İsrail’in Ekim ayından bu yana Gazze’ye yönelik devam eden saldırılarının, ABD’nin bölgesel politikalarının yeniden değerlendirilmesine yol açarak Joe Biden yönetimi içinde ABD birliklerinin Suriye ve Irak’tan çekilme olasılığına ilişkin tartışmalara yol açtığı öne sürülüyor. Reuters gibi büyük medya kuruluşlarının bu yılın başında gündeme getirdiği iddialar, bölgedeki son gelişmelerin ışığında yeniden su yüzüne çıktı.
Bu iddialar resmi olarak doğrulanmazken, resmi kaynaklardan konuyla ilgili çelişkili açıklamalar ortaya çıkıyor. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon), eski Başkan Donald Trump’ın görev süresi boyunca sıklıkla tartışılan ancak hiçbir zaman hayata geçirilemeyen “sonsuz savaşları” sona erdirme fikrine karşı en dirençli bakan olduğu yaygın olarak kabul ediliyor. Ancak bu konu salt kurumsal egemenliğin ötesindedir; IŞİD’e karşı devam eden mücadele gibi argümanlar artık Amerikan halkını vergi gelirlerinin sınırlarının ötesine harcanmasını desteklemeye ikna etmeye yetmiyor.
Dahası, Trump’ın tutumunun geri çekilme yönündeki sürekli desteği ve yaklaşan seçimler öncesinde anketlerde artan popülaritesi, Biden yönetiminin bu konuyu kararlı bir şekilde ele alması yönündeki baskıyı artırıyor.
Uluslararası basında yer alan haberlere göre ABD’nin Suriye’den çekilmesi konusu henüz ele alınmadı. Şu anda odak noktası ABD’nin Irak’taki varlığıdır. Irak Başbakanı Muhammed S. Al Sudani, ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin ülkedeki misyonunun sona erdiğini ve geri çekilmesi gerektiğini defalarca dile getirdi.
Ayrıca Irak Dışişleri Bakanlığı, Bağdat ile Washington arasında, ABD liderliğindeki askeri koalisyonun Irak’taki geleceğine ilişkin tartışmaları başlatmayı amaçlayan bir komisyon kurulması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu. Bu komisyon, askerlerin kademeli olarak geri çekilmesi ve koalisyonun varlığının nihai olarak sona erdirilmesine ilişkin bir takvim belirlemekle görevlendirilecek.
Irak ve Afganistan bağlamları
Biden yönetiminin Irak’la ilgili öncelikli kaygısı, Afganistan’dan çekilme sırasında yaşanan kaotik tabloların bir daha tekrarlanmaması. Trump’ın da vurguladığı gibi, bu tür bir “beceriksizlik” yalnızca ABD’nin Afganistan’daki hegemonyasını baltalamakla kalmadı, aynı zamanda Körfez’den Doğu Avrupa’ya kadar uzanan yankılara da yol açtı. Ortaya çıkan güç boşluğu, Suudi-İran yakınlaşması gibi ABD’yi dışlayan yeni bölgesel ittifaklara yol açtı. Üstelik Çin ve Rusya’yı nüfuz alanlarını genişletme arayışlarında cesaretlendirdi.
ABD’deki şahinler, Irak’tan çekilmeleri halinde Afganistan’da yaşanan “kıyamet” benzeri bir senaryonun yaşanacağını ileri sürüyor. Ancak iki ülkenin bağlamları önemli ölçüde farklılık gösteriyor. Yıllar süren ABD işgaline rağmen Irak, işlevsel bir devlet aygıtına ve entegre bir demokratik siyasi sisteme sahip; bu da onu Afganistan’dan farklı kılıyor. Üstelik ekonomisi kendi kendini idame ettiriyor.
Irak’ta normalleşmenin önündeki engeller arasında yalnızca ABD’nin ve PKK gibi vekil grupların varlığı değil, İran’ın bölgedeki askeri varlığı da yer alıyor.
Bu bağlamda Türkiye’nin rolünün paha biçilemez olduğu ortaya çıkıyor. Ankara, yalnızca Irak’ın merkezi hükümetiyle değil, aynı zamanda kuzeydeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile de kusursuz siyasi, ticari ve kültürel bağlara sahip. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Irak ziyareti, Türkiye’nin ülkede istikrarın sağlanmasında oynadığı önemli rolün altını açıkça çizdi.
ABD ve İran’ın Irak’taki ortak işgalinin sona ermesi halinde, Türkiye’nin doğal olarak geçiş aşamasında arabulucu olarak önemli bir rol üstlenmesi mümkün olacaktır. Böyle bir diyalog bölgesel barış için çok önemli bir temel taşı olacaktır.