İnternet teknolojilerinin (BT) ve sosyal medyanın hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldiği, bilginin ışık hızıyla küresel olarak yayılmasına olanak sağladığı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağ sadece bilgi çağı değil aynı zamanda göç çağıdır. Her yıl yüz milyonlarca insan seyahat etmek, okumak, çalışmak ve yaşamak için dünyanın dört bir yanına göç ediyor. Eş zamanlı olarak BT teknolojileri, her saniye yüz milyonlarca bağlantıyı kolaylaştırarak zihinlerin, ideolojilerin ve kelimelerin fiziksel harekete gerek kalmadan küresel seyahatine olanak tanıyor. İnternet, hem dünyanın farklı yerlerindeki insanları birbirine yakınlaştıran bir “küresel köy”ün iletişim kanalı, hem de asırlık bir iletişim dilinin üretildiği ortam görevi görüyor.
İnsanlık tarihinin en büyük kütüphanelerini geride bırakan bir bilgi havuzu olan internet, bir yandan da neredeyse sonsuz bilgi ağları üretmektedir. Diğer yandan bireyin bilgi çığının içinde iletişim kakofonisine hapsolmasında da rol oynuyor. Bilginin bu kadar kolay paylaşılabilmesi, küresel ölçekte eğitimi ve bilgi edinmeyi kolaylaştırırken, kültürel ve ideolojik istilayı da büyük bir tehlike haline getiriyor. İnsanlığın iletişim bilincinin ve iletişim okuryazarlığının bu kadar önemli olduğu bir yüzyıl görmediği söylenebilir. İnsanların bilgiye bu kadar kolay ulaşabildiği ancak doğruyu yanlıştan ayırmanın bu kadar zor olduğu bir çağ yaşanmadı diyebiliriz.
Günümüzde insanlık kaçınılmaz olarak bilgi teknolojileriyle iç içedir. Nisan 2024 itibarıyla dünya genelinde 5,44 milyar internet kullanıcısı bulunuyor ve bu da dünya nüfusunun %67,1’ini temsil ediyor. Bunlardan 5,07 milyar insan, yani dünya nüfusunun %62,6’sı sosyal medyada aktifti. İnsanlık özel ve kamusal yaşamında internet teknolojileri ve sosyal medyayla derinden bağ kurmuştur. Ne iş hayatı, ne ilişkiler, ne siyaset, ne de sosyal hayat bu bağdan kurtulamaz.
Bilgi teknolojilerinin yüksek yaygınlığı
Bu açıdan bakıldığında Türkiye dünyayla entegre olmuş bir ülke. Veriler, Türk toplumunun dünyaya ne kadar açık olduğunu ve yeni bilişim teknolojilerine ne kadar yatkın olduğunu gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hane halkı bilgi teknolojileri kullanım araştırması sonuçlarına göre, evde internet erişimi olan hanelerin oranı 2004 yılında yüzde 7 iken, bu oran 2023 yılında yüzde 95,5’e ulaştı. dizüstü bilgisayar, tablet ve dizüstü bilgisayar gibi taşınabilir bilgisayarlar ise %0,9’dan %45,2’ye yükseldi. Cep telefonu/akıllı telefon kullanılabilirlik oranı %53,7’den %99,7’ye çıktı.
Bu veriler Türk toplumunun yeni teknolojilere uyumunun yüksek olduğunu gösteriyor. Türklerin hemen hemen tüm sosyal medya uygulamalarını kullanmada dünyanın önde gelen milletlerinden biri olduğu göz önüne alındığında, Türk toplumunun internet teknolojilerinden ve anlık bilgiden veya elbette yanlış bilgiden ne kadar doğrudan etkilendiği daha da netleşiyor. Bu durum bir yandan Türk toplumunu dünyayla iletişim kurma fırsatlarıyla donatırken, diğer yandan onu manipülasyon ve yanlış bilgilendirme açısından savunmasız hale getiriyor.
İletişimin unsurları
İletişimin temeli konuşan kişi ile sözü anlayan kişi arasındaki akıştır. Sembolizm ve göstergebilim çağında ne olduğunuz kadar nasıl göründüğünüz de, verdiğiniz mesaj kadar karşınızdaki kişinin sizi ve mesajınızı nasıl algıladığı da önemlidir. İletişim sadece mesajla değil aynı zamanda mesajın aktığı ortamla da yakından ilgilidir. İletişim, yanlış anlaşılmak kadar yanlış anlamanın da kritik olduğu bir düzeydir. Bu bağlamda kimsenin yanlış anlaşılmayı umursamama lüksü yoktur.
Klasik medya ortamı her ne kadar gerçeğin inşa edildiği bir platform olsa da sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte kontrolsüz bilgi paylaşımının toplumları kimlik ve duygu açısından her zamankinden daha kırılgan hale getirdiği görülüyor. Cep telefonlarının ekranlarını sürekli kaydırma bağımlılığı insan özünün özgürleşmesine engel olurken, modern çağın nimetleri de insanı özgürleştirecek bir söylem için kullanılabilir.
“Söyleneni dinlemeyi, sonra en güzeline uymayı” emreden dinimiz İslam, bir yandan ilmi ve insanları dinlemeyi, bir yandan da hak ile hakkı birbirinden ayırabilecek bir hikmet kazanmamızı emretmektedir. diğer yandan yanlış. “Allah’a davet eden ve salih amellerde bulunandan daha güzel söz söyleyen kim olabilir?” ve “Ben barış içinde teslim olanlardanım” diyen âyet-i kerime, bir Müslümanın iletişim bağlamının nasıl olması gerektiğini de ortaya koymaktadır. Kelimenin en güzel şekli aynı zamanda dinimizin ve kültürümüzün de vazgeçilmez bir özelliğidir.
Türkiye’nin hakikat mücadelesi
Bilginin küreselleştiği, doğru ile yanlışın bulanıklaştığı küresel ortamda kara propaganda operasyonlarından en çok etkilenen ülkelerden birinin Türkiye olduğunu belirtmek gerekir. Aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren milletimizin Batılı ülkeler nezdindeki imajını iyileştirmeye çalışmak, yöneticiler için temel bir mesele olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yapılan siyasi hataların yanı sıra, yükselen güçlerin ve dünya kamuoyunun gözündeki “hasta adam” imajının yok edilememesinin de önemli bir etki yarattığını söylemek mümkündür. düşüşte. Yani kendimizi başkalarına doğru anlatmak, anlatmak tarihi yükümüz ve tarihi sorumluluğumuzdur.
Öyle görünüyor ki, küresel güç grupları ve Türk toplumunun düşmanı olan terör örgütleri, Türkiye’nin hem dış hem de iç politikadaki alternatif duruşlarını sindirememekte ve karalamaya çalışmaktadır. Türkiye’nin stratejik hedeflerine ulaşmasındaki en büyük gücü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın birçok ülke halkı üzerinde sahip olduğu “yumuşak güç” iken, en büyük engelin ise Türkiye’nin maruz kaldığı sistematik kara propaganda veya bilgi karartması olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Küresel İsrail lobisinin Türkiye’ye karşı ana güç odaklarından biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Türkiye’nin Filistin’in işgale karşı bağımsızlık ve varoluş mücadelesine verdiği destek ve bölgesinde alternatif oyun kurucu konumunun ülkeyi hedef tahtasına koyduğunu görüyoruz. İsrail lobisinin ABD başta olmak üzere küresel medya, iletişim ortamları ve Hollywood üzerindeki hakimiyeti Türkiye’nin imajının zayıflamasında önemli bir engel teşkil ediyor gibi görünüyor. İletişim tekelleri, bilginin yeniden üretildiği ve emperyalist güçlerin emellerine hizmet edecek şekilde anlamı yeniden yaratmanın bu küresel bağlamın temel unsuru olduğu bir düzlemde faaliyet göstermektedir.
Türkiye imajı: Milli mesele
Ancak Türkiye’nin dünyadaki imajının korunması ve güçlendirilmesi bir milli bağımsızlık meselesidir. Esas itibariyle bu mesele, partilerin ve siyasetçilerin ötesinde bir mesele olarak görülmeli ve günlük siyasetin propagandası olmaktan ziyade, Türkiye’nin bir bütün olarak doğru tasviri olarak görülmelidir. Türk milletinin 1000 yıldır Batı’ya doğru aktığını düşünürsek, Batı’nın iletişim teknolojileri alanında ürettiği büyük dönüşümün bizim ilgi alanımıza girmemesi mümkün değildir.
Son yıllarda bu alanda kaydedilen ilerleme oldukça önemlidir. Devletin uzmanlaşmış iletişim kurumları kurma ve daha geniş bir iletişim stratejisi benimseme hamlesi bir zihniyet devrimine işaret ediyor. Ayrıca Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun (TRT) özellikle TRT World aracılığıyla çok dilli yayın yapması ve Daily Sabah gibi girişimleri de küresel medyaya önemli katkılar sağlıyor. Ancak bu çabalar El Cezire, The New York Times, BBC ve CNN gibi yayın organlarında henüz başarıya ulaşamadı. Ayrıca akademik ve bilimsel çalışmalar açısından Türkiye’nin imajını doğru yansıtacak yeterli ve derinlemesine çalışmaların eksikliği söz konusudur. Ancak Anadolu insanının kendi imajını oluşturma çabası uzun ve zorlu bir süreçtir ve bu alanda atılan her adım hayati öneme sahiptir.
Kısacası hakikatin her gün yeniden üretildiği bir çağda yaşıyoruz; 8 milyar insan birbirleriyle tarihte hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde iletişim kuruyor ve aynı zamanda insanlar gerçeklerle yalanları kolaylıkla birleştirebilecek kadar izole edilmiş durumda. Bu çağın en önemli gündemlerinden biri, hakikatin iletişim kanallarını küresel güç merkezlerinin tekelinden kurtaracak, iyileri temsil edecek bir iletişim stratejisi oluşturmaktır. Bu bakımdan Türkiye, bir yandan kendisi hakkında yaratılan kötü algıları kırmak, diğer yandan da başta İslam coğrafyası olmak üzere dünya mazlumlarının sesi olmak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Türkiye’yi ve Türk toplumunu dünya önünde temsil etme çabası, bu toprakları güçlendirmenin yanı sıra mazlumların haklarını da güçlendirmeye hizmet eden kritik bir görevdir.