Son iki haftadır seçim öncesinden başlayarak Türkiye’nin İsrail ile ticaret yapıp yapmadığına dair beklenmedik bir söylem var.
Seçimin hemen ardından Bayraktar ailesine yönelik bir iddia daha ortaya atıldı. Daha yakından incelendiğinde suçlamaların, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) en güçlü iki yanını ve Türkiye’deki güçlü duran muhafazakar toplumu hedef aldığı görülüyor.
Birincisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başta Filistin olmak üzere dünya mazlumlarıyla olan ilişkisi. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin, Afrika’ya, Asya’ya, Uzakdoğu’ya, Türk devletlerine, Azerbaycan’a, Pakistan’a, Hindistan’a, nerede bir Müslüman, bir mazlum varsa, bu şahsın Erdoğan’la duygusal bir köprü kurmuş olduğunu biliyoruz. Öte yandan ikinci suçlama ise ülkenin uzun süredir gurur duyduğu Türk savunma sanayisiyle ilgili.
İktidardaki insanlar
Erdoğan, Türkiye’de 20 yıldır iktidardayken, ülkede mazlumların sesi olmuş, onları siyasete taşımış ve 20 yıl boyunca iktidarda tutmuştur ki bu, dünyada eşine az rastlanan bir durumdur.
Koşullar ne olursa olsun Erdoğan’ın kendisiyle duygusal köprü kuran, ezilen, sömürülen, dışlanan, refahtan pay alamayan halkların temsilcisi olması değerlidir.
Kim dünyadaki sömürgeci güçlere, zalimlere ve Batı’ya karşı ayağa kalkarsa, mazlum milletler de onun arkasında durur. Birleşmiş Milletler kürsüsüne çıkan ve haritalar göstererek Filistin’in işgaline karşı yüksek sesle konuşan, bir anlamda Filistin’in küresel sahnede sesini duyuran Erdoğan’dır.
Retoriği değiştirmek
Üstelik İsrail-Filistin çatışmaları başladığında, başta cani İsrail devleti olmak üzere tüm dünyada Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlama çabası vardı. İşte bu sırada Erdoğan ortaya çıktı ve şunu söyledi: “Kendi toprağını savunanlar terörist değildir. Onlar kendi topraklarını savunan mücahitlerdir (savaşçılardır).
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas için “savaşçı” tabirini kullanmasının ardından Batılı devletler ve hakim medyanın bu terminolojiyi kullanması nedeniyle başta Arap liderler olmak üzere pek çok aktör Hamas’a terörist demekten çekindi.
İsrail’e karşı bu diyalog ve Erdoğan’ın Hamas’ı kendi topraklarının ve savaşçılarının savunucusu olarak tanımlaması, bir bakıma, devam eden savaş sırasında nükleer bombadan çok daha etkili olmuştu. Tam da bu sırada, “İsrail’le ticaret” diye bir iddia damgalanıp büyütülerek AK Parti’ye, muhafazakar camiaya ve mazlumların lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı bir anlamda iftiraya dönüşen bir hikayeye dönüştürüldü.
Oyunun kurallarını değiştiren teknoloji
AK Parti camiasının sessizliği, olaya mesafeli ve cılız tepki vermesi de burada eleştirilebilir. Yine muhafazakar camianın en güçlü yönlerinden biri, savunma sanayine öncülük eden merhum Özdemir Bayraktar’ın çocukları Haluk ve Selçuk Bayraktar’ın, üretimde Türk askeri havacılık teknolojisini ABD, Rusya ve Çin ile benzer seviyeye getirmesidir. insansız savaş hava araçları (UCAV’ler).
Japon Amerikalı siyaset teorisyeni Francis Fukuyama’nın savaşın stratejisini veya söylemini değiştirdiğini iddia ettiği Türk SİHA’ları dünya çapında selamlandı ve savaşlarda oyunun kurallarını değiştiren aktörler veya unsurlar olarak tanımlandı.
Ancak mazlumların lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Filistin’e destek vermemekle suçlayanlar, aynı anda Bayraktar’ın savunma şirketi Baykar’a da kampanya başlattı. Savaş stratejisi açısından bu hamle, rakibin veya düşmanın en güçlü cephesine saldırmak anlamına geliyordu. Bu fikrin arkasında sadece Türk muhalefetinin olduğunu düşünmüyorum.
Hepsi birbiriyle bağlantılı
Türkiye’de ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) liderliğinde bir muhalefet bloğu var. Aynı zamanda Erdoğan’ın varlığını yokluğuna gerekçe sayan, başta ABD olmak üzere Batılı devletlere yerleşen ve sürekli Türkiye için en kötüsünü dileyen Gülenci Terör Grubu (FETÖ) var. Bu grubun arkasında CIA ve Mossad başta olmak üzere Batılı istihbarat örgütlerinin olduğunu herkes biliyor.
Sonra bu karanlık köşelerde pişirilen bir yemeğin ne yazık ki Türk medyası aracılığıyla servis edildiğini, Türkiye’nin bazı yeni muhafazakar partilerinin de bu sunuma vesile olduğunu görüyoruz.
Türk milleti tarih boyunca büyük istilalara, büyük yüzleşmelere maruz kalmış, darbeler görmüş ve son 200 yılını mücadeleyle geçirmiştir. AK Parti ve Erdoğan bu milleti tarih sahnesine çıkarmıştır ve bu millet gittiği yoldan geri adım atamayacaktır.
Türkiye’nin sahneye çıktığında ne gibi değişiklikler yaratabileceğini bilenler, Erdoğan’ın liderliğini, Bayraktar’ın savunma sanayisindeki etkisini görmüş olmalı ve onlara doğrudan savaş açmışlardır. Ama Türk milleti kukla ustasının kim olduğunu ve bu mücadeleyi kiminle verdiğini biliyor. Tarihte Türkler bir sefere çıktıklarında bundan asla geri dönmemişlerdir. Osmanlı’nın kuruluşunda olduğu gibi yine bir seferin eşiğindeyiz.