında, sıkı fiyat politikası ve kur farklılaştırması sayesinde kamu sektörünün oldukça yüksek miktarda tasarruf sağladığı görülmektedir. Yine söz konusu rapora atıfta bulunarak, kişi başına düşen ilaç satışı açısından Türkiye, 2022 yılında 91 dolar ile kişi başına ilaç satışının en düşük olduğu OECD ülkesidir. Aynı dönemde bu alanda lider olan ABD ise; Kişi başına 1.901 dolar değerinde ilaç satışı yapılırken, İsviçre’de 834 dolar, Kanada’da 764 dolar ve Almanya’da 715 dolar değerinde ilaç satışı yapıldı.
Bu veriler, bir yandan Türkiye’de ilaç harcamalarında tasarruf ve gider kontrolü hedefine ulaşıldığını, ilaç bağımlılığı ve gereksiz reçetelendirmeyle mücadelenin titizlikle yürütüldüğünü gösteriyor. Öte yandan sağlık harcamalarının hâlâ gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğunu da gösteriyor. Bu veriler aynı zamanda Türkiye’nin 85 milyonluk nüfusuyla küresel ilaç sektörü için hala bakir bir pazar olduğunu ve gerekli yatırımın çekilmesi durumunda bölgesi için önemli bir üs haline gelebileceğini de gösteriyor.
Toplam sağlık harcamalarında olduğu gibi ilaç satışlarının da GSYİH içindeki payı en yüksek olan ülke %2,5 ile ABD’dir. ABD’nin ardından ilaç satışlarının GSYH’ye oranı Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de sırasıyla %2,3, %2,1 ve %1,8 olurken, OECD ortalaması %1,2’dir. Türkiye %0,9 ile OECD ülkeleri arasında 29. sırada yer alıyor. Yani Türkiye kendi liginin en kötüsü olmasa da İlaç Ekonomisi olma yolunda daha çok yol kat etmesi gerekiyor. Dikkat çeken husus, ilaç satışlarının GSYİH içindeki payı açısından Türkiye’nin İsrail, Yeni Zelanda, Lüksemburg, Hollanda, İzlanda, İrlanda ve Norveç gibi bazı gelişmiş ülkelerden önde olmasıdır. Bu, ülkenin kıt kaynaklarını vatandaşlarına yönelik sağlık hizmetlerine ayırma konusundaki istekliliğini gösteriyor.
Pazarda hızlı büyüme
Veriler, Türk ilaç pazarının Türk Lirası bazında hızla büyüdüğünü gösteriyor. Türkiye’de ilaç pazarı 2022 yılı itibarıyla 7,7 milyar dolar seviyesinde. Bu oranın bu yıl 8 milyar doları aşması bekleniyor.
Öte yandan yerel para biriminde büyüme belirgin ama dolarda pek iyi değil. ABD doları cinsinden yaşanan durgunluğun temel nedeni, kur krizi sonucu Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşısında hızla değer kaybetmesidir. Aynı şekilde ilaç fiyatlamasında kullanılan sabit ilaç döviz kurunun reel döviz kuruna göre oldukça düşük düzeyde kalması, Türk ilaç pazarının gerçek büyüklüğünün altında görünmesine neden olmaktadır.
Bu bağlamda kutu sayısı Türkiye’de ilaç sektörünün büyümesinin daha iyi bir göstergesidir. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun (TİTCK) kutu satış hacmine ilişkin resmi verilerine bakıldığında, 2015 yılında 2,1 milyar kutu olan satış hacminin, 2021 yılında (son verilere göre) 2,43 milyar kutuya yükseldiği görülüyor. . Bu da Türkiye’nin kendi liginde büyüyen bir pazar olduğunu ortaya koyuyor.
Türk ilaçları harikalar yaratabilir
Göstergelerin sizi yanıltarak Türkiye ilaç sektörünün OECD ve Avrupa Birliği’nin kıyaslanamaz derecede gerisinde olduğunu düşünmesine izin vermeyin. Gelişmiş ülkelerin yarışa çok önceden başladığı, Türkiye’nin ise yetişme sürecinde olduğu dikkate alındığında ve özellikle son 20 yılda gelişen ilaç ve sağlık sektörünün dinamizmini de hesaba katarsak, Türkiye’nin gelecek vaat eden bir potansiyele sahip olduğu görülüyor. İlaç sektörünün geleceği.
Rekabet gücünün artırılması, fiyat ve ürün çeşitliliğinin sağlanması, yerli üretimin desteklenmesi, farmakovijilans yatırımlarının artırılması ve fikri mülkiyetin korunması halinde Türkiye, Afrika ve Asya’da hem kendisi hem de hinterlandı için çok önemli bir ilaç ve tıbbi sanayi üssü olma potansiyeline sahiptir. . Türkiye’nin coğrafi konumu bir ilaç merkezi ve üssü olmasına olanak sağlıyor.
Tıpkı Türkiye’nin yerli silah üretiminde olduğu gibi tarihi bir eşik aşılabilir.
Beşinci nesil savaş uçağını üretebilen 6 ülkeden biri haline gelen ve insansız hava araçlarıyla savunma sanayinde ezber bozan Türkiye, aynı ilerlemeyi ilaç sektöründe de yakalayabilir. Özetle ideal ekosistem yaratılabilirse ilaç sektörü Türk ekonomisinin bir sonraki adımı olabilir.
Türkiye’de sağlık hizmetleri son yıllarda oldukça gelişmiştir. Son 20 yılda sağlıkta geride kalmak yerine liderlerden biri olduk. Türkiye, COVID-19 salgını sırasında birçok açıdan Avrupalı emsallerinden çok daha iyi, sağlam bir sağlık sistemine sahip olduğunu gösterdi. Ancak ülkenin sağlık altyapısındaki bu başarılarını ilaç, tıbbi malzeme ve ilaç teknolojileri alanına da yayması gerekiyor. Bu, Türk refah modelinin bir sonraki mücadelesidir.
Analize geçmeden önce öncelikle Türkiye’de ilaç sektörünün mevcut durumuna kısaca bakalım. Sağlık sektöründe stratejik araştırmalar yürüten küresel bir şirket olan IQVIA’nın hazırladığı Türkiye İlaç Sektörü Raporu 2023, Türkiye’deki ilaç sektörüne ilişkin bazı önemli karşılaştırmalı rakamları toplamak için iyi bir başlangıç noktasıdır.
Yaşam beklentisi
Ancak rapora geçmeden önce ulusal göstergeleri inceleyelim. Türkiye’de sağlık alanındaki bu değişimin en iyi göstergelerinden biri doğumda ortalama yaşam süresidir. Bu gösterge Adalet ve Kalkınma (AK Parti) yıllarında büyük ilerlemeler kaydetti. Türkiye son 20 yılda ortalama yaşam süresinin en fazla arttığı ülke oldu. Doğumda ortalama yaşam süresi 2002 yılında 72,5 iken, bu rakam Kovid-19 salgını öncesinde 78,6’ya yükseldi.
Öte yandan, 2019 salgınından bu yana tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ortalama yaşam süresi azalıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı son verilere göre, doğumda ortalama yaşam süresi 2019-2021’de 77,7 yıl iken, 2020-2022’de 77,5 yıla düştü.
Ancak pandemiden önce bu oran 78,6’ya kadar yükseldi. Bu düşüşün, COVİD-19 salgınının ağır etkilerinin yanı sıra, son yıllarda sağlık hizmetlerinin sunumunda yaşanan kalite kaybından da kaynaklandığı değerlendiriliyor. Pek çok araştırma, vatandaşların kamu sağlık hizmetlerinden memnuniyetinin son yıllarda azaldığını veya sabit kaldığını ve sağlık hizmetlerinin güncellenmesi gerektiğini gösteriyor. Son dönemdeki bu aksaklığa rağmen veriler Türkiye’nin son 20 yılda büyük ilerleme kaydettiğini kanıtlıyor.
Kamu sektörü sağlık hizmetlerinde başı çekiyor
Öte yandan Türkiye’nin hâlâ yetişmesi gereken harika bir yolu var. Söz konusu Türkiye İlaç Sektörü 2023 Raporu’na göre Türkiye’nin kişi başına düşen cari sağlık harcaması, 1.827 dolar (57.422 TL) ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeleri arasında hâlâ en düşük harcamalardan biri. Sağlık harcamalarının gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı 2000 yılında %4,6 iken 2022 yılında bu oran %4,3’e düşmüştür. 2010’lu yılların başına kadar artan bu oran son on yılda istikrarlı bir şekilde düşmüştür.
Ancak 2000 yılından bu yana aynı dönemde kişi başına cari sağlık harcamalarının OECD ortalaması %7,1’den %9,3’e çıkmıştır. OECD ülkelerinde cari sağlık harcamalarının GSYH içindeki payının 2022 yılında %9,3 iken Türkiye’de aynı oranın %4,6 olduğunu ve aradaki farkın açılmaya devam ettiğinin altını çizmek gerekiyor. Farkın açılmasında son yıllarda yaşanan ekonomik çalkantılar ve enflasyonist baskıların da etkili olduğu görülüyor.
Veriler, Türkiye’de kamu sektörünün cari sağlık harcamalarının finansmanında temel belirleyici ve kilit oyuncu olduğunu göstermektedir. 2022 yılında ülkedeki tüm sağlık harcamalarının %76,3’ünün kamu tarafından karşılanması, OECD ortalamasının (%75,7) biraz üzerinde olduğumuzu gösteriyor. Karşılaştırma yapmak gerekirse OECD’de kamu sağlık harcamalarının tüm sağlık harcamaları içindeki oranının en yüksek olduğu ülkenin yüzde 86,5 ile Almanya, en düşük olduğu ülkenin ise yüzde 53 ile Meksika olduğunu görüyoruz. Türkiye’deki rakamlar, Türkiye’de kamu sektörünün ve özellikle Genel Sağlık Sigortası Sistemi’ni finanse eden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK), sektörün finansmanında aslan payına sahip olduğunu ve adeta tekelci bir piyasa oyuncusu gibi hareket ettiğini gösteriyor.
2000 yılında yüzde 61,7 olan sağlık hizmetlerinin finansmanında kamunun payının AK Parti döneminde istikrarlı bir şekilde artarak 2022’de yüzde 76,3’e yükseldiğini de belirtmek gerekiyor. sorumluluğunu artırmış ve sağlık hizmetlerinin kapsamını ve çeşitliliğini genişletmiştir. Bu tabloya, 2008 Sosyal Güvenlik Reformu sonrasında kamu sağlık sigortası kapsamındaki teşhis ve tedavilerin geniş çapta yaygınlaşmasının yanı sıra, Türkiye’de kamu sağlık altyapısına yapılan yüksek yatırım oranının da katkı sağladığı görülüyor.
Sadece ilaç harcamaları açısından bakıldığında, sıkı fiyat politikası ve kur farklılaştırması sayesinde kamu sektörünün oldukça yüksek miktarda tasarruf sağladığı görülmektedir. Yine söz konusu rapora atıfta bulunarak, kişi başına düşen ilaç satışı açısından Türkiye, 2022 yılında 91 dolar ile kişi başına ilaç satışının en düşük olduğu OECD ülkesidir. Aynı dönemde bu alanda lider olan ABD ise; Kişi başına 1.901 dolar değerinde ilaç satışı yapılırken, İsviçre’de 834 dolar, Kanada’da 764 dolar ve Almanya’da 715 dolar değerinde ilaç satışı yapıldı.
Bu veriler, bir yandan Türkiye’de ilaç harcamalarında tasarruf ve gider kontrolü hedefine ulaşıldığını, ilaç bağımlılığı ve gereksiz reçetelendirmeyle mücadelenin titizlikle yürütüldüğünü gösteriyor. Öte yandan sağlık harcamalarının hâlâ gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğunu da gösteriyor. Bu veriler aynı zamanda Türkiye’nin 85 milyonluk nüfusuyla küresel ilaç sektörü için hala bakir bir pazar olduğunu ve gerekli yatırımın çekilmesi durumunda bölgesi için önemli bir üs haline gelebileceğini de gösteriyor.
Toplam sağlık harcamalarında olduğu gibi ilaç satışlarının da GSYİH içindeki payı en yüksek olan ülke %2,5 ile ABD’dir. ABD’nin ardından ilaç satışlarının GSYH’ye oranı Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de sırasıyla %2,3, %2,1 ve %1,8 olurken, OECD ortalaması %1,2’dir. Türkiye %0,9 ile OECD ülkeleri arasında 29. sırada yer alıyor. Yani Türkiye kendi liginin en kötüsü olmasa da İlaç Ekonomisi olma yolunda daha çok yol kat etmesi gerekiyor. Dikkat çeken husus, ilaç satışlarının GSYİH içindeki payı açısından Türkiye’nin İsrail, Yeni Zelanda, Lüksemburg, Hollanda, İzlanda, İrlanda ve Norveç gibi bazı gelişmiş ülkelerden önde olmasıdır. Bu, ülkenin kıt kaynaklarını vatandaşlarına yönelik sağlık hizmetlerine ayırma konusundaki istekliliğini gösteriyor.
Pazarda hızlı büyüme
Veriler, Türk ilaç pazarının Türk Lirası bazında hızla büyüdüğünü gösteriyor. Türkiye’de ilaç pazarı 2022 yılı itibarıyla 7,7 milyar dolar seviyesinde. Bu oranın bu yıl 8 milyar doları aşması bekleniyor.
Öte yandan yerel para biriminde büyüme belirgin ama dolarda pek iyi değil. ABD doları cinsinden yaşanan durgunluğun temel nedeni, kur krizi sonucu Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşısında hızla değer kaybetmesidir. Aynı şekilde ilaç fiyatlamasında kullanılan sabit ilaç döviz kurunun reel döviz kuruna göre oldukça düşük düzeyde kalması, Türk ilaç pazarının gerçek büyüklüğünün altında görünmesine neden olmaktadır.
Bu bağlamda kutu sayısı Türkiye’de ilaç sektörünün büyümesinin daha iyi bir göstergesidir. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun (TİTCK) kutu satış hacmine ilişkin resmi verilerine bakıldığında, 2015 yılında 2,1 milyar kutu olan satış hacminin, 2021 yılında (son verilere göre) 2,43 milyar kutuya yükseldiği görülüyor. . Bu da Türkiye’nin kendi liginde büyüyen bir pazar olduğunu ortaya koyuyor.
Türk ilaçları harikalar yaratabilir
Göstergelerin sizi yanıltarak Türkiye ilaç sektörünün OECD ve Avrupa Birliği’nin kıyaslanamaz derecede gerisinde olduğunu düşünmesine izin vermeyin. Gelişmiş ülkelerin yarışa çok önceden başladığı, Türkiye’nin ise yetişme sürecinde olduğu dikkate alındığında ve özellikle son 20 yılda gelişen ilaç ve sağlık sektörünün dinamizmini de hesaba katarsak, Türkiye’nin gelecek vaat eden bir potansiyele sahip olduğu görülüyor. İlaç sektörünün geleceği.
Rekabet gücünün artırılması, fiyat ve ürün çeşitliliğinin sağlanması, yerli üretimin desteklenmesi, farmakovijilans yatırımlarının artırılması ve fikri mülkiyetin korunması halinde Türkiye, Afrika ve Asya’da hem kendisi hem de hinterlandı için çok önemli bir ilaç ve tıbbi sanayi üssü olma potansiyeline sahiptir. . Türkiye’nin coğrafi konumu bir ilaç merkezi ve üssü olmasına olanak sağlıyor.
Tıpkı Türkiye’nin yerli silah üretiminde olduğu gibi tarihi bir eşik aşılabilir.
Beşinci nesil savaş uçağını üretebilen 6 ülkeden biri haline gelen ve insansız hava araçlarıyla savunma sanayinde ezber bozan Türkiye, aynı ilerlemeyi ilaç sektöründe de yakalayabilir. Özetle ideal ekosistem yaratılabilirse ilaç sektörü Türk ekonomisinin bir sonraki adımı olabilir.