Batı dünyası son birkaç on yıldır derin bir siyasi ve sosyal kriz içinde. Batı, ekonomideki karşılaştırmalı üstünlüğünü kaybettikten sonra küresel meseleler üzerindeki kontrolünü de kaybetmeye başladı. Batı, 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla nihai zaferini ilan etse de, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra dünyanın Batılı olmayan bölgelerine karşı çatışmalı bir ilişki izlemeye başladı. Ardından 21. yüzyılın ilk on yılının sonunda yaşanan küresel ekonomik kriz Batı’yı kötü etkiledi. Pek çok Batılı ülke, Batılı olmayan ülkeler karşısında ekonomik nüfuzunu kaybetti. Birçok ülke stratejik özerkliğini artırmaya ve daha bağımsız dış politika izlemeye başladı.
Bütün bunlar küresel Batılı güçlerin dünyanın geri kalanına karşı daha tek taraflı ve müdahaleci bir politika izlemesine yol açtı. Ekim sonrası. 7 gelişme Batı’yı uluslararası düzenin hemen hemen tüm ilke, norm, kural ve prosedürlerini ihlal etmeye yöneltti.
Batı, bir zamanlar Batılı küresel güçlerin kurduğu uluslararası kuruluşların koyduğu tüm kırmızı çizgileri aştı. Bir anlamda Batılı hükümetler İsrail zulmü uğruna kendi değer ve ilkelerini feda etmiş durumdalar. İsrail, Filistin’de sürekli insani suçlar ve savaş suçları işliyor; Bunun bedelini Batılı hükümetler ve halklar ödüyor. Yakından bakıldığında İsrail’in saldırgan politikalarının Batı’ya çok pahalıya mal olduğu görülüyor.
Batı’da rasyonelliğin gerilemesi
Her şeyden önce Batı rasyonalitesini kaybetmiştir. Batılı ülkeler radikal ve sığ kişilikler tarafından kontrol ediliyor. Batılı halklar kötü, çirkin ve daha kötü arasında seçim yapmaya başladı. İyi, Batı’daki azınlığı temsil ediyor. Günümüzde aşırı sağcı siyasi aktörler, yalnızca Kıta Avrupası’nda değil, Anglo-Sakson ülkelerinde de ana akım siyasi caddelere hakim durumda. Avrupa Parlamentosu’nun son seçimleri Batı siyasetinin mevcut yönelimini açıkça ortaya koydu. Benzer şekilde, Amerika Birleşik Devletleri’nde iki yaşlı adam arasındaki mevcut seçim kampanyası, dünyanın en güçlü eyaleti için çıkmaza işaret ediyor.
İkincisi, Batı dünyası ahlaki üstünlüğünü kaybetmiştir. Bir zamanlar Batılı olmayan ülkelerden uluslararası ilke ve düzene uymalarını isterdi. Ne yazık ki günümüzde artık evrensel insani değerleri temsil edemiyor. Batılı hükümetler uluslararası hukukun pek çok temel norm ve ilkesini ihlal etmekle kalmayıp, aynı zamanda iç politikadaki özgürlük alanlarını da daraltıyorlar. Örneğin Batılı hükümetler İsrail’e karşı her türlü protestoyu bastırıyor. Batı, ifade özgürlüğünü, basın/medya özgürlüğünü ve akademik özgürlüğü kısıtlayarak otoriter bir dönemeç yaşıyor.
Üçüncüsü, Batı güvenilirliğini kaybetmiştir. Batılı olmayan halklar artık Batı’ya güvenmiyor. Özellikle Filistin-İsrail sorunu, Batı’nın dünya siyasetinde uzun süredir devam eden ikiyüzlülüğünü ortaya koydu. Örneğin Ukrayna’da sivillerin öldürülmesine karşı çıkan Batılı yönetimler, Filistin’de devam eden soykırıma karşı ısrarla sessiz kalıyor. Batılı olmayan dünya, Batı’nın sömürgeciliği geçmişte bıraktığını düşünüyordu.
Artık sömürgeciliğin hala canlı olduğunu ve Batı siyasetini etkilemeye devam ettiğini görüyorlar. Bu nedenle Batı dışı dünya, Batılı hükümetlerin tek taraflı ve müdahaleci politikalarına karşı önlem almaya çalışmaktadır. Bu eğilimin bir göstergesi olarak Batılı olmayan uluslararası kuruluşların parçası olmak isteyen devletlerin sayısını görmek mümkündür. Örneğin, aralarında Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika, İran, Suudi Arabistan, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de bulunduğu 20’den fazla ülke halihazırda BRICS’e üye olmak için başvuruda bulundu ve niyetlerini beyan etti.
Batı toplumsal bölünmesi
Son olarak Batı toplumları iki kutuplaştırıcı kampa derinlemesine bölünmüş durumda. Bir taraf İsrail’in masum Filistinlilere yönelik zulmünü sürdürmesi için koşulsuz destek sağlarken, diğer taraf ise kendi hükümetlerini Gazze’de devam eden soykırıma verdikleri destekten dolayı eleştiriyor. Batı dünyası son yıllarda böyle bir siyasi kutuplaşmaya hiç tanık olmadı. Batılı hükümetlerin toplumlarını hem iç hem de dış bağlamlarda insan haklarına saygı duymaya ikna etmeleri imkansız hale geldi. Batının resmi anlatısı tamamen çöktü. Batılıların büyük bir kısmı son gelişmeleri Batılı olmayan platformlardan öğrenmeye çalışıyor. Bu başlı başına Batı hiyerarşik düşüncesinin bir başarısızlığıdır.
Çoğu Batı ülkesinde artan göçmen yüzdesi göz önüne alındığında, bunların hepsi yakın gelecekte ciddi siyasi ve sosyal zorluklarla karşı karşıya kalacak. İster çok kültürlü yeni bir sosyal ve politik düzen başlatmak, ister “öteki” olarak kabul edilen herkesi ötekileştiren otoriter rejimlere geri dönmek olsun, bu yeni zorlukların üstesinden gelmeye çalışacaklar.
Batılı hükümetlerin ve diğer siyasi aktörlerin, Batılı hükümetleri ve insanları rehin alan, süregelen irrasyonel politikalara ne kadar direnebileceklerini bekleyip göreceğiz. Güç siyasetinin devamı için ne kadar bedel ödenmesi gerekiyor? Sırbistan’dan Alexander Vucic gibi Batılı yetkililer bile önümüzdeki birkaç ay içinde sistemik bir patlamanın yaşanmasını bekliyor. Çoğu gözlemci ve uluslararası ilişkiler öğrencisi, yakın gelecekte dünya için karanlık günler bekliyor. Devletler ve milletler arasındaki yoğun karşılıklı bağımlılık göz önüne alındığında, yeni bir sistemsel savaş tüm milletler için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Dünya barışçıl bir geleceği ve dolayısıyla rasyonel politikacıları hak ediyor.