Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, 3 Mart 1924’te imzalanan Türkiye-Almanya Dostluk Antlaşması’nın 100. yıl dönümü dolayısıyla geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu. Almanya’nın Türkiye’ye bu tarihten sonra gerçekleştirdiği en üst düzey ziyaret olması nedeniyle temasları oldukça yoğundu. Başbakan Olaf Scholz’un Mart 2022’de Ankara ziyareti. Ayrıca yedi yıldır cumhurbaşkanı olarak görev yapan Steinmeier’in bu sıfatla ilk kez Türkiye’ye gelmesi nedeniyle üç günlük programı kamuoyunun yakından ilgisini çekti. her iki ülkenin.
Geriye dönüp baktığımızda, lider diplomasisinin iki ülke arasındaki sorunların çözümünde ve ikili ilişkilerin ilerletilmesinde etkili bir rol oynadığını görüyoruz. Lider diplomasisi çerçevesinde iki ülkenin devlet ve hükümet başkanları arasında doğrudan ve yüz yüze temaslar kurulduğundan, zirve toplantılarında ilişkilerdeki sorunların çözümü ve ilişkilerin geliştirilmesi için işbirliği yapılması yönünde kararlar alınıyor. Türk-Almanya ilişkilerinin siyasi gündemini şu anda meşgul eden ciddi bir kriz bulunmadığından Başkan Steinmeier, geçen haftaki ziyaretinde ağırlıklı olarak Türk-Almanya ilişkilerinin siyasi ve ekonomik olarak güçlendirilmesine yönelik temaslarda bulundu.
‘Döner diplomasisi’
Steinmeier’in ziyaretini ve Türk-Almanya ilişkilerinin seyrini değerlendirmeden önce, bu ziyaretin en ilginç olayı olan “döner meselesine” değinmek gerekiyor.
Başkan Steinmeier’in, yanında bir Türk döner şefi ve 60 kilo et döneri getirerek alışılmadık bir şekilde Türkiye’ye gidişi, kimilerine göre komik, kimilerine göre ise anlamsız bulundu. Ancak Steinmeier’in Almanya’da en çok tüketilen fast food ürünü olan ve Türklerle özdeşleştirilen “Alman döneri”ni getirmesi, Türkiye’ye ve Almanya’daki Türk diasporasına karşı bir iyi niyet beyanı olarak görülmelidir.
Şansölye Angela Merkel daha önce sık sık Türk dönercileri ziyaret ederek ve döner keserek Türk diasporası ile bağ kurmaya çalışmıştı. Steinmeier de Merkel gibi yaratıcı bir fikirle Türkiye’ye geldiğinde “döner diplomasisi”ne başvurmuş, Almanya’nın sadece Türkiye menşeli döneri benimsemediğini, Türk toplumunun da bu döneri vazgeçilmez bir unsur haline getirdiğini göstermeye çalışmıştı. Alman mutfağından. Nitekim kamuoyunun gösterdiği yakın ilgi ve yapılan haberler dikkate alındığında döner diplomasisinin Türkiye ve Almanya’da beklentilerin ötesinde bir etki yarattığı söylenebilir. Ayrıca Steinmeier’in döner diplomasisi, kamu diplomasisinin bir alt dalı olan gastro diplomasinin devletler arasındaki ilişkilerde oynayabileceği yapıcı rolün mükemmel bir örneğidir.
100 yıllık dostluk
Türk-Alman ilişkileri şüphesiz köklü bir tarihe sahiptir. Osmanlı ve Alman imparatorlukları arasında Birinci Dünya Savaşı öncesinde kurulan ve zamanla “silah kardeşliği” (Waffenbrüderschaft) olarak anılan güçlü bağlar, savaştan sonra da devam etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemine denk gelen 1924 yılında Dostluk Antlaşması’nın imzalanmasından bu yana, devletlerarası ilişkilerin doğası gereği iki ülke arasında zaman zaman siyasi gerginlikler ortaya çıkmıştır. Ancak bunların her biri ya taraflardan en az birinin yapıcı tutumu sayesinde aşılabildi ya da olağan süreç içinde gündemdeki yerini kaybetti. Geçen haftaki ziyaretinde Steinmeier, Türk-Alman dostluğunun Almanya için ne anlama geldiğini ifade ederek, “Almanya’nın hiçbir ülke ile Türkiye ile olduğu gibi dostane ilişkileri yoktur.”
İki ülke arasındaki ilişkileri şekillendiren asıl dönüm noktası 1960’lı yıllarda başladı. Gelişmekte olan Alman ekonomisinin yurtdışından artan işgücü talebini karşılamak amacıyla 30 Ekim 1961’de Türkiye ile Almanya arasında tarihi bir İşgücü Alım Anlaşması imzalandı. İlk yıllarda “nasılsa bir gün dönerler” gözüyle bakılan Türkler, beklentilerin aksine Almanya’da kalıcı olarak kaldılar ve geri dönmek bir yana, her açıdan Almanya’nın önemli bir parçası haline geldiler. Bugün sayıları 3,5 milyonu aşan farklı statüdeki Türkler, misafir işçi (Gastarbeiter) olarak gittikleri ama kalıcı olarak kaldıkları Almanya’nın o kadar önemli bir parçası haline gelmişler ki, yanlarına aldıkları döner bile Almanya’nın milli yemeği haline gelmiş. Bunlara referansla sembolik bir mesaj vermek üzere geçen hafta ziyaretine işçi göçünün simgesi Sirkeci Tren İstasyonu’na giderek başlayan Steinmeier, ardından Almanya’dan getirdiği döneri misafirlerine ikram etti.
Bu arada şunu da belirtmek isterim ki, “60 Yıl Sonra Türkiye-Almanya İlişkileri ve Almanya’daki Türkler” başlıklı derleme kitabımızda iki ülke arasındaki ilişkileri ve Türklerin Almanya’daki 60 yıllık serüvenini farklı boyutlarda ele almıştık. Geçtiğimiz yıl yayınladığımız “60 Yılının Ardından Türkiye-Almanya Ilişkileri ve Almanya’daki Türkler”), 1961 yılında imzalanan İşgücü Alım Sözleşmesine ilişkindir. 16 araştırmacının katkılarıyla hazırladığımız kitabımızda, ikili ilişkileri değerlendirdik. ilişkileri tarihsel, siyasi, ekonomik ve sosyal yönleriyle ayrıntılı olarak ele alıyor. Kapsamı itibarıyla alanında ilk olan 13 bölümlük kitabımız, konuya ilgi duyan araştırmacılar için başvuru kaynağı niteliğindedir.
Sorunlu alanlar
Türk-Alman ilişkilerinin siyasi boyutuna baktığımızda, ikili ilişkilerde terör ve güvenlik sorunlarının hâlâ yapısal sorunlar olduğunu görüyoruz. Almanya’nın, Türkiye’nin milli güvenliğine ve bütünlüğüne tehdit oluşturan PKK ve FETÖ’ye sınırları içerisinde geniş bir operasyon alanı sağlaması, 100 yıldır yürürlükte olan ittifak hukukuyla hiçbir şekilde bağdaşmaz. Almanya her ne kadar retorik olarak Türkiye’nin terörle mücadelesine destek verdiğini iddia etse de eylemlere baktığımızda her iki örgütün de personel alımı ve gelir elde etme konusunda Avrupa’da hâlâ Almanya’yı üs olarak kullandığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Steinmeier ile düzenlediği basın toplantısında bu konuya değinerek, “Almanya’dan terörle mücadelede daha fazla destek ve dayanışma bekliyoruz.”
Almanya’da Türklere yönelik bitmek bilmeyen ırkçı saldırılar da ikili ilişkilerdeki güncel sorunlar arasında yer alıyor. Geçmişte Türklere yönelik kanlı saldırıları herkes hatırlasa da, geçen Mart ayında Solingen’de Türklerin yaşadığı bir binanın kimliği belirlenemeyen ırkçılar tarafından kundaklanması sonucu 4 Türk hayatını kaybetmiş, 9 kişi de yaralanmıştı. Bu durum, Almanya’da ırkçılığın kurumsallaştığı, devlet ile ırkçı terör örgütleri arasındaki organik bağların belirginleştiği bir ortamda Türklerin can ve mal güvenliğinin sağlanamayacağını göstermektedir. Bu nedenle Almanya’nın artık Türklere yönelik devam eden ırkçı terörü sona erdirmek için somut adımlar atması gerekiyor.
Almanya’nın Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecindeki olumsuz rolü ikili ilişkilerde bir diğer sorunlu alan olmaya devam ediyor. Aslında Almanya, 1998-2005 yılları arasında görev yapan SPD üyesi Gerhard Schröder döneminde Türkiye’nin AB üyeliğine son derece olumlu bir tutum sergilemişti. Böylece Türkiye, ilk kez 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB’ye aday ülke olarak kabul edildi. 2005 yılında ise AB üyelik müzakerelerine başlayabildi. Bu süreçte görev alan sosyal demokrat Schröder yönetimi, oldukça yapıcı bir tutum benimseyerek, Türkiye’nin AB üyelik sürecini ilerletmek için yoğun diplomasi trafiğinin merkezinde yer aldı.
Schröder’in halefi muhafazakar demokrat Merkel ise görev süresi boyunca tam tersi bir duruş sergiledi ve Türkiye’nin AB üyeliğini engelleyen önde gelen isimlerden biri oldu. SPD’li Scholz liderliğindeki mevcut Alman hükümeti Merkel’in politikasını sürdürdüğü için Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci uzun süredir durmuş durumda. Steinmeier’in geçen haftaki ziyaretinde konuya ilişkin olumlu mesajlar vermemesi nedeniyle önümüzdeki dönemde de AB üyeliği Türk-Almanya ilişkilerindeki sorunlu alanlar arasında yer almaya devam edecek.
Ticaret, yatırımlar
Steinmeier’in İstanbul temasları sırasında Türk ve Alman yatırımcılarla buluşması, Almanya’nın iki ülke arasındaki ticaret hacmini ve her iki ülkeye yatırımlarını artırma isteğinin bir tezahürü olarak görülebilir. 2023 verilerine göre iki ülke arasındaki toplam ticaret hacminin 50 milyar dolara ulaştığını hemen vurgulamak gerekiyor. Aynı yılın verilerine göre Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında Almanya 21 milyar dolarla birinci, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise 28,6 milyar dolarla üçüncü sırada yer alıyor. Ayrıca şu anda Türkiye’de 8.000’den fazla Alman sermayeli şirket faaliyet gösteriyor.
Konuya Almanya açısından baktığımızda yine geçen yılın verilerine göre Türkiye, Almanya’nın en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında 14’üncü, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise 17’nci sırada yer alıyor. Bu verilerden daha dikkat çekici olan, bugün sayıları 80 bini aşan Almanya’daki Türk işletmelerinin, dün misafir olarak geldikleri Almanya’da yarım milyondan fazla kişiye istihdam sağlamasıdır. Dolayısıyla Almanya Türk ekonomisi için ne kadar önemliyse, Türkiye ve Almanya’daki Türkler de en az Alman ekonomisi kadar önemlidir. Bu açıdan Türk ve Alman ekonomileri arasında karşılıklı bağımlılık durumunu tartışabiliriz. Nitekim Steinmeier, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmede doğru bir yaklaşımla şu tespitte bulundu: “Türkiye ve Almanya her alanda birbirinin vazgeçilmezidir.”
İkili ticaret hacmi uzun yıllardır Almanya’nın lehine seyrediyor. Ancak son yıllarda Türkiye’nin Almanya’ya katma değeri yüksek ürün ihracatının artmasıyla bu fark kapandı. Nitekim Türkiye, 2010’lu yıllara kadar en fazla tekstil ürününü Almanya’ya ihraç ederken, bugün en fazla motor ve otomobil parçası ihraç ediyor. Almanya ise uzun yıllardır devam eden trende paralel olarak en fazla otomobili Türkiye’ye ihraç ediyor. Bu durum, Türkiye ekonomisinin Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) döneminde salt tekstil ve tarım ülkesi kimliğinden uzaklaşıp katma değeri yüksek teknolojik ürünler ihraç etme stratejisinin somut bir yansıması olarak görülebilir.
İki ülke arasındaki ticaret uzun yıllardır Almanya’nın lehine olmasına rağmen Türkiye için tek taraflı olarak Almanya’ya bağımlılıktan söz edemeyiz. Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı, Almanya’dan ithalatını tam olarak karşılayamasa da miktar açısından göz ardı edilebilecek düzeyde değil. Ayrıca geçen yıl itibarıyla ticaret dengesindeki fark 7,6 milyar dolara düştü. Dolayısıyla Almanya’nın ticaret dengesinde ezici bir üstünlüğü kesinlikle söz konusu olamaz. Almanya’nın her yıl dış ticaret fazlası veren ender ülkeler arasında yer aldığını ve gayri safi yurt içi hasıla değerlerine göre dünyanın en büyük beş ekonomisinden biri olduğunu hatırladığımızı varsayalım. Bu durumda ticaretteki dengesizliğin anormal sayılmaması gerekir.
Son olarak Erdoğan-Steinmeier görüşmesinde her iki lider de toplam ticaret hacminin artırılması yönünde ortak iradelerini açıkladı. Ancak iki ülke arasındaki ticarette ciddi ilerleme kaydedilebilmesi için 1996 yılından bu yana yürürlükte olan AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerekiyor. Mevcut ticari beklentileri karşılayamayan ve her geçen yıl Türk ekonomisi açısından dezavantajlı hale gelen gümrük birliğinin Ankara’nın talepleri doğrultusunda güncellenmesi, Türkiye’ye ve aralarında Almanya’nın da bulunduğu AB üyesi ülkelere fayda sağlayacaktır.
Nitekim Dünya Bankası’nın 2014 yılında hazırladığı raporda gümrük birliğinin güncellenmesi gerektiğine dikkat çekilmiş ve olası bir güncellemenin her iki tarafa da fayda sağlayacağı ifade edilmişti. Ancak Almanya’nın başını çektiği bir grup AB üyesi ülke, Türkiye ile ticaretteki avantajlı konumlarını kaybetmemek ve bu konuyu Türkiye’ye karşı siyasi bir “sopa” olarak kullanmaya devam etmek amacıyla gümrük birliğinin güncellenmesine engel oluyor. Bu nedenle gümrük birliği güncellenmeden Ankara-Berlin arasındaki ticarette ciddi ilerleme sağlanması mümkün görünmüyor.
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, 3 Mart 1924’te imzalanan Türkiye-Almanya Dostluk Antlaşması’nın 100. yıl dönümü dolayısıyla geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu. Almanya’nın Türkiye’ye bu tarihten sonra gerçekleştirdiği en üst düzey ziyaret olması nedeniyle temasları oldukça yoğundu. Başbakan Olaf Scholz’un Mart 2022’de Ankara ziyareti. Ayrıca yedi yıldır cumhurbaşkanı olarak görev yapan Steinmeier’in bu sıfatla ilk kez Türkiye’ye gelmesi nedeniyle üç günlük programı kamuoyunun yakından ilgisini çekti. her iki ülkenin.
Geriye dönüp baktığımızda, lider diplomasisinin iki ülke arasındaki sorunların çözümünde ve ikili ilişkilerin ilerletilmesinde etkili bir rol oynadığını görüyoruz. Lider diplomasisi çerçevesinde iki ülkenin devlet ve hükümet başkanları arasında doğrudan ve yüz yüze temaslar kurulduğundan, zirve toplantılarında ilişkilerdeki sorunların çözümü ve ilişkilerin geliştirilmesi için işbirliği yapılması yönünde kararlar alınıyor. Türk-Almanya ilişkilerinin siyasi gündemini şu anda meşgul eden ciddi bir kriz bulunmadığından Başkan Steinmeier, geçen haftaki ziyaretinde ağırlıklı olarak Türk-Almanya ilişkilerinin siyasi ve ekonomik olarak güçlendirilmesine yönelik temaslarda bulundu.
‘Döner diplomasisi’
Steinmeier’in ziyaretini ve Türk-Almanya ilişkilerinin seyrini değerlendirmeden önce, bu ziyaretin en ilginç olayı olan “döner meselesine” değinmek gerekiyor.
Başkan Steinmeier’in, yanında bir Türk döner şefi ve 60 kilo et döneri getirerek alışılmadık bir şekilde Türkiye’ye gidişi, kimilerine göre komik, kimilerine göre ise anlamsız bulundu. Ancak Steinmeier’in Almanya’da en çok tüketilen fast food ürünü olan ve Türklerle özdeşleştirilen “Alman döneri”ni getirmesi, Türkiye’ye ve Almanya’daki Türk diasporasına karşı bir iyi niyet beyanı olarak görülmelidir.
Şansölye Angela Merkel daha önce sık sık Türk dönercileri ziyaret ederek ve döner keserek Türk diasporası ile bağ kurmaya çalışmıştı. Steinmeier de Merkel gibi yaratıcı bir fikirle Türkiye’ye geldiğinde “döner diplomasisi”ne başvurmuş, Almanya’nın sadece Türkiye menşeli döneri benimsemediğini, Türk toplumunun da bu döneri vazgeçilmez bir unsur haline getirdiğini göstermeye çalışmıştı. Alman mutfağından. Nitekim kamuoyunun gösterdiği yakın ilgi ve yapılan haberler dikkate alındığında döner diplomasisinin Türkiye ve Almanya’da beklentilerin ötesinde bir etki yarattığı söylenebilir. Ayrıca Steinmeier’in döner diplomasisi, kamu diplomasisinin bir alt dalı olan gastro diplomasinin devletler arasındaki ilişkilerde oynayabileceği yapıcı rolün mükemmel bir örneğidir.
100 yıllık dostluk
Türk-Alman ilişkileri şüphesiz köklü bir tarihe sahiptir. Osmanlı ve Alman imparatorlukları arasında Birinci Dünya Savaşı öncesinde kurulan ve zamanla “silah kardeşliği” (Waffenbrüderschaft) olarak anılan güçlü bağlar, savaştan sonra da devam etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemine denk gelen 1924 yılında Dostluk Antlaşması’nın imzalanmasından bu yana, devletlerarası ilişkilerin doğası gereği iki ülke arasında zaman zaman siyasi gerginlikler ortaya çıkmıştır. Ancak bunların her biri ya taraflardan en az birinin yapıcı tutumu sayesinde aşılabildi ya da olağan süreç içinde gündemdeki yerini kaybetti. Geçen haftaki ziyaretinde Steinmeier, Türk-Alman dostluğunun Almanya için ne anlama geldiğini ifade ederek, “Almanya’nın hiçbir ülke ile Türkiye ile olduğu gibi dostane ilişkileri yoktur.”
İki ülke arasındaki ilişkileri şekillendiren asıl dönüm noktası 1960’lı yıllarda başladı. Gelişmekte olan Alman ekonomisinin yurtdışından artan işgücü talebini karşılamak amacıyla 30 Ekim 1961’de Türkiye ile Almanya arasında tarihi bir İşgücü Alım Anlaşması imzalandı. İlk yıllarda “nasılsa bir gün dönerler” gözüyle bakılan Türkler, beklentilerin aksine Almanya’da kalıcı olarak kaldılar ve geri dönmek bir yana, her açıdan Almanya’nın önemli bir parçası haline geldiler. Bugün sayıları 3,5 milyonu aşan farklı statüdeki Türkler, misafir işçi (Gastarbeiter) olarak gittikleri ama kalıcı olarak kaldıkları Almanya’nın o kadar önemli bir parçası haline gelmişler ki, yanlarına aldıkları döner bile Almanya’nın milli yemeği haline gelmiş. Bunlara referansla sembolik bir mesaj vermek üzere geçen hafta ziyaretine işçi göçünün simgesi Sirkeci Tren İstasyonu’na giderek başlayan Steinmeier, ardından Almanya’dan getirdiği döneri misafirlerine ikram etti.
Bu arada şunu da belirtmek isterim ki, “60 Yıl Sonra Türkiye-Almanya İlişkileri ve Almanya’daki Türkler” başlıklı derleme kitabımızda iki ülke arasındaki ilişkileri ve Türklerin Almanya’daki 60 yıllık serüvenini farklı boyutlarda ele almıştık. Geçtiğimiz yıl yayınladığımız “60 Yılının Ardından Türkiye-Almanya Ilişkileri ve Almanya’daki Türkler”), 1961 yılında imzalanan İşgücü Alım Sözleşmesine ilişkindir. 16 araştırmacının katkılarıyla hazırladığımız kitabımızda, ikili ilişkileri değerlendirdik. ilişkileri tarihsel, siyasi, ekonomik ve sosyal yönleriyle ayrıntılı olarak ele alıyor. Kapsamı itibarıyla alanında ilk olan 13 bölümlük kitabımız, konuya ilgi duyan araştırmacılar için başvuru kaynağı niteliğindedir.
Sorunlu alanlar
Türk-Alman ilişkilerinin siyasi boyutuna baktığımızda, ikili ilişkilerde terör ve güvenlik sorunlarının hâlâ yapısal sorunlar olduğunu görüyoruz. Almanya’nın, Türkiye’nin milli güvenliğine ve bütünlüğüne tehdit oluşturan PKK ve FETÖ’ye sınırları içerisinde geniş bir operasyon alanı sağlaması, 100 yıldır yürürlükte olan ittifak hukukuyla hiçbir şekilde bağdaşmaz. Almanya her ne kadar retorik olarak Türkiye’nin terörle mücadelesine destek verdiğini iddia etse de eylemlere baktığımızda her iki örgütün de personel alımı ve gelir elde etme konusunda Avrupa’da hâlâ Almanya’yı üs olarak kullandığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Steinmeier ile düzenlediği basın toplantısında bu konuya değinerek, “Almanya’dan terörle mücadelede daha fazla destek ve dayanışma bekliyoruz.”
Almanya’da Türklere yönelik bitmek bilmeyen ırkçı saldırılar da ikili ilişkilerdeki güncel sorunlar arasında yer alıyor. Geçmişte Türklere yönelik kanlı saldırıları herkes hatırlasa da, geçen Mart ayında Solingen’de Türklerin yaşadığı bir binanın kimliği belirlenemeyen ırkçılar tarafından kundaklanması sonucu 4 Türk hayatını kaybetmiş, 9 kişi de yaralanmıştı. Bu durum, Almanya’da ırkçılığın kurumsallaştığı, devlet ile ırkçı terör örgütleri arasındaki organik bağların belirginleştiği bir ortamda Türklerin can ve mal güvenliğinin sağlanamayacağını göstermektedir. Bu nedenle Almanya’nın artık Türklere yönelik devam eden ırkçı terörü sona erdirmek için somut adımlar atması gerekiyor.
Almanya’nın Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecindeki olumsuz rolü ikili ilişkilerde bir diğer sorunlu alan olmaya devam ediyor. Aslında Almanya, 1998-2005 yılları arasında görev yapan SPD üyesi Gerhard Schröder döneminde Türkiye’nin AB üyeliğine son derece olumlu bir tutum sergilemişti. Böylece Türkiye, ilk kez 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB’ye aday ülke olarak kabul edildi. 2005 yılında ise AB üyelik müzakerelerine başlayabildi. Bu süreçte görev alan sosyal demokrat Schröder yönetimi, oldukça yapıcı bir tutum benimseyerek, Türkiye’nin AB üyelik sürecini ilerletmek için yoğun diplomasi trafiğinin merkezinde yer aldı.
Schröder’in halefi muhafazakar demokrat Merkel ise görev süresi boyunca tam tersi bir duruş sergiledi ve Türkiye’nin AB üyeliğini engelleyen önde gelen isimlerden biri oldu. SPD’li Scholz liderliğindeki mevcut Alman hükümeti Merkel’in politikasını sürdürdüğü için Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci uzun süredir durmuş durumda. Steinmeier’in geçen haftaki ziyaretinde konuya ilişkin olumlu mesajlar vermemesi nedeniyle önümüzdeki dönemde de AB üyeliği Türk-Almanya ilişkilerindeki sorunlu alanlar arasında yer almaya devam edecek.
Ticaret, yatırımlar
Steinmeier’in İstanbul temasları sırasında Türk ve Alman yatırımcılarla buluşması, Almanya’nın iki ülke arasındaki ticaret hacmini ve her iki ülkeye yatırımlarını artırma isteğinin bir tezahürü olarak görülebilir. 2023 verilerine göre iki ülke arasındaki toplam ticaret hacminin 50 milyar dolara ulaştığını hemen vurgulamak gerekiyor. Aynı yılın verilerine göre Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında Almanya 21 milyar dolarla birinci, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise 28,6 milyar dolarla üçüncü sırada yer alıyor. Ayrıca şu anda Türkiye’de 8.000’den fazla Alman sermayeli şirket faaliyet gösteriyor.
Konuya Almanya açısından baktığımızda yine geçen yılın verilerine göre Türkiye, Almanya’nın en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında 14’üncü, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise 17’nci sırada yer alıyor. Bu verilerden daha dikkat çekici olan, bugün sayıları 80 bini aşan Almanya’daki Türk işletmelerinin, dün misafir olarak geldikleri Almanya’da yarım milyondan fazla kişiye istihdam sağlamasıdır. Dolayısıyla Almanya Türk ekonomisi için ne kadar önemliyse, Türkiye ve Almanya’daki Türkler de en az Alman ekonomisi kadar önemlidir. Bu açıdan Türk ve Alman ekonomileri arasında karşılıklı bağımlılık durumunu tartışabiliriz. Nitekim Steinmeier, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmede doğru bir yaklaşımla şu tespitte bulundu: “Türkiye ve Almanya her alanda birbirinin vazgeçilmezidir.”
İkili ticaret hacmi uzun yıllardır Almanya’nın lehine seyrediyor. Ancak son yıllarda Türkiye’nin Almanya’ya katma değeri yüksek ürün ihracatının artmasıyla bu fark kapandı. Nitekim Türkiye, 2010’lu yıllara kadar en fazla tekstil ürününü Almanya’ya ihraç ederken, bugün en fazla motor ve otomobil parçası ihraç ediyor. Almanya ise uzun yıllardır devam eden trende paralel olarak en fazla otomobili Türkiye’ye ihraç ediyor. Bu durum, Türkiye ekonomisinin Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) döneminde salt tekstil ve tarım ülkesi kimliğinden uzaklaşıp katma değeri yüksek teknolojik ürünler ihraç etme stratejisinin somut bir yansıması olarak görülebilir.
İki ülke arasındaki ticaret uzun yıllardır Almanya’nın lehine olmasına rağmen Türkiye için tek taraflı olarak Almanya’ya bağımlılıktan söz edemeyiz. Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı, Almanya’dan ithalatını tam olarak karşılayamasa da miktar açısından göz ardı edilebilecek düzeyde değil. Ayrıca geçen yıl itibarıyla ticaret dengesindeki fark 7,6 milyar dolara düştü. Dolayısıyla Almanya’nın ticaret dengesinde ezici bir üstünlüğü kesinlikle söz konusu olamaz. Almanya’nın her yıl dış ticaret fazlası veren ender ülkeler arasında yer aldığını ve gayri safi yurt içi hasıla değerlerine göre dünyanın en büyük beş ekonomisinden biri olduğunu hatırladığımızı varsayalım. Bu durumda ticaretteki dengesizliğin anormal sayılmaması gerekir.
Son olarak Erdoğan-Steinmeier görüşmesinde her iki lider de toplam ticaret hacminin artırılması yönünde ortak iradelerini açıkladı. Ancak iki ülke arasındaki ticarette ciddi ilerleme kaydedilebilmesi için 1996 yılından bu yana yürürlükte olan AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerekiyor. Mevcut ticari beklentileri karşılayamayan ve her geçen yıl Türk ekonomisi açısından dezavantajlı hale gelen gümrük birliğinin Ankara’nın talepleri doğrultusunda güncellenmesi, Türkiye’ye ve aralarında Almanya’nın da bulunduğu AB üyesi ülkelere fayda sağlayacaktır.
Nitekim Dünya Bankası’nın 2014 yılında hazırladığı raporda gümrük birliğinin güncellenmesi gerektiğine dikkat çekilmiş ve olası bir güncellemenin her iki tarafa da fayda sağlayacağı ifade edilmişti. Ancak Almanya’nın başını çektiği bir grup AB üyesi ülke, Türkiye ile ticaretteki avantajlı konumlarını kaybetmemek ve bu konuyu Türkiye’ye karşı siyasi bir “sopa” olarak kullanmaya devam etmek amacıyla gümrük birliğinin güncellenmesine engel oluyor. Bu nedenle gümrük birliği güncellenmeden Ankara-Berlin arasındaki ticarette ciddi ilerleme sağlanması mümkün görünmüyor.