Daha önce 12 Nisan’da emeklilerle ilgili yazdığım yorum büyük ilgi görmüştü. Bu yazımda 16 milyondan fazla emeklinin ekonomik krizden orantısız bir şekilde etkilendiğini vurgulamış ve bunların 31 Mart yerel seçimlerinde kritik bir seçmen grubu olacaklarını öngörmüştüm. Tahminlerim doğru çıktı; Başta emekliler olmak üzere düşük gelirli kesimlerin protesto oy verme davranışı, tüm siyasi analistlerin de doğruladığı gibi, sonucu belirleyen unsur oldu. Seçime katılım oranı yüzde 10 civarında belirleyici bir düşüşle son 30 yılın en düşük seviyesine ulaşırken, oy kullananlar arasında emekliler ve dar gelirli kesimlerin protesto amaçlı oy kullandığı, böylece küçük muhafazakar partilerin güçlendiği ve muhalefet. Bu seçim, emeklilerin Türk siyasetinde önemli bir belirleyici güç haline geldiğini yadsınamaz bir şekilde gösterdi.
Peki emekliler neden ve nasıl Türkiye’nin kritik seçmen grubu haline geldi? Bunun ötesinde emeklilerin siyasi talepleri nelerdir ve bu taleplerin karşılanması veya karşılanmaması önümüzdeki on yıl Türk siyaseti için ne anlama gelir? Bu soruların yanıtlarını özetledim ve son yıllarda Türk emeklilerinin Türk siyasetinin belirleyicisi haline gelmesi olgusunun analizini daha ayrıntılı olarak ele aldım. Sunduğum tespitlerin Türk siyasetinin geleceğine dair önemli ışık tuttuğuna ve Türk siyaseti üzerine çalışan birçok analist tarafından referans alınacağına inanıyorum.
Türkiye’nin demografik dönüşümü
Emeklilerin önemli olmasının temel nedeni Türkiye’nin demografik bir dönüşümden geçiyor olmasıdır. Yakın zamana kadar genç nüfuslu bir ülke olarak kabul edilen ülke, 2023 yılı itibarıyla Birleşmiş Milletler kriterlerine göre yaşlanan nüfusla birlikte değişmeye başladı. 2023 yılında yaşlı nüfus, tarihin en yüksek seviyesi olan %10,1’e ulaşarak, yaklaşmakta olan yaşlanma krizinin sinyalini verdi. ve fırsat penceresinin daha da daralması.
Özellikle Türkiye’nin yıllık nüfus artışında 2023’te önemli bir düşüş yaşandı; 2022’de binde 7,1 olan büyüme oranı binde 1,1’e düştü. Bu, şu anda nüfus yenilenme eşiği olan 2,1’in altına düşen doğurganlık oranıyla birlikte rekor düzeyde düşük bir rakamı temsil ediyor. Medyan yaş 2007’de 27-29’dan 2023’te 33-35’e istikrarlı bir şekilde yükseldi; projeksiyonlar 2030’da 35,6’ya, 2040’ta 38,5’e, 2060’ta 42,3’e ve 2080’de 45,0’a çıkacağını gösteriyor ve bu sadece iyimser bir tahmin.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu istatistiklere ilişkin son açıklamasında, son durumu ülke için “varoluşsal bir tehdit” olarak nitelendirdi. “Nüfus yenilenme eşiği olan 2,1 seviyesinin (doğurganlık açısından) altındayız. Açıkçası bu Türkiye için varoluşsal bir tehdit; bu bir felaket” dedi.
“Bu tabloyu gördükçe sürekli aile başına 3 çocuk tavsiye ediyorduk. Ne yazık ki zaman tahminlerimizde bizi haklı çıkardı. En az 3 çocuk çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşıldı. Millet olarak en büyük gücümüz nüfustur, Önümüzdeki dönemde bu konularda daha kararlı olacağız” diye konuştu.
Kalkınma stratejilerinde geleneksel olarak genç nüfusuna güvenen Türkiye, yalnızca toplumsal değil, makroekonomik sonuçları da olacak dönüştürücü bir değişimden geçiyor. Bu demografik geçiş, geri dönüşü olmayan bir değişime doğru gidişin sinyalini veren kritik bir dönemece işaret ediyor. Paniğe gerek yok, çünkü bu, tüm gelişmiş ülkelerin yaşadığı bir değişimdi, ancak yalnızca hazırlıklı olmak şartıyla.
En büyük seçmen segmenti
Bunun siyasi sonuçları var. Türkiye seçim tarihinde bir ilk olarak, 2,1 milyona ulaşan yeni emekli emeklilerin sayısı, seçimde ilk kez oy kullanan 1,1 milyon genç sayısını geride bıraktı.
Bu açıdan bakıldığında günümüz Türkiye’sinde en önemli seçmen demografilerinden birini emekliler oluşturmaktadır. Ülkede şu anda yaklaşık 16,1 milyon emekli bulunuyor ve beklentiler bu sayının yıl sonuna kadar 16,5 milyona çıkacağını gösteriyor. 2023’teki son emeklilik revizyonuyla birlikte 2 milyon kişi daha erken yaşta emekli oluyor. Son reformun, önümüzdeki on yıl içinde 5 milyona kadar kişinin erken emekliliğini kolaylaştırması ve potansiyel olarak toplam emekli sayısını 2030’dan önce 20 milyona çıkarması bekleniyor. Bu rakam, gelecek için zil çalan ve çalması gereken çok sayıda Avrupa ülkesinin nüfusunu aşıyor. herhangi bir ülke.
Emekliler Türkiye’nin en büyük sosyal demografisi olma yolunda ilerliyor. 65 yaş ve üzeri yaşlıların oranı milenyum başında %6,7’den 2023’te %10,1’e (yaklaşık 9 milyon kişi) yükseldi. Buna karşılık, 15-24 yaş arası genç nüfusun toplam nüfus içindeki payı küçüldü. 2000’de %19 olan bu oran, 2023’te %14’ün altına (yaklaşık 12 milyon kişi) düşecek. Esas itibarıyla bu rakamlar, yaşlıların baskın bir seçmen bloğu olarak ortaya çıktığını ve bunun Türkiye’nin gelecekteki seçimleri açısından önemli siyasi sonuçlar doğuracağını ortaya koyuyor.
Satın alma krizinin gücü
Emeklilerin Türk siyaseti açısından kritik hale gelmesinin bir diğer önemli nedeni de son yıllarda satın alma krizinde gücün azalmasından en çok etkilenen kesimin kendileri olması. Döviz krizi ve ardından gelen enflasyon ortamı, emeklilerin satın alma gücünü önemli ölçüde azalttı. İşçiler ve kamu görevlileri, nispeten daha yüksek asgari ücret ve maaş artışlarıyla bütçelerini kısmen de olsa uyumlaştırma şansı yakalarken, emekliler bu arayı yakalama şansını yakalayamadı.
Bu açığın en belirgin göstergesi Kurban Bayramı olarak da bilinen yaklaşan Kurban Bayramı’nda görülecek. Türk emeklilerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bir yıl içinde iki dini bayram ikramiyesi ödeniyor. İki yıl önce bayram ikramiyesi 2.000 TL idi. O dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıkladığı küçükbaş hayvan kurban bedeli 2 bin 250 liraydı. Yani bir emekli, bayram ikramiyesi ile cüzi bir miktar ekleyerek kurbanlık hayvan alıp evine et getirebiliyordu.
Artık emeklilere bayram ikramiyesi tutarı 3.000 TL oldu. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıkladığı vekaleten küçükbaş hayvan kurbanının bedeli bu yıl 11 bin 750 TL oldu. Yani üç emekli bir araya gelip birleşseler bile tek başına küçük bir kurbanlık hayvan alamazlar. Bu da emekliliğin satın alma gücündeki gerçek düşüşün ne kadar yüksek olduğunu ortaya koyuyor. 2024 yılının Emekliler Yılı ilan edildiği bir ortamda bu dikkat çekicidir.
Hesabı kim ödeyecekti?
Türkiye, makroekonomik istikrarı yeniden tesis etmeyi amaçlayan iddialı bir mali ve parasal programdan geçmektedir. Ortodoks ekonomi politikalarına dönüş ve bütçe kontrolünün güçlendirilmesi programın ana temalarını oluşturuyor. Ancak toplumun korunmasız kesimlerinin de bir takım mekanizmalarla korunması gerekiyor. Emeklilerin alım gücünü artıracak tedbirlerin vakit kaybetmeden alınması gerekiyor. Emeklilerin tamamen ultra ortodoks ekonomi politikalarına kurban edilmesi durumunda seçmen olarak tercihlerinin daha da değişeceğini ve son dönemde de görüldüğü gibi Yeni Refah Partisi (YRP) gibi alternatif partilerin daha da güçleneceğini tahmin etmek yanlış olmaz. yerel seçimler. Finansal istikrar ve bütçe dengesi sağlanmaya çalışılırken, üst sınıflar servetlerinin tadını çıkarırken faturanın tamamını bu krizin sorumlusu olmayan emeklilere dayatmak, imkanlarının ötesinde fedakarlıklar beklemek doğru değil.
Türkiye’nin son yerel seçimlerinde siyaset biliminde sözde “boş potalar seçimleri kaybeder” kuralı, Türk siyasetinde yirmi yıldır ilk kez işe yaradı ve Türk siyasetinin geleceği açısından kritik bir dönemece dönüşme potansiyeli taşıyor. siyaset. “Boş çömlekler”, Türk siyasi söyleminde sıklıkla kullanılan ve Türkiye’nin başbakanı ve cumhurbaşkanı olarak görev yapan önde gelen Türk siyasetçi Süleyman Demirel’e atfedilen bir ifadedir. Bu ifade, seçmenler arasındaki hoşnutsuzluğu veya memnuniyetsizliği simgeleyen boş bir kabın önemli siyasi sonuçlara yol açabileceği fikrine gönderme yapıyor.
Bazı analistler, Türkiye’de dört yıldır seçim yapılmaması nedeniyle bütçe kontrolü amacıyla emeklilerin bir kenara bırakılabileceğini, bu adımın hükümet açısından sorun teşkil etmeyeceğini, zira bir sonraki genel seçimlerde enflasyonun düşmesinin beklendiğini savunuyor. Ancak bu analiz oldukça dar görüşlü. Emeklileri ultra ortodoks para politikalarının insafına bırakmak, iktidardaki Adalet Kalkınma Partisi (AK Parti) ile geniş seçmen kitleleri arasındaki “duygusal bağı” kırma potansiyeli taşıyor. Türk seçmeni mantıkla düşünüyor ama duygularıyla oy veriyor. Emeklilerin “yalnız bırakıldığı” hissedilirse bunun siyasi açıdan ciddi sonuçları olur.
Kalpleri ve ruhları kazanmak
Şu ana kadar emekliler Erdoğan’ın en sadık seçmen kitlesi oldu. Cumhurbaşkanının son yirmi yıldır emekli seçmenler üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu gerçeği, Türk siyasetinin belirleyici bir temasıdır. Araştırmalar AK Parti’nin oy oranının gençler arasında düşük olduğunu, yaşlılar ve emekliler arasında ise yüzde 60’ı aştığını gösteriyor. Erdoğan, sağlıktan bakım hizmetlerine, sosyal yardımlardan erken emeklilik politikalarına kadar pek çok konuda emeklileri ve yaşlıları koruyan düzenlemeleri hayata geçirdiği için bu böyle oldu.
Ancak 31 Mart yerel seçimlerinde pek çok emekli ya sandığa gitmeyi reddetti, bunu seçime katılım oranlarındaki yüksek düşüşte açıkça görüyoruz ya da daha küçük partilere protesto oyu kullandılar. Bu nedenle emeklilerin taleplerine yanıt vermek hükümet açısından kritik bir konudur. Aslında mesele, son 20 yılda AK Parti politikalarından büyük ölçüde yararlanan toplumun geniş kesimlerinin, özellikle de alt ve orta gelirli kesimlerin desteğini korumaktır. 2024 ve 2025’te emeklilerin bütçe imkanları elverdiği ölçüde güvence altına alınması sadece bir politika meselesi değil, Türk siyasetinin geleceği açısından belirleyici olacak bir konudur. Aksi takdirde emeklilerin son seçimde verdikleri kırmızı kartın çığa dönüşme potansiyeli var.
Türkiye’nin yaşlanan nüfusuyla birlikte politikacıların emeklilerin ve yaşlıların ihtiyaçlarını karşılama becerisi büyük ölçüde hayati hale geldi. Emekliler, makul bir yaşam standardı, öncelikli sağlık hizmetleri ve kaliteli sosyal bakıma erişim için yeterli emekli maaşı talep ediyor. Emeklilerin satın alma gücünde gerçek bir artış sağlanamadığı sürece kozmetik değişiklikler etkili olamaz. Bu çok yönlü zorluklara pratik ve kalıcı çözümler üretebilen ve bunları etkili bir şekilde iletebilen politikacılar avantajlı olacaktır. Bu konu herhangi bir politikacının göz ardı edemeyeceği kadar önemlidir, çünkü Türk emekliler önümüzdeki on yıl boyunca siyasi ortamda önemli bir oy bloğu olmaya devam edecek. Emeklilerin sorularına cevap vermemek ve onların Türk siyasetindeki belirleyici rollerini tespit edememek herhangi bir Türk siyasetçi için ciddi bir hata olacaktır.
Daha önce 12 Nisan’da emeklilerle ilgili yazdığım yorum büyük ilgi görmüştü. Bu yazımda 16 milyondan fazla emeklinin ekonomik krizden orantısız bir şekilde etkilendiğini vurgulamış ve bunların 31 Mart yerel seçimlerinde kritik bir seçmen grubu olacaklarını öngörmüştüm. Tahminlerim doğru çıktı; Başta emekliler olmak üzere düşük gelirli kesimlerin protesto oy verme davranışı, tüm siyasi analistlerin de doğruladığı gibi, sonucu belirleyen unsur oldu. Seçime katılım oranı yüzde 10 civarında belirleyici bir düşüşle son 30 yılın en düşük seviyesine ulaşırken, oy kullananlar arasında emekliler ve dar gelirli kesimlerin protesto amaçlı oy kullandığı, böylece küçük muhafazakar partilerin güçlendiği ve muhalefet. Bu seçim, emeklilerin Türk siyasetinde önemli bir belirleyici güç haline geldiğini yadsınamaz bir şekilde gösterdi.
Peki emekliler neden ve nasıl Türkiye’nin kritik seçmen grubu haline geldi? Bunun ötesinde emeklilerin siyasi talepleri nelerdir ve bu taleplerin karşılanması veya karşılanmaması önümüzdeki on yıl Türk siyaseti için ne anlama gelir? Bu soruların yanıtlarını özetledim ve son yıllarda Türk emeklilerinin Türk siyasetinin belirleyicisi haline gelmesi olgusunun analizini daha ayrıntılı olarak ele aldım. Sunduğum tespitlerin Türk siyasetinin geleceğine dair önemli ışık tuttuğuna ve Türk siyaseti üzerine çalışan birçok analist tarafından referans alınacağına inanıyorum.
Türkiye’nin demografik dönüşümü
Emeklilerin önemli olmasının temel nedeni Türkiye’nin demografik bir dönüşümden geçiyor olmasıdır. Yakın zamana kadar genç nüfuslu bir ülke olarak kabul edilen ülke, 2023 yılı itibarıyla Birleşmiş Milletler kriterlerine göre yaşlanan nüfusla birlikte değişmeye başladı. 2023 yılında yaşlı nüfus, tarihin en yüksek seviyesi olan %10,1’e ulaşarak, yaklaşmakta olan yaşlanma krizinin sinyalini verdi. ve fırsat penceresinin daha da daralması.
Özellikle Türkiye’nin yıllık nüfus artışında 2023’te önemli bir düşüş yaşandı; 2022’de binde 7,1 olan büyüme oranı binde 1,1’e düştü. Bu, şu anda nüfus yenilenme eşiği olan 2,1’in altına düşen doğurganlık oranıyla birlikte rekor düzeyde düşük bir rakamı temsil ediyor. Medyan yaş 2007’de 27-29’dan 2023’te 33-35’e istikrarlı bir şekilde yükseldi; projeksiyonlar 2030’da 35,6’ya, 2040’ta 38,5’e, 2060’ta 42,3’e ve 2080’de 45,0’a çıkacağını gösteriyor ve bu sadece iyimser bir tahmin.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu istatistiklere ilişkin son açıklamasında, son durumu ülke için “varoluşsal bir tehdit” olarak nitelendirdi. “Nüfus yenilenme eşiği olan 2,1 seviyesinin (doğurganlık açısından) altındayız. Açıkçası bu Türkiye için varoluşsal bir tehdit; bu bir felaket” dedi.
“Bu tabloyu gördükçe sürekli aile başına 3 çocuk tavsiye ediyorduk. Ne yazık ki zaman tahminlerimizde bizi haklı çıkardı. En az 3 çocuk çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşıldı. Millet olarak en büyük gücümüz nüfustur, Önümüzdeki dönemde bu konularda daha kararlı olacağız” diye konuştu.
Kalkınma stratejilerinde geleneksel olarak genç nüfusuna güvenen Türkiye, yalnızca toplumsal değil, makroekonomik sonuçları da olacak dönüştürücü bir değişimden geçiyor. Bu demografik geçiş, geri dönüşü olmayan bir değişime doğru gidişin sinyalini veren kritik bir dönemece işaret ediyor. Paniğe gerek yok, çünkü bu, tüm gelişmiş ülkelerin yaşadığı bir değişimdi, ancak yalnızca hazırlıklı olmak şartıyla.
En büyük seçmen segmenti
Bunun siyasi sonuçları var. Türkiye seçim tarihinde bir ilk olarak, 2,1 milyona ulaşan yeni emekli emeklilerin sayısı, seçimde ilk kez oy kullanan 1,1 milyon genç sayısını geride bıraktı.
Bu açıdan bakıldığında günümüz Türkiye’sinde en önemli seçmen demografilerinden birini emekliler oluşturmaktadır. Ülkede şu anda yaklaşık 16,1 milyon emekli bulunuyor ve beklentiler bu sayının yıl sonuna kadar 16,5 milyona çıkacağını gösteriyor. 2023’teki son emeklilik revizyonuyla birlikte 2 milyon kişi daha erken yaşta emekli oluyor. Son reformun, önümüzdeki on yıl içinde 5 milyona kadar kişinin erken emekliliğini kolaylaştırması ve potansiyel olarak toplam emekli sayısını 2030’dan önce 20 milyona çıkarması bekleniyor. Bu rakam, gelecek için zil çalan ve çalması gereken çok sayıda Avrupa ülkesinin nüfusunu aşıyor. herhangi bir ülke.
Emekliler Türkiye’nin en büyük sosyal demografisi olma yolunda ilerliyor. 65 yaş ve üzeri yaşlıların oranı milenyum başında %6,7’den 2023’te %10,1’e (yaklaşık 9 milyon kişi) yükseldi. Buna karşılık, 15-24 yaş arası genç nüfusun toplam nüfus içindeki payı küçüldü. 2000’de %19 olan bu oran, 2023’te %14’ün altına (yaklaşık 12 milyon kişi) düşecek. Esas itibarıyla bu rakamlar, yaşlıların baskın bir seçmen bloğu olarak ortaya çıktığını ve bunun Türkiye’nin gelecekteki seçimleri açısından önemli siyasi sonuçlar doğuracağını ortaya koyuyor.
Satın alma krizinin gücü
Emeklilerin Türk siyaseti açısından kritik hale gelmesinin bir diğer önemli nedeni de son yıllarda satın alma krizinde gücün azalmasından en çok etkilenen kesimin kendileri olması. Döviz krizi ve ardından gelen enflasyon ortamı, emeklilerin satın alma gücünü önemli ölçüde azalttı. İşçiler ve kamu görevlileri, nispeten daha yüksek asgari ücret ve maaş artışlarıyla bütçelerini kısmen de olsa uyumlaştırma şansı yakalarken, emekliler bu arayı yakalama şansını yakalayamadı.
Bu açığın en belirgin göstergesi Kurban Bayramı olarak da bilinen yaklaşan Kurban Bayramı’nda görülecek. Türk emeklilerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bir yıl içinde iki dini bayram ikramiyesi ödeniyor. İki yıl önce bayram ikramiyesi 2.000 TL idi. O dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıkladığı küçükbaş hayvan kurban bedeli 2 bin 250 liraydı. Yani bir emekli, bayram ikramiyesi ile cüzi bir miktar ekleyerek kurbanlık hayvan alıp evine et getirebiliyordu.
Artık emeklilere bayram ikramiyesi tutarı 3.000 TL oldu. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıkladığı vekaleten küçükbaş hayvan kurbanının bedeli bu yıl 11 bin 750 TL oldu. Yani üç emekli bir araya gelip birleşseler bile tek başına küçük bir kurbanlık hayvan alamazlar. Bu da emekliliğin satın alma gücündeki gerçek düşüşün ne kadar yüksek olduğunu ortaya koyuyor. 2024 yılının Emekliler Yılı ilan edildiği bir ortamda bu dikkat çekicidir.
Hesabı kim ödeyecekti?
Türkiye, makroekonomik istikrarı yeniden tesis etmeyi amaçlayan iddialı bir mali ve parasal programdan geçmektedir. Ortodoks ekonomi politikalarına dönüş ve bütçe kontrolünün güçlendirilmesi programın ana temalarını oluşturuyor. Ancak toplumun korunmasız kesimlerinin de bir takım mekanizmalarla korunması gerekiyor. Emeklilerin alım gücünü artıracak tedbirlerin vakit kaybetmeden alınması gerekiyor. Emeklilerin tamamen ultra ortodoks ekonomi politikalarına kurban edilmesi durumunda seçmen olarak tercihlerinin daha da değişeceğini ve son dönemde de görüldüğü gibi Yeni Refah Partisi (YRP) gibi alternatif partilerin daha da güçleneceğini tahmin etmek yanlış olmaz. yerel seçimler. Finansal istikrar ve bütçe dengesi sağlanmaya çalışılırken, üst sınıflar servetlerinin tadını çıkarırken faturanın tamamını bu krizin sorumlusu olmayan emeklilere dayatmak, imkanlarının ötesinde fedakarlıklar beklemek doğru değil.
Türkiye’nin son yerel seçimlerinde siyaset biliminde sözde “boş potalar seçimleri kaybeder” kuralı, Türk siyasetinde yirmi yıldır ilk kez işe yaradı ve Türk siyasetinin geleceği açısından kritik bir dönemece dönüşme potansiyeli taşıyor. siyaset. “Boş çömlekler”, Türk siyasi söyleminde sıklıkla kullanılan ve Türkiye’nin başbakanı ve cumhurbaşkanı olarak görev yapan önde gelen Türk siyasetçi Süleyman Demirel’e atfedilen bir ifadedir. Bu ifade, seçmenler arasındaki hoşnutsuzluğu veya memnuniyetsizliği simgeleyen boş bir kabın önemli siyasi sonuçlara yol açabileceği fikrine gönderme yapıyor.
Bazı analistler, Türkiye’de dört yıldır seçim yapılmaması nedeniyle bütçe kontrolü amacıyla emeklilerin bir kenara bırakılabileceğini, bu adımın hükümet açısından sorun teşkil etmeyeceğini, zira bir sonraki genel seçimlerde enflasyonun düşmesinin beklendiğini savunuyor. Ancak bu analiz oldukça dar görüşlü. Emeklileri ultra ortodoks para politikalarının insafına bırakmak, iktidardaki Adalet Kalkınma Partisi (AK Parti) ile geniş seçmen kitleleri arasındaki “duygusal bağı” kırma potansiyeli taşıyor. Türk seçmeni mantıkla düşünüyor ama duygularıyla oy veriyor. Emeklilerin “yalnız bırakıldığı” hissedilirse bunun siyasi açıdan ciddi sonuçları olur.
Kalpleri ve ruhları kazanmak
Şu ana kadar emekliler Erdoğan’ın en sadık seçmen kitlesi oldu. Cumhurbaşkanının son yirmi yıldır emekli seçmenler üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu gerçeği, Türk siyasetinin belirleyici bir temasıdır. Araştırmalar AK Parti’nin oy oranının gençler arasında düşük olduğunu, yaşlılar ve emekliler arasında ise yüzde 60’ı aştığını gösteriyor. Erdoğan, sağlıktan bakım hizmetlerine, sosyal yardımlardan erken emeklilik politikalarına kadar pek çok konuda emeklileri ve yaşlıları koruyan düzenlemeleri hayata geçirdiği için bu böyle oldu.
Ancak 31 Mart yerel seçimlerinde pek çok emekli ya sandığa gitmeyi reddetti, bunu seçime katılım oranlarındaki yüksek düşüşte açıkça görüyoruz ya da daha küçük partilere protesto oyu kullandılar. Bu nedenle emeklilerin taleplerine yanıt vermek hükümet açısından kritik bir konudur. Aslında mesele, son 20 yılda AK Parti politikalarından büyük ölçüde yararlanan toplumun geniş kesimlerinin, özellikle de alt ve orta gelirli kesimlerin desteğini korumaktır. 2024 ve 2025’te emeklilerin bütçe imkanları elverdiği ölçüde güvence altına alınması sadece bir politika meselesi değil, Türk siyasetinin geleceği açısından belirleyici olacak bir konudur. Aksi takdirde emeklilerin son seçimde verdikleri kırmızı kartın çığa dönüşme potansiyeli var.
Türkiye’nin yaşlanan nüfusuyla birlikte politikacıların emeklilerin ve yaşlıların ihtiyaçlarını karşılama becerisi büyük ölçüde hayati hale geldi. Emekliler, makul bir yaşam standardı, öncelikli sağlık hizmetleri ve kaliteli sosyal bakıma erişim için yeterli emekli maaşı talep ediyor. Emeklilerin satın alma gücünde gerçek bir artış sağlanamadığı sürece kozmetik değişiklikler etkili olamaz. Bu çok yönlü zorluklara pratik ve kalıcı çözümler üretebilen ve bunları etkili bir şekilde iletebilen politikacılar avantajlı olacaktır. Bu konu herhangi bir politikacının göz ardı edemeyeceği kadar önemlidir, çünkü Türk emekliler önümüzdeki on yıl boyunca siyasi ortamda önemli bir oy bloğu olmaya devam edecek. Emeklilerin sorularına cevap vermemek ve onların Türk siyasetindeki belirleyici rollerini tespit edememek herhangi bir Türk siyasetçi için ciddi bir hata olacaktır.