Son dönemde Türkiye-Irak ilişkilerine ilişkin tartışmalar giderek yaygınlaşıyor.
Türkiye, Irak’la geçmiş yıllarda kesintisiz diyalogunu sürdürmüştü. Geçmişte Türkiye ile Irak arasındaki etkileşimler öncelikle ticari alışverişlerle, zaman zaman da siyasi konulardaki tartışmalarla şekilleniyordu. Ancak güvenlik kaygıları çoğu zaman ilişkilerinin genel dinamiklerini şekillendirmede önemli bir rol oynadı.
Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesi ülkede istikrarsızlığa yol açmış ve çeşitli komşu aktörlerin müteakip eylemleri bu istikrarsızlığın zaman içinde sürdürülmesine katkıda bulunmuştur.
Bölgesel bir güç olarak Türkiye, bölgesel istikrarın kendi güvenliği ve refahı için şart olduğunun bilincinde olarak, yalnızca kendi istikrarını değil, komşu ülkelerin istikrarını da ön planda tutuyor.
Irak’a, özellikle petrol ve doğalgaz rezervleriyle hatırı sayılır bir zenginlik veriliyor. Petrol üreten ve ihraç eden ülkeler arasında metrekare başına petrol zenginliği açısından küresel anlamda en avantajlı ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Irak petrolü sıklıkla yüksek kaliteli petrolün örneği olarak gösteriliyor. Ancak ABD’nin işgalinin ardından Irak, petrol zenginliğini sürekli olarak toplumu için yaygın bir refaha dönüştürmekte zorlandı.
‘Kalkınma Yolu‘
Ülkede güvenliğin olmayışı ticaretin, kalkınmanın ve ilerlemenin ciddi şekilde sekteye uğramasına neden oluyor. Ne yazık ki Irak, işgali takip eden son yirmi yılda önemli gerilemeler yaşadı; güvenlik sorunları ülkenin büyüme ve ilerleme potansiyelini sekteye uğrattı.
Türkiye bölgesel bir güç olarak yükselirken, komşularının istikrarına da giderek daha fazla öncelik vermeye başladı. Irak’ın bölgesel istikrar ve güvenlik açısından hayati öneminin bilincinde olan Türkiye, Irak’ta istikrarın sağlanması konusunda proaktif bir duruş benimsedi.
Türkiye ile Irak arasında “Kalkınma Yolu” projesi gibi önemli girişimlerin oluşturulması, siyasi süreçlerin karmaşıklığının yönetilmesinde önemli dönüm noktaları olabilir. Bu proje özellikle Irak’ın istikrarı konusunun ele alınması ve önceliklendirilmesinde etkili olacak ve böylece bölgesel barış ve refaha katkıda bulunacaktır.
Bir bakıma ABD’nin Çin’in “Tek Kuşak, Tek Yol” projesine alternatif bir proje geliştirmesi önümüzdeki yıllarda jeopolitik, bazı lojistik, transit ve karayollarına dayalı olacak gibi görünüyor.
Terör istikrara karşı
Irak gündeme gelince birçok terör örgütünün varlığından da bahsetmek gerekiyor.
Bunlardan biri de 40 yıldır hem Türkiye’nin istikrarına hem de Irak’ın istikrarına darbe vuran PKK’dır. İkincisi ise PKK’dan hiçbir farkı olmayan bir terör ağı olan DEAŞ’tır. Üçüncüsü ise İran destekli Iraklı paramiliter grup Haşdi Şabi’dir (Halk Seferberlik Güçleri – PMF).
Bir devletin ayakta tutan, var eden, güvenliğini sağlayan milli ordusudur. Irak milli ordusunun güçlenmesi ve terör örgütlerinin kademeli olarak ortadan kalkmasıyla Türkiye-Irak ilişkilerinin çok daha işlevsel hale geleceğine inanıyorum.
Hakan Fidan’ın Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşarlığı döneminde başlatılan ilişkiler, Dışişleri Bakanı olarak gelişip derinleşti. İbrahim Kalın’ın ziyaretleri ve yeni istihbarat şefi olarak Iraklı meslektaşlarıyla sık sık yaptığı görüşmeler sayesinde ikili ilişkiler hızlandırıldı.
Orta Irak ve Kürt bölgesindeki yetkililerle görüşme fırsatım oldu ve hepsi de bu eğilimi doğruladı. “Kalkınma Yolu” sadece Türkiye ile Irak arasında değil, Körfez ülkelerini doğrudan batıya bağlayan bir hat olup, “Kalkınma Yolu” hem Irak hem Türkiye için hem de tüm ülkeler için çok stratejik bir anlam taşıyacaktır. Körfez ülkeleri, doğudan batıya ve batıdan doğuya.
Irak’a giden ana yolun yanı sıra demiryolları, petrol ve doğal gaz boru hatlarının varlığı kritik bir transit ve enerji transferi çerçevesi oluşturuyor. Görünen o ki Irak’ın “Kalkınma Yolu” çerçevesinde yeni bir kavram ortaya koymamız ve “istikrara giden yolu” birleştirmemiz gerekebilir.
Türkiye, bölge ülkelerinin istikrarına yönelik siyasi vizyonunu ve çabalarını adım adım ortaya koydu. Bu çabalarını Akdeniz ve Balkanların ötesinde Kuzey Afrika’da gerçekleştirdi.
Ukrayna-Rusya savaşında tüm taraflarla konuşabilen ve her iki ülkeye de aynı mesafede durabilen Türkiye, dış politikadaki basiretli yaklaşımıyla güven telkin etmeye başladı. Bu yaklaşımın Irak’a da yansıyacağını düşünüyorum. Bu baharda PKK’ya vurulacak öldürücü darbelerle Irak halkı kendi bölgesinde derin bir nefes alacak ve terör örgütleri artık bu topraklarda var olamayacak.
Bir ülke yalnızca kendi çıkarlarını gözettiğinde, genellikle emperyalist bir tutum sergiler. Ancak komşularıyla birlikte kendi refahını düşündüğünde kolektif dayanışma ve karşılıklı fayda duygusunu geliştirir. Türkiye’nin Irak’la ilişkileri daha da yakınlaştırma konusunda önemli adımlar atacağına inanıyorum. Türkiye ile Irak arasında ticaret, güvenlik işbirliği ve kültürel alışverişlerde, uzun süredir devam eden tarihi konumlarını yansıtan önemli ilerlemelere tanık olmaya hazırlanıyoruz.