İsrail ile Filistin arasındaki çatışma onlarca yıldır devam eden karmaşık ve acı verici bir anlaşmazlıktır. Filistin’e yönelik saldırılar ve toplu katliamlar zaman zaman dünyanın gündemine gelse de, Siyonistlerin medya ve Batılı yönetimler üzerindeki tekeli bu vahşetleri her zaman dünyaya unutturmayı başarmıştır.
Ancak İsrail’in geçtiğimiz Ekim ayında Hamas’ın son saldırısıyla başlayan Gazze’ye yönelik soykırım politikası, tüm dünyada yankı bulmuş, insani değerlerin zayıfladığı bir dönemde vicdan ve adalet duygusunun yeniden sorgulanmasına neden olmuştur. İnsanlıktan yana olmak, onur ve şerefe sahip olmak, Filistin’e destek vermekle eş anlamlı hale geldi. ABD’nin İsrail’in Gazze’deki soykırımındaki suç ortaklığı, uluslararası toplum için her zamankinden daha açık bir şekilde görülüyor. İsrail’i desteklemek giderek daha acı verici ve pahalı hale geliyor.
İsrail’in hak ihlalleri, yerleşim politikaları
İsrail, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te onlarca yıldır yasadışı yerleşim birimleri inşa ediyor. Bu yerleşimler uluslararası hukukun ihlaliydi ve Filistin topraklarının zorla ele geçirilmesiyle sonuçlandı. Bu zaten Filistinlilerin yaşam alanını daraltıyor, sosyal ve ekonomik haklarını ihlal ediyor.
Gazze’ye yıllarca süren abluka, gıda, ilaç ve temel ihtiyaçların girişini kısıtlayan ve ekonomik faaliyetleri durma noktasına getiren İsrail, geçen yıl Hamas saldırısını bahane ederek korkunç bir katliam başlattı. Savaş yasalarına göre korunması gereken hastaneler, okullar ve sivil yerleşim alanları defalarca hedef alındı. Bu operasyonlarda binlerce sivil öldürüldü ve yaralandı. İsrail son olarak Refah’taki çadır kenti vurarak insanları tuzağa düşürdü ve başta çocuklar olmak üzere sivil halkın yanarak ölmesine neden oldu.
ABD’nin suç ortaklığı, diplomatik koruma
ABD, Gazze savaşı öncesinde İsrail’e her yıl milyarlarca dolarlık askeri ve ekonomik yardım sağlıyordu ve Gazze savaşı sırasında da İsrail’in acımasız askeri operasyonlarını ve yerleşim politikalarını finanse etmeye devam etti. ABD, uluslararası hukukun ihlallerine açıkça göz yumuyor.
Washington, her yıl BM’den rekor sayıda kınama kararı alan İsrail’i Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde koruyor ve yaptırım kararlarının alınmasını sürekli engelliyor. Bu durum bugüne kadar İsrail’in uluslararası hukuka aykırı eylemlerinin cezasız kalmasına yol açmıştır. ABD’nin bu tutumu, İsrail’in hak ihlallerini sürdürmesinde kritik rol oynadı.
Ancak bugün en şaşırtıcı protestolar, ABD’nin seçkin bürokrat ve teknokratlarının eğitim gördüğü ABD’deki seçkin üniversite ve kolejlerde yaşanıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) İsrail yönetimlerini mahkûm ediyor ve ABD’nin bugüne kadar büyük bir ustalıkla sürdürdüğü koruma kalkanını sürdürmenin maliyeti artık karşılanamaz ve dayanılmaz hale geliyor.
Medya ve manipüle edilmiş kamuoyu
ABD yönetimi, İsrail’in eylemlerini meşrulaştırmak ve Filistin direnişini terörizm olarak tanımlamak için medya aracılığıyla kamuoyunu manipüle ediyor. Yıllardır bu propaganda, uluslararası toplumun Filistin meselesine gerçekçi ve adil bir bakış açısı geliştirmesine engel oldu. Ancak post-modern dönemde sosyal medya, ana akım medya kanallarının yıllar süren büyük yatırım maliyetleri sonrasında geliştirdiği klasik kamuoyu oluşturma tekniklerini değersizleştiriyor ve tarihin çöplüğüne atıyor.
ABD’nin İsrail’in Filistin’e yönelik saldırganlığına verdiği desteğin sürdürülmesi giderek zorlaşıyor. Derinleşen krizin insani boyutlarının uluslararası toplumun dikkatinden kaçması imkansız hale geliyor. ABD’nin İsrail’e askeri ve ekonomik yardımı daha görünür hale geliyor ve medya ve kamuoyu manipülasyonları giderek etkisiz hale geliyor. Soykırım deşifre edilmiş, çatışmanın insanlık dışı boyutu insanlığın vicdanını rahatsız etmeye başlamıştır. İsrail için çok karanlık zamanlar yaklaşıyor.