Geçtiğimiz yıl gerçekleşen tarihi Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinden yaklaşık bir yıl sonra, Türk seçmen bu kez 31 Mart’taki belediye seçimleri için yeniden sandık başına gidiyor.
Genel seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zaferi, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) liderliğindeki Cumhur İttifakı’nın Meclis’teki hakimiyetini sürdürmesini sağladı. Zaferleri, ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) ve diğer beş muhalefet grubunun da yer aldığı Millet İttifakı’nın kolektif çabalarıyla tam bir tezat oluşturdu. O tarihten bu yana Cumhur İttifakı birliğini korurken, muhalefet ittifakı dağıldı ve ana muhalefetteki CHP, iktidara geldiğinden bu yana tüm seçimleri kaybeden genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel’i getirdi.
Seçmenlerin bakışları diğer yoğun nüfuslu illerin yanı sıra İstanbul, Ankara ve İzmir gibi önemli kent merkezlerine odaklandıkça beklenti artıyor. Özellikle İstanbul, Türk siyasetinin tarihine derinden yerleşmiş bir gelenek olarak benzersiz bir ilgi görüyor.
Önemin nedeni üç düzeyde açıklanabilir.
Büyük riskler: Önemli şehir merkezlerinde beklentiler artıyor
Birincisi, Napolyon Bonapart’ın “Dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” şeklindeki çağrıştırıcı beyanında da yankılandığı gibi, İstanbul’un önemi ulusal sınırları aşmaktadır. Bu duygu, hem tarihi ihtişamı hem de çağdaş canlılığı bünyesinde barındıran, Doğu’nun Batı ile buluştuğu bir bağlantı noktası olarak şehrin çok yönlü cazibesinin altını çiziyor. Ankara resmi başkent olma özelliğini taşısa da, İstanbul ulusun kültürel ve ticari merkez üssü olarak hakimiyetini sürdürüyor. 15 milyonu aşan bir nüfusa sahip olan İstanbul, önemli uluslararası ve yerli yatırımlar ve vasıflı iş gücü sayesinde ekonomik canlılıkla çalkalanıyor. Gerçekten de İstanbul belediyesinin bütçesi bazı bakanlıkların bütçesiyle yarışıyor. Üstelik tarihi bir mirasın kalesi olan İstanbul’un ihtişamı, katlı sokaklarını ziyaret eden milyonlarca turiste kadar uzanıyor. Şehrin ülke çapındaki nakillerden oluşan demografik mozaiği, Türk toplumunun bir mikrokozmosu olarak hizmet ediyor ve bu sayede seçmen nabzının ülke genelinde önemli bir sinyal olmasını sağlıyor.
İkinci olarak, ihtişam maskesinin altında, büyükşehir belediyesinin acil eyleme geçmesini gerektiren acil zorluklar yatmaktadır. Kentsel dönüşüm ve trafik sıkışıklığı, artan yaşam maliyetine ilişkin endişelerin yanı sıra bölge sakinlerinin dile getirdiği şikâyetler arasında öne çıkıyor. İstanbul’un sismik fay hatlarının üzerindeki riskli konumu, büyük bir depremin yaklaşmakta olan hayaletini hafifletmeye yönelik sağlam kentsel yenileme girişimlerinin gerekliliğini vurguluyor. Üstelik şehrin ana caddeleri araç tıkanıklığının ağırlığı altında boğuluyor. Akademisyenlerden oluşan “Dataritim Veri Araştırma Grubu”nun dokuz yıldır izlenen İstanbul trafiğine ilişkin hazırladığı rapora göre, mega kentte yaşayanlar yaklaşık 3,5 yılını trafikte bekleyerek geçiriyor. Görevdeki yönetime, özellikle de Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, bu ihtiyaçları karşılamakta tereddüt ettiği iddiasıyla yöneltilen eleştiriler seçmen genelinde yankı buldu. Pandeminin ardından yaşanan ekonomik kriz ve Ukrayna-Rusya savaşı ve diğer jeopolitik sorunlar ekonomik toparlanmayı engelledi.
Üstelik 6 Şubat’ta yaşanan ölümcül depremin ekonomik maliyeti, toparlanmanın beklenenden daha yavaş olmasına neden oldu. Kentte artan kira fiyatları İstanbulluların cebini daha da zorluyor ve AK Parti liderliğindeki merkezi hükümet için büyük bir zorluk teşkil ediyor. Ancak, yeni Kabine’nin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimi ekibinin öncülük ettiği son politika müdahaleleri, temkinli mali yönetimin desteklediği umut verici bir canlanmanın sinyalini vererek bir umut ışığı sunuyor. İşlerin yapılmasındaki güven ilişkisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetlerinin seçmenle kurduğu temel faktörlerden biri oldu. Bunun açık bir örneği, “yüzyılın felaketi” olarak anılan depremin ardından yaşanan zorluklara rağmen seçmenlerin Erdoğan’ı yeniden seçtiği Mayıs 2023 seçimleridir.
Üçüncüsü, seçim arenası devlerin çatışmasına hazırlanırken, İstanbul’daki belediye başkanlığı yarışı Türk siyasetinin gidişatını şekillendirmede çok önemli bir rol üstleniyor. Görevdeki Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile AK Parti adayı Murat Kurum arasında anketörlere göre başa baş bir yarış olarak görülen rekabet, kentin geleceğine dair vizyon çatışmasını bünyesinde barındırıyor.
Türkiye’nin en büyük iki ilinde, 25 yıllık AK Parti iktidarının ardından 2019 belediye seçimlerinde İstanbul ve Ankara belediyelerini muhalefetin kazanması, AK Parti karşısında daha önce yapılan tüm seçimleri kaybeden karşı kutuptaki moralleri yükseltti. Ana muhalefetteki CHP ve kendilerine destek veren diğer altı partiye gönderme yaparak “altı kişilik masa” adını veren Millet İttifakı, Mayıs 2023 genel seçimlerine bu heyecanla girdi.
Ancak Erdoğan’ın kazanması muhalefet bloğunun hızla dağılmasına neden oldu ve “altılı masa” üyeleri İmamoğlu’nu desteklemek yerine kendi belediye başkan adaylarıyla seçime giriyor. Ayrıca CHP’nin yeni seçilen genel başkanının tutarlılık ve güçlü bir liderlik sergileyememesi parti içi düzensizliğe neden oluyor. Bu nedenle, İstanbul seçimleri CHP ve muhalefet için bir turnusol testi olurken, İmamoğlu için riskler sadece belediye yönetimini aşıyor; siyasi kaderi CHP içindeki liderlik ve 2028’de potansiyel bir cumhurbaşkanı adayı olma arzusuyla iç içe geçiyor. .
Diğer taraftan, Kurum’un Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak görev süresi, onu, özellikle 6 Şubat depremi sonrası afet sonrası yeniden yapılanma çabalarında somut başarılara imza atan zorlu bir rakip olarak konumlandırıyor.
Türk seçmeni bulanık resimlerden hoşlanmıyor. Muhalefetin blok içi çatışmaları ve karmakarışık bir imajı olduğu Mayıs 2023 seçim sonuçlarında da durum açıkça böyleydi. Yine muhalefet kutbundaki dağınık görüntü seçmenin zihninde net bir tablo yansıtmıyor.
AK Parti ve Cumhur İttifakı açısından da önemli bir seçim. Erdoğan, İstanbul seçimlerine her zaman kişisel olarak önem verdi. İstanbul, Erdoğan’ın memleketi ve siyasi kariyerini sıfırdan şehrin belediye başkanına kadar inşa ettiği yer. Erdoğan, İstanbul’daki sonuçların ülke genelindeki genel sonuçlar ve seçmen ruhu üzerindeki psikolojik etkilerinin de çok farkında. Ayrıca cumhurbaşkanı geçen yılki seçimlerde kazanılan ivmeyi sürdürmek istiyor.
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan, 31 Mart belediye seçimlerinin kendisinin “finali” olacağını söylemişti.
“Yasalara göre bu seçim benim son seçimimdir” diyen cumhurbaşkanı, özellikle İstanbul’da alınacak olumlu sonuçların “emanetimizin benden sonra gelecek kardeşlerimize devredilmesi” olacağını ifade etti. Erdoğan, İstanbul seçimlerini 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine etkisi açısından kritik görüyor.
Sonuç olarak, seçim sonuçları İstabulluların günlük yaşamları üzerinde önemli etkiler yaratacak olsa da aslında yarışın galibi, getireceği hizmet ve projelerin ötesinde Türk siyaseti üzerinde daha fazla etkiye sahip olacak. Sonunda seçmenler iş başında olacak ve onlar kendi şehirleri ve ötesi için en demokratik seçimi yapacaklar.