26 Temmuz’da Nijer’deki askeri darbenin ardından ABD, askeri cuntaya yönetimi demokratik bir sivil hükümete devretmesi çağrısında bulundu. Washington yönetimi son sekiz aydır bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu. Geçtiğimiz haftalarda ABD Dışişleri Bakanlığı, Afrika İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Molly Phee ve ABD Deniz Piyadeleri’nden Orgeneral Michael E. Langley’nin 12-13 Mart tarihlerinde Niamey’i ziyaret edeceğini duyurmuştu.
Phee ve Langley, Ağustos ayından bu yana Niamey’deki Anavatanı Koruma Ulusal Konseyi (CNSP) ile Nijer’in demokratikleştirilmesi amacıyla görüşmelerde bulunuyor. Ancak bu sefer Amerikan delegasyonu beklenmedik bir direnişle karşılaştı. Başlangıçta Phee ve Langley liderliğindeki Amerikan heyetinin görüşme talebi, Nijer cuntasının lideri Orgeneral Abdurrahmane Tchiani tarafından reddedildi. Ardından Nijer’deki ABD Büyükelçiliği’nde yapılması planlanan basın toplantısı da reddedildi.
ABD heyetine yönelik bu sert tutumların ardından Nijer cuntası sözcüsü Amadou Abdramane, 16 Mart’ta televizyonda bir konuşma yaptı. Abdramane, konuşmasına, Nijer hükümetinin ABD heyetinin uzun süreli itibarına zarar verecek küçümseyici tavrını kınadığını belirterek başladı. -İki ülke arasındaki ilişkiler sürüyor. Konuşmasının devamında ABD heyetinin Nijer’i İran’a uranyum tedariki konusunda gizli bir anlaşma yapmakla suçladığını ve bunun Amerika’nın İkinci Irak Savaşı’ndaki suçlamalarına benzediğini belirtti. Nijer’in dış politikada seçtiği müttefiklere ABD’nin itiraz etmesine tepki gösteren Abdramane, Washington yönetiminin egemen Nijer halkının bu müttefikleri ve geliştirilecek faydalı ortaklık türünü seçme hakkını reddetme girişimine tepki gösterdi. Son olarak Nijer’in ABD ile askeri ilişkilerinin sonlandırıldığı ve Amerikan üslerinde bulunan yaklaşık 650 askeri ve sivil personelin artık Nijer’de kalamayacağı açıklandı.
Afrika Sahilinde Değişim: Memnuniyetsizlik, yeni sömürgecilik
Bu gelişmelerin temel nedeni ise Sahel bölgesindeki Afrika devletlerinin son yıllarda Batılı aktörlerle ilişkiler konusunda hoşnutsuzluğu, yeni sömürgeci politikalardan kurtulma isteği ve dış politikada iş birliği yaptıkları aktörleri çeşitlendirme amacı ve buna karşı gösterilen sert tepkidir. Fransa ve ABD gibi Batılı aktörlerin bu duruma müdahalesi. Başta Fransa ve ABD olmak üzere Batılı aktörler, jeostratejik önemi, doğal ve insan kaynaklarıyla son yıllarda önemi artan Afrika’ya büyük önem vermekte ve bölgedeki nüfuzlarını artırmaya çalışmaktadır.
Ancak diğer taraftan özellikle güvenlik ve ekonomi gibi alanlarda bu Batılı aktörlerden beklediğini bulamayan Afrika devletleri, uzun yıllardır devam eden eşitsiz ilişkiler sarmalında yeni bir hamle yapmaya başladı. Kıtada nüfuzunu artırmaya çalışan ve ihtiyaç duyulan alanlarda önemli işbirlikleri vaat eden Rusya, İran, Türkiye gibi yeni aktörlerle işbirliklerini artırmak. Hatta Sahel bölgesinde son yıllarda Fransa gibi eski sömürgeci ülkelerle çıkarları doğrultusunda güçlü ilişkiler içinde olan ve toplumlarının taleplerini dikkate almayan Afrikalı siyasi elitler askeri müdahalelerle iktidardan uzaklaştırıldı. Bu askeri müdahaleler demokrasiye zarar vermesine rağmen Afrika halkı, ülkelerindeki darbecilerin barış ve refah içinde yaşayabilmeleri için siyasi mekanizmalarda köklü değişiklikler yapmalarına destek verdi. Nitekim Temmuz ayında Nijer’e yapılan askeri müdahale sonrasında Nijer halkının Niamey sokaklarında askerlere verdiği destek gösterileri bu durumun en önemli örneğidir.
Sahra Altı Afrika’da hızla güç ve nüfuzunu kaybeden Fransa ve ABD, çeşitli girişimlerle kıtadaki varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Nijer darbesinin ardından Fransa ve ABD, ECOWAS dönem başkanı ve Nijerya’nın yeni seçilen Başkanı Bola Ahmed Tinubu’yu ülkeyi demokratik anayasal koşullara döndürme çabalarında destekledi. Tinubu’nun bu amaçla askeri operasyonun bile düzenlenebileceği yönündeki açıklamalarının arkasında Paris ve Washington’dan destek var. Ancak Batı’nın bu stratejisi geri tepti (başarısız oldu) ve Sahel bölgesinde Batı karşıtlığı arttı. Birincisi, daha önce askeri darbe gerçekleştiren ve askeri cuntayla yönetilen Mali ve Burkina Faso, Nijer’deki cuntaya desteklerini açıklayarak, Niamey’e yönelik askeri girişimin savaş ilanı olacağını ilan etti. Daha sonra 16 Eylül’de Mali, Burkina Faso ve Nijer’deki askeri liderler karşılıklı savunma anlaşması imzaladı. “Liptako-Gourma Yönetmeliği” olarak bilinen anlaşma, Sahel Devletleri İttifakını (AES) resmen kurdu.
Bu ittifakın kurulmasıyla birlikte ECOWAS içindeki çatlak daha da büyümüş ve Sahel bölgesinde başta Rusya olmak üzere yeni aktörlerle iş birliği yapılması ve Batı etkisinden kurtulması için uygun bir ortam ortaya çıkmıştır. Nitekim Nijer, bu olumlu havayı değerlendirerek, ECOWAS’ın yaptırım kararları sonrasında içine düştüğü zor durumdan çıkmak için Rusya’ya yakınlaşmaya başladı. Öncelikle Aralık 2023’te bir Rus heyeti Nijer’e gitti ve son olarak Ocak ayında Nijer Başbakanı Ali Mahamane Lamine Zeine Moskova’ya gitti. Bu görüşmelerin ardından Nijer ile Rusya arasında özellikle askeri konularda işbirliğinin güçlendirilmesi kararı alındı. Bunun sonucunda Rusya, Wagner Grubu’ndan sonra “Afrika Kolordusu” adını verdiği Batı Afrika’daki askeri yapıyı güçlendirerek bölgedeki varlığını artırdı.
Nijer’deki cunta yönetimi de benzer şekilde İran’la ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı. Nijer Başbakanı Zeine, Moskova ziyaretinin ardından Tahran’a giderek İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Mokhber ile görüşmelerde bulundu. Mokhber, ECOWAS ve Batılı aktörlerin Nijer’e yönelik aldığı yaptırım kararlarını kınayarak, her iki ülkenin de benzer deneyimlere sahip olduğunu vurguladı. Tahran’daki görüşmelerin ardından Nijer ile İran arasında ekonomi, enerji ve sağlık alanlarında çeşitli işbirliği anlaşmaları imzalandı. Bu gelişmelerin dışında Mali, Burkina Faso ve Nijer’de yaşanan Batı karşıtı gelişmeler, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Raisi tarafından Afrika ülkelerinin hegemonik Avrupa politikalarına ve sömürgeciliğe karşı direnişi olarak yorumlandı. Raisi, kendisinin de bu ülkelerin mücadelelerine destek verdiğini açıkladı.
Türkiye-Nijer ilişkileri
Nijer’in Batı’ya karşı ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığı bir diğer ülke ise Türkiye oldu. Nijer Başbakanı Lamine Zeine, 1 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine Ankara’ya geldi. Zeine ile Erdoğan arasında basına kapalı yapılan görüşmelerde iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler, terörle mücadele, bölgesel ve küresel konular ele alındı. Görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nijer halkını mağdur eden yabancı askeri müdahalelere karşı olduğunu ve Türkiye’nin Nijer’in bağımsızlığını güçlendirecek adımları desteklediğini açıkladı.
Sonuçta Mali ve Burkina Faso gibi Nijer de Batı’nın kibirli tavrını kırmak ve yeni sömürgeci politikalara son vermek için yeni aktörlerle işbirliğine yöneldi. ABD ise, Kuzey ve Batı Afrika’daki operasyonlarını yürütmek için hayati önem taşıyan Nijer’deki varlığını, Nijer’i kontrol altına almak amacıyla sergilediği sert tutum nedeniyle kaybetti. Hatırlanacağı üzere ABD, 2016 yılında Nijer’de Agadez’in 5 kilometre güneydoğusunda “Nijer Hava Üssü 201” adında bir üs inşa etmeye karar vermiş ve üssün inşası için 110 milyon dolar harcamıştı. ABD’nin en pahalı üssü olarak bilinen üssün yıllık bakımı için ABD Hazinesi tarafından 30 milyon dolar harcanıyor. Bu üs, ABD’nin Sahel’deki merkezi istihbarat ve gözetleme merkezi olarak kullanıldı. Üs, 2019 yılından bu yana bölgedeki El Kaide ve DEAŞ bağlantılı terör örgütleriyle mücadelede de büyük önem taşıyor.
Geçtiğimiz günlerde Nijeryalı sözcü Abdramane, ABD’nin artık bu üste askeri ve sivil personel bulundurmayacağını açıklamıştı. Bu aslında Washington yönetimi için büyük bir kayıptır. Nitekim Washington yönetimi Nijer’e 2023 yılına kadar güvenlik alanında 500 milyon dolardan fazla askeri yardım yapmıştı. Nijer, bölgede giderek azalan nüfuzunu artırmak için bölgedeki en önemli müttefikiydi. Gelinen noktada Washington’un tüm bu çabaları başarısızlıkla sonuçlanmış, son yıllarda izlenen üstünlükçü ve işlevsiz politikalar nedeniyle bölgedeki Amerikan etkisi kaybolmaya başlamıştır.
Bu gelişmelerin bölgeye büyük etkisi olacağı açıktır. Özellikle darbe sonrasında bölgedeki radikal örgütlerin faaliyetleri dış destekle daha da artacaktır. Henüz tam olarak oluşmamış yeni askeri yapı da bu tehditlere karşı etkisiz kalabilir. Öte yandan Nijer’in (Mali ve Burkina Faso gibi) terörle mücadelede en güvendiği müttefiki Rusya, Ukrayna’nın ardından Avrupa’da da yeni askeri mücadelelerle karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle Moskova yönetimi tüm odağını Avrupa cephesine kaydırırken Afrikalı müttefiklerine yeterli desteği sağlayamayabilir. Bu, Afrika halklarını yakın gelecekte yeni bir siyasi ve askeri istikrarsızlık tehdidiyle karşı karşıya bırakabilir.