Geçen ay Ulusal İstihbarat Direktörlüğü Amerika Birleşik Devletleri’nin Yıllık Tehdit Değerlendirmesini yayınladı. Amerikan İstihbarat Topluluğu’nun kolektif öngörülerini yansıtan bu rapor, biri Rusya olmak üzere dört devlet aktörünü ön plana çıkarıyor.
Kavramsal olarak Rusya saldırgan bir aktör olarak tanımlanıyor. Bu bağlamda uluslararası sistemin kurallarına ve ABD’nin içindeki önceliğine meydan okuyan bir aktör olarak tanımlanıyor. Rusya-Ukrayna savaşı, kurallara dayalı küresel düzene yönelik ana tehditlerden biri olarak kabul ediliyor.
Akademisyenlerin çoğunluğunun iddia ettiğinin aksine ABD’ye yönelik asıl tehdidin Çin olduğu gösterilmiyor. Rapora göre Çin, ABD’nin ulusal gücünü aşma yarışında bir aktör olarak tanımlanıyor. Buna karşılık Rusya, Amerika’yı hem bölgesel hem de küresel düzeyde doğrudan tehdit eden bir aktör olarak tanımlanıyor.
Rapor kapsamında Rusya, siber ve uzay konularından kitle imha silahlarına ve Ukrayna’da devam eden savaşa kadar çeşitli konuların değerlendirildiği sekiz alt başlıkta inceleniyor. Başlangıçta Rusya’nın Ukrayna savaşında ciddi hasara uğradığı, ancak hâlâ ulusal çıkarlarını pekiştirecek ve Batı’nın nüfuzunu bozabilecek kadar dirençli olduğu ileri sürülüyor. Yani Rusya her ne kadar zemin ve prestij kaybetse de tahribatını pekiştirme potansiyeline sahip görünüyor. Bu bağlamda Batı’nın düşman ve rakip olarak gördüğü Çin, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerle iş birliği önemli bir dayanak noktasıdır. Özellikle Çin ile ticaret Rusya’nın direncini artırıyor ve kayıplarının telafi edilmesini mümkün kılıyor.
Dahası Moskova muhtemelen tüm ulusal kaynaklarını ABD ve müttefiklerinin hedeflerini engellemek için kullanmaya devam edecek. Burada askeri, yıldırma, siber operasyonlar vb. dahil olmak üzere güç yeteneklerinin birçok yönü belirtilmektedir. Çeşitli faktörler arasında enerji en önemli araçlardan biri olarak öne çıkıyor. Ancak yine genel kanının ve ortaya çıkan tartışmaların aksine Putin’in ABD ve NATO ile doğrudan savaşa girmek istemediği belirtiliyor. Aksine Kremlin savaşın eşiğini geçmeden yüzleşmeye çalışıyor.
Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin önemli bilgiler
Raporda Ukrayna’daki savaşa ilişkin önemli ipuçları veriliyor. Başlangıç olarak Rusya’nın 300.000 civarında kayıp verdiğini, bunun da tüm aktif askeri personelinin %20’sine tekabül ettiğini iddia ediyor. Bu da yetmezmiş gibi, Rus ordusu binlerce kişiye denk gelen önemli miktarda zırhlı muharebe aracını kaybetti. Yıpratma savaşlarına dönüşen silahlı çatışmalarda her iki taraf da fazlasıyla yıpranıyor.
Rusya işgücü ve ahlaki üstünlük konusunda yıprandı ama Ukrayna içinden çıkılması çok zor bir denklemin içinde. Ruslar, savunma sanayini bu yöne yönlendirerek iş gücü de dahil olmak üzere kayıplarını telafi edebilir, silah ve mühimmat ihtiyacını karşılayabilir. Ancak Ukrayna’nın yeterli silah, mühimmat ve savunma sistemi yok; ancak askeri personeli sınırlıdır. Ukrayna’nın karşı saldırıları başarısızlıkla sonuçlandığı gibi, Batı’nın geciken yardımı da dikkate alındığında gelecekte başarılı olma ihtimali de zorlaştı. Dolayısıyla mevcut durum stratejik olarak Rusya lehine bir senaryo ortaya koyuyor ve girişimin Kremlin lehine ilerlediği söyleniyor.
Amerikan istihbarat topluluğu Rusya’nın kara gücünde bir düşüş hesaplıyor. Bununla birlikte birkaç yıllık bir toparlanma dönemi öngörülüyor. Bu bağlamda Moskova’nın açıkladığı kara gücünün genişletilmesinin başarılı olması pek mümkün görünmüyor. Ne olursa olsun Ukrayna’daki savaş için gerekli güç projeksiyonunun rezervlere ihtiyaç duyulmadan sağlanabileceği değerlendiriliyor. Stratejik caydırıcılık açısından nükleer enerjinin ön plana çıkacağı ve diğer kuvvet komutanlıklarının hem Rusya’nın muharebe gücü hem de küresel güç projeksiyonunda önemli bir yer tutacağı da vurgulanıyor.
Rusya’nın nükleer cephaneliği: Stratejik bir zorunluluk
Geri kalan konular kitle imha silahlarını, siber saldırıları ve kötü niyetli etki operasyonlarını ve uzayı kapsamaktadır. Her şeyden önce, istihbarat raporu açıkça Rusya’nın “en büyük ve en çeşitli nükleer silah stoğuna” sahip olduğunu ve sahip olmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu vesileyle nükleer silahları Moskova’nın ABD üstünlüğüne karşı en önemli ve etkili meydan okuma aracı olarak görüyor. Dahası, Rusya bu tür silahları Batı’nın konvansiyonel güçlerine karşı koymanın ve gerilimi caydırıp yönetmenin bir yolu olarak algılıyor. Daha da ileri giderek rapor, onların “Rusya Federasyonu’nun nihai garantörü” olduklarını öne sürüyor.
Raporun devamında Rusya’nın küresel bir siber tehdit olduğu ve Ukrayna çatışmasında bu tür silahları aktif olarak kullandığı belirtiliyor. Ayrıca siber, diğer devletlerin karar alma mekanizmalarını etkileyen bir Rus dış politika aracı olarak kabul edilmektedir. Kötü niyetli etkileme operasyonlarında Rusya’nın, ABD ve müttefiklerindeki seçmenleri hedef almak gibi Batı ittifakının birlik ve uyumunu bozacak politikalar geliştirdiği vurgulanıyor. Batı’daki çatlaklardan yararlanmaya devam edeceğine dair açık bir endişe var. Ayrıca raporda Rusya’nın uzayda ABD ve müttefiklerinin önemli bir rakibi olduğu belirtiliyor. Nitekim Rusya, askeri uzay teknolojilerine yatırım yapıyor, silahlanmayı artırıyor ve ABD uydularını hedef alacak kara konuşlu uydusavar silahlar geliştirmeye devam ediyor.
Son olarak, Rusya’nın karşı karşıya olduğu çeşitli zorluklar anlatılıyor; bunlardan bazıları tahminlerden ziyade temenniler gibi görünüyor. Bu nedenle, 2024 başkanlık seçimleriyle ilgili olarak içeriden bir meydan okuma ya da elitlerin desteğinin azalması gerçekçi görünmüyor. Ancak ekonomik baskının, özellikle de savaş ekonomisinin hem kamu hem de özel sektör üzerinde yarattığı yük ve yabancı yatırım eksikliğinin gelecekte Rusya için önemli bir zorluk olacağı iddiası tutarlıdır.
*Milli İstihbarat Akademisi Akademisyeni