7 Ekim’de gerçekleştirilen Mescid-i Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından, İsrail’e kara, deniz ve hava yoluyla roket saldırıları ve sızmalar da dahil olmak üzere çok yönlü sürpriz saldırı sonrasında, İsrail’in soykırımına maruz kalan Filistinliler, büyük bir direniş gösterdi. tarihe geçecek.
Ailelerinden en az bir şehit kaybetmelerine, evleri yıkılmasına ve su gibi en temel ihtiyaçlara bile erişimde zorluk yaşamalarına rağmen Filistinliler, başta Hamas olmak üzere Filistinli direniş gruplarına karşı en ufak bir olumsuz duruş sergilemediler.
Filistinli direniş gruplarının İsrail’le müzakerelerdeki onurlu duruşu, konumlarını sağlamlaştırdı. Devam eden müzakerelerin olumlu sonuçlandığı haberini ilk duyduğumda sevinmiştim. Sevincim, Filistinli kardeşlerimizin biraz nefes alabilmelerinin önemli olduğunu bilmekten kaynaklanıyordu. Bir an diyorum çünkü ateşkes uygulansaydı İsrail geçmişte olduğu gibi bu anlaşmanın şartlarını da yerine getirmeyecekti.
Ancak ateşkes yürürlüğe girmedi. Hamas’ın açıklamasından kısa bir süre sonra İsrail’in soykırımcı liderleri, “Hamas’ın ateşkes ilanını kabul etmesinin kendileri için bağlayıcı olmadığını, saldırılarına devam edeceklerini” açıkladılar.
Refah: Baskı, uluslararası sessizlik
İsrail, Refah sınırına yönelik saldırılarını sürdürdü. Ben bu yazımı hazırlarken sınır kapısı işgalci İsrail güçleri tarafından ele geçirilmişti. Büyük bayraklarla süslenmiş tanklarını sanki büyük bir askeri zafer kazanmışçasına geçit töreni yaptılar. Gazze’ye yapılan tüm insani yardımların kesilmesiyle Filistinlilere diz çöktüreceklerine inanan terör devletinin militanları İsrail güçleri, kutlamaları neşeli danslarla yaptı. Daha sonra küçücük bir alana sıkıştırdıkları 1,5 milyon sivile karadan ve havadan var güçleriyle saldırdılar. Bu, 7 Ekim’den bu yana defalarca gördüğümüz bir manzara: Baskıdan, katliamdan, çocukların ölümünden zevk alan bir barbar sürüsü ve uluslararası toplumun cesaretlendirdiği küstahlık.
Gazze’de soykırım yapmasına rağmen başta Batı ülkeleri olmak üzere aralıksız destek alan İsrail’in, akan kanı durdurmasını beklemek aşırı iyimserlik olur. Gerçekten de hepsi kilit konumdaki 12 ABD’li senatörün Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) üyelerini ve savcısı Karim Khan’ı tehdit ettiği bir dönemde yaşıyoruz.
ABD’nin dış politikasını şekillendiren bu Cumhuriyetçi senatörler, bir mektupta İsrail’in hedef alınmasının ABD egemenliğine yönelik bir tehdit olarak yorumlanacağını ve “çalışanlarına ve ortaklarına yaptırımlar uygulanacağını ve onların ve ailelerinin İsrail’den men edileceğini” ilan ettiler. Birleşik Devletler”
Bununla da yetinmeyip, “Uyarıldınız” diye biten mektupta, ICC üyelerinin ailelerinin bile ABD’den sınır dışı edileceğini belirterek, bu “uluslararası mafya düzeninin” en net resmini kendi elleriyle çizdiler.
İsrail’in soykırım yaparken güvendiği ABD, açık desteğiyle insanlıkla ilgili her şeyi yok etmeye kararlıdır. Başarılı olup olmayacağı bilinmiyor ama böyle devam ederse “uluslararası düzen” dediğimiz dünya düzeninin tüm anlamını yerle bir edeceği kesin.
Uyarıldın.