Türkiye’nin dış politikası son aylarda art arda yaşanan bir dizi gelişmenin birbirini desteklemesiyle ivme kazanıyor.
• Türkiye’nin ABD ile ilişkileri, TBMM’nin İsveç’in NATO üyeliğini imzalaması ve ABD Kongresi’nin Türkiye’ye F-16 savaş uçağı satışına onay vermesiyle yeni bir sayfaya girdi. İki ülke böylece PKK terörüne, Irak, Suriye, Gazze ve Afrika’ya yönelik yeni bir işbirliği yöntemi geliştiriyor. Washington’daki bazı kurumların yaklaşan başkanlık seçimleri öncesinde ABD’nin Irak ve Suriye’den çekilme olasılığı üzerinde çalıştığı göz önüne alındığında, Türkiye ve ABD stratejik değerlendirmelerini birbirleriyle paylaşmak zorunda kalıyor.
• Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Şubat’ta Mısır’a yaptığı ziyaret, Türkiye’nin bu ülkeyle stratejik ortaklığında yeni bir sayfanın başlangıcı oldu. Mısır cumhurbaşkanının yaklaşan Ankara ziyareti bu yeni hikayeye katkıda bulunacak. İki hükümet, Doğu Akdeniz’den Libya’ya, Gazze’deki trajediden ekonomik yatırımlara kadar geniş bir yelpazede çalışmalar yapıyor.
• Türkiye ile Somali, 8 Şubat’ta savunma ve ekonomik işbirliğine ilişkin bir çerçeve anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, terörizm, dış tehditler, korsanlık ve yasadışı balıkçılığın yanı sıra Somali kıyılarının korunması, deniz kaynaklarının geliştirilmesi ve donanma inşa edilmesini de kapsıyor. Bu doğrultuda Türkiye, Kızıldeniz’deki varlığını güçlendirerek diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerini bir sonraki aşamaya taşıyacak bir model geliştirdi.
• 14 Mart’ta Bağdat’ta gerçekleştirilen Türkiye-Irak güvenlik zirvesi, ikili ilişkilerde ileri bir atılımı temsil etti. PKK ile mücadele konusunda ortak adımlar atan iki hükümet, kara sınırları boyunca güvenlik koridoru oluşturulması ve Kalkınma Yolu projesinin hızlandırılması konusunu görüştü.
• Son olarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron ile tartışması ve NATO ile Rusya arasında bir çatışma ihtimali karşısında Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasında tahıl anlaşmasından daha kapsamlı bir anlaşma yapılması yönünde çalışmalarını sürdürüyor.
Türkiye’nin stratejik diplomasisi
Türkiye’nin yukarıdaki durumlarda kendini gösteren diplomatik faaliyetleri birbirini tamamlamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde Türk dış politika yapıcıları, uluslararası sistemin kaotik geleceğini analiz ediyor ve ilgili dosyaları, aralarındaki bağlantıları da dikkate alarak inceliyor. Buna göre normalleşme politikası yerini çeşitli alanlarda stratejik ortaklıklara bırakıyor. Komşularla geçmişte yaşanan gerilimlerin yerini ortak çözüm arayışları ve güçlendirilmiş ortaklıklar alıyor. Böylece Türkiye, mevcut ittifaklarını korurken, dengeleme hamlesinin faydalarını da en üst düzeye çıkarıyor. Ülke, güç boşluklarında inisiyatif alarak güvenliği, istikrarı ve ekonomik işbirliğini geliştirmek için yurt dışındaki askeri ayak izini kullanıyor. Güvenlik, savunma, enerji ve ticaret ise birbirini tamamlayan sektörler olarak Türkiye’nin dış politika hedeflerini desteklemektedir. Diplomasi, bir güç çarpanı yaratmak için tüm bu alanları koordine eder.
Dünyanın kaos çağına girdiğini en iyi bilen ülke olan Türkiye, yeni girişimlerle bölgesel ve küresel nüfuzunu güçlendirmeye devam edecek. Ankara, bu kaotik ortamda riskleri yönetmenin ve fırsatları yakalamanın kritik öneminin farkındadır. Erdoğan’ın tecrübesi ve güçlü liderliği, iç siyasi istikrarı, ulusal kapasite genişlemesi, dinamik ve eğitimli iş gücü Türkiye’nin başlıca avantajları arasında yer alıyor.
Dış politikadaki bu yeni ivmenin amacı nedir? Bu sorunun cevabını Erdoğan’ın Mayıs 2023 seçim beyannamesinde bulmak mümkün:
“Bütünsel bir dış politikayla Türkiye eksenini üç stratejik çizgide inşa etmeye devam etmek:
1- Türkiye çevresinde barış, refah ve istikrar kuşağı oluşturmak,
2- Kıtasal girişimleri yeni adımlarla kurumsallaştırmak,
3- Daha adil bir küresel düzenin inşasına yönelik çabalara öncülük etmek.”
Şu sıralar belediye seçimiyle meşgul olan Erdoğan, bu hedefe ulaşmak için bir kez daha yola çıkacak.