Görünen o ki Batılı hükümetler, İsrail’in Filistin halkına yönelik ısrarlı saldırılarını durdurmak için herhangi bir adım atmamakta kararlı. Hem Batı’daki hem de Batılı olmayan devletlerdeki insanlar son birkaç aydır Batılı hükümetlerin politikalarını sorgulamaya devam ediyor. Batı’nın yakın zamana kadar insani değerleri ve küresel normları savunduğu göz önüne alındığında, bu, liberal değerleri koruma konusunda başarısız olmaya başlayan Batılı hükümetler açısından beklenmedik bir gelişme. Ne ABD ne de Avrupa Birliği Gazze’ye yönelik saldırıların durdurulması konusunda sesini yükseltmedi. Batı, Filistin halkının uzun zamandır çektiği acılar karşısında büyük ölçüde sessiz kaldı.
Tam tersine çoğu Batılı hükümet, kendi hükümetlerinin politikalarını protesto edenlere karşı sert önlemler almaya başladı. Çoğu Batılı hükümet, halkının en temel haklarını kısıtladı. İfade, konuşma ve gösteri özgürlüğüne kısıtlamalar getiriliyor. Pek çok Batı ülkesinde üniversite kampüsleri polis baskınlarına maruz kaldı. Ne öğrencilerin ne de sokaktaki insanların İsrail zulmünü protesto etmesine izin verilmiyor.
Batı’da hakim olan bu ilgisizlik ve liberal olmayan yaklaşım, er ya da geç Batı dünyasında ve uluslararası politikada ciddi siyasi ve toplumsal sorunlara yol açacaktır. Her şeyden önce Batılı ülkelerde liberal olmayan bakış açılarının artması sözde geleneksel Batı değerlerine zarar vermeye devam edecektir.
Batı’ya olan güven sarsılıyor
Bir kere Batılı hükümetler kendi halklarının güvenini kaybettiler. Batılı hükümetler sorumsuz politikaları nedeniyle kamuoyunun gözünde meşruiyetini kaybetmeye başladı. Ayrıca aşırı milliyetçi ve aşırı sağcı siyasi aktörlerin yükselişi, AB gibi Batılı çok taraflı platformların etkinliğini zayıflatacaktır. Dahası, liberal olmayan Batılı siyasi aktörler Batılı hükümetleri tek taraflı politikalar izlemeye zorlayacak, rakiplerini ve ortaklarını daha da ötekileştirecek.
İkincisi, Batılı olmayan hükümetler ve toplumlar, çoğu Batılı hükümetler tarafından getirilen mevcut küresel düzeni, uluslararası hukuk ilkelerini ve evrensel normları sorgulamaya başladı. Bölge devletleri, artan bölgesel ve küresel tehditler karşısında tek başına olduklarını çok iyi biliyorlar. Batılı olmayan hükümetler artık Batılı hükümetlere güvenmedikleri için ulusal güvenlikleri için mutlaka başka alternatifler bulmaya çalışacaklardır. Ortadoğu ülkeleri, Batılı hükümetlerin kendi ulusal güvenliklerine yönelik ihlallere kayıtsız kalacağının özellikle bilincindedir.
Üçüncüsü, Batılı devletlere olan güvenin kaybedilmesi, diğer küresel güçlerin Ortadoğu dahil olmak üzere bölgesel işlere ve meselelere müdahale etmesine yol açacaktır. Körfez monarşileri gibi Amerika’nın uzun süredir müttefiki olan ülkeler dahi, Rusya ve Çin dahil olmak üzere Batılı olmayan küresel güçlerle ilişkilerini geliştiriyor. Hatta genel olarak Batı karşıtı bir uluslararası örgüt olarak bilinen Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) diyalog ortağı olmaya bile karar verdiler. Benzer şekilde birçok bölge ülkesi, Batılı olmayan bir ekonomik ve siyasi blok olan BRICS’in tam üyesi oldu. İran ve Etiyopya’nın yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır da 2024 yılı başında üye oldu.
Batılı olmayan bu kurumların etkinliğinin, diğer şeylerin yanı sıra, Batılı ülkelerin sığ politikaları nedeniyle artmaya devam ettiği açıktır. Batılı devletler uluslararası kural ve normları ne kadar ihlal ederse, Batılı olmayan devlet ve kurumların etkisi de o kadar artıyor. Bir başka ifadeyle Batılı devletlerin pervasız politikaları, Batılı olmayan ülkeleri kendi ulusal güvenliklerine yönelik önlemler almaya ve Batılı olmayan güçlerle ilişkilerini geliştirmeye yöneltmiştir.
Tüm bu gelişmeler tüm bölgelerde silahlanma yarışının ve çatışmalı politikaların yoğunlaşmasına yol açacaktır. Bölge devletlerinin ulusal güvenliklerini sağlamaya yönelik çabaları, onları daha büyük güvenlik mekanizmaları oluşturmaya ve daha fazla silah almaya zorlayacaktır. ABD ve AB gibi Batılı güçlerin Ortadoğu’daki yıkıcı politikalarına son vermemeleri halinde dünya, küresel istikrarsızlığa katkıda bulunacak yeni bir jeopolitik fay hattıyla karşı karşıya kalacak. Genel olarak hem Batı hem de dünya yapım aşamasındadır. Bu noktada Batı’nın ve dünyanın hangi yöne gideceği belli değil. Ancak kesin olan bir şey var ki, dünyanın kaderi Batı’nın kaderiyle yakından bağlantılıdır. Öte yandan Batı’nın geleceği büyük ölçüde dünyanın Batılı olmayan kısmının geleceğine bağlı. Yani Batı ile dünyanın Batılı olmayan bölgeleri arasında çok yüksek düzeyde bir karşılıklı bağımlılık var.