Türkiye son yirmi yılda önemli sosyal politika reformlarından geçti. 2000’li yılların başında sınırlı bir Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı sistemiyle başlayan Türk Refah Devleti, hizmet kapsamı ve bütçe tahsisi konusunda önemli ilerlemeler kaydetti. Sosyal güvenlik kapsamı 2000’de yüzde 67’den 2023’te nüfusun yüzde 99’unun üzerine çıktı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre sosyal harcamaların gayri safi yurt içi hasılaya (GSYİH) oranı 1999’da %5,7’den 2019’da %12,43’e yükseldi. Benzer şekilde emeklilik harcamalarının GSYH’ye oranı da arttı 1999’da %0,899’dan 2019’da %7,545’e. Bu istatistikler sadece rakamları temsil etmiyor, aynı zamanda topluma yapılan yüz milyarlarca dolarlık önemli sosyal yatırımları da yansıtıyor.
Önemli yapısal dönüşümler de gerçekleştirildi. 2003 yılında hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Reformu ve 2012 yılında hayata geçirilen Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemi, sağlık hizmetlerinin temellerini güçlendirmiş ve ülke genelinde hizmet altyapısı tamamen yenilenmiştir. Aynı şekilde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kurulması ve kapsamlı sosyal hizmet ve sosyal yardım programlarının hayata geçirilmesiyle birlikte toplumun geniş kesimlerinin yararlandığı refah uygulamaları da çeşitlenmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin son 20 yılı sosyal politikada sessiz devrimlerle geçti.
Bu dönüşüm içerisinde sosyal güvenlik sisteminin özel olarak ele alınması gerekmektedir. Bismarck’ın kullandığın kadar öde sosyal sigorta modeli üzerine inşa edilen Türk sosyal güvenlik sistemi, 1990’ların sonuna gelindiğinde mali ve idari açıdan çökmek üzereydi. Sistem, düşük hizmet kalitesi ve sınırlı kapsamın yanı sıra ekonomik olarak sürdürülemez bir yapıya dönüşmüştü. 2008 Sosyal Güvenlik Reformu ile kapsamlı yasal ve idari değişikliklerle sistem sürdürülebilir bir dengeye kavuşturulmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) kurulmasıyla parçalanmış sosyal güvenlik yönetimleri tek çatı altında toplandı.
Ciddi çatışmalarla karşı karşıyayız
Ancak bu dönüşümler kendi zorluklarını da beraberinde getirdi. Son 20 yılda bu kadar kritik dönüşümler yaşansa da ne yazık ki son yıllarda ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Şu anda Türk sosyal güvenlik sistemi ciddi çatışmalarla sınanıyor ve idari ve mali zorlukların ilerlediğinin güçlü sinyallerini veriyor.
Esas itibarıyla sosyal güvenlik sistemlerinin özel şirket olmaması nedeniyle kar elde etmesi beklenmemektedir. Amaç sosyal transferler yoluyla düşük gelirli kesimleri desteklemek, yani makul bir açık yaratması kabul edilebilir; yani topladığı gelirleri ihtiyaç sahiplerine sosyal transferlere dönüştürüyor. Ancak bütçe açığında sürdürülebilir bir dengenin sağlanması önemli. Bunun için ya giderlerinizi azaltmanız ya da gelirlerinizi artırmanız gerekiyor.
Ancak SGK’nın 2023 ve 2024 bütçe dengesine baktığımızda bu dengenin endişe verici derecede bozulduğunu görüyoruz. Son üç yılda yaşanan döviz krizi, genel devlet bütçe dengesini bozduğu gibi sosyal güvenlik bütçesine de zarar verdi.
Bütçe sürdürülebilirliğinin yeniden tesis edilmesi
Türk sosyal güvenlik sistemine ilişkin temel kaygılardan biri emeklilik bütçesinin sürdürülebilirliğine ilişkin şüphelerdir. 2023 yılında yapılan emeklilik revizyonu, emeklilik bütçesinin sürdürülebilirliğini kalıcı olarak sarstı. EYT grubu olarak da bilinen “emeklilik yaşı sınırı nedeniyle sıkıntı çekenler”e yönelik reform, kısa vadede çoğu 40’lı yaşlarında olmak üzere 2,5 milyon, 10 yıl içinde ise yaklaşık 5 milyon kişinin erken emekli olmasıyla sonuçlandı.
Sosyal güvenlikte çalışan ve dolayısıyla katkı sağlayan kişiye “aktif”, emekli olup dolayısıyla sosyal yardım alan kişiye ise “pasif” adı verilmektedir. İdeal durumda her dört aktif çalışana bir pasif katılımcının olması beklenirken, sosyal sigortanın anavatanı Almanya’da bile bu oran 2,6’dır (18 milyon emekliye 46 milyon çalışan). Geçen yılki emeklilik revizyonunun ardından Türkiye’de aktif/pasif oranı 1,6’ya düştü (16,1 milyon emekliye karşılık 25 milyon katkı). Bu sürdürülemez.
Ayrıca bağımlılık oranının yüksek olması da bir diğer önemli sorundur. Bir emeklilik planının (pasif veya aktif) bir üyesine mali açıdan bağımlı olan kişilere bağımlı kişiler denir. Türkiye’de bağımlılık oranı şu anda çok yüksek. 2023 yılı itibarıyla 85 milyonluk toplam nüfusun 34 milyonu bağımlıdır. Yani esasen 25 milyon kişi çalışıyor ve prim ödüyor, geri kalanı faydalanıyor.
Reform 2.0 bir zorunluluktur
Sistemin finansal sürdürülebilirlik sorunlarının yanı sıra yapısal sorunları da var. Aslında sorun bütçe meselesi olmaktan çok daha derin. Kayıt dışı istihdam, düşük hizmet kalitesi, gereksiz sağlık hizmeti kullanımı gibi yapısal sorunlar önemli sorunlar olarak öne çıkıyor. Aynı şekilde 2008 Reformu sonrasında zirveye çıkan sosyal güvenlik hizmetlerinde de vatandaş memnuniyet oranlarının artırılması kritik önem taşıyor.
Bu bağlamda, Sosyal Güvenlik Reformu 2008’in ikinci aşaması kaçınılmaz ve acilen gerçekleştirilmelidir. Türk Sosyal Güvenlik Reformu 2.0’ın temel kodları aşağıdaki gibi olmalıdır:
Türkiye’de 2030 yılına kadar 20 milyon emekli olabilir. Emeklilerin istihdama katılım oranı oldukça düşük (%20). Aynı şekilde kadınların işgücüne katılımı da %34 ile son derece düşüktür. Reform 2.0 kapsamında etkinleştirme politikaları uygulanmalı, kadınlar ve emekliler çalışmaya teşvik edilmeli, bağımlılık azaltılmalı ve 10 yıllık bir planla çalışan nüfus 25 milyondan 40 milyona çıkarılmalıdır.
SGK’nın prim tahsilat oranı oldukça makul, %85 civarında. Ancak mevcut durumda bile SGK’nın 440 milyar TL (13,40 milyar $) tutarında tahsil edilmemiş alacağı bulunuyor. Serbest meslek sahibi kişilerden prim tahsilat oranı ise %50 civarındadır. SGK’nın tahsilat ve icra birimleri güçlendirilmeli, toplanan tutar üzerinden ödül verilmesi uygulamasına geçilmeli, prim borçları yakından takip edilmelidir.
Çalışma hayatının denetim sistemi oldukça karmaşık ve düzensizdir. Kapsamlı bir denetim reformu yapılmalı, denetim ve teftiş birimleri birleştirilerek etkin hale getirilmelidir. Denetimlerde etkinliğin artırılmasıyla şu anda yüzde 25 olan kayıt dışı istihdam oranının 10 yıl içinde yüzde 10-14’e düşürülmesi gerekiyor. Özellikle tarımsal istihdamdaki kayıt dışılığın %80’inin ele alınması gerekmektedir. Bu adımlar kritik çünkü kayıt dışı istihdam oranındaki her puanlık düşüş, SGK’ya yıllık 20 milyar TL ek gelir anlamına geliyor.
Uygulamadaki temel sorunlardan biri işçi ücretlerinin SGK’ya düşük düzeyde bildirilmesi ve prim kaybıdır. Kaba kayıt dışılık oranı azalmış olsa da çalışan ücretlerinin eksik bildirilme oranı neredeyse %80’dir. Ücretleri eksik bildirilenler tam olarak bildirilseydi SGK’nın açığı anında kapatılırdı.
Türk nüfusu hızla yaşlanıyor. On yıllık bir fırsat penceresi daralıyor. On yılda yaklaşık 10 milyar dolara yakın bir finansman kaynağına ulaşmak, tüm toplumu kapsayan zorunlu ve prime dayalı uzun vadeli bakım sigortası sisteminin hayata geçirilmesiyle mümkün.
Kayıtlı olarak çalışmaya devam etmenin emeklilere hiçbir faydası yoktur. İşçilere ve bağımsız çalışanlara, sisteme daha fazla katkı sağlamaları nedeniyle maddi avantajlar sağlanmalı, kayıtlı çalışan olmanın ve yüksek prim ödemenin ödüllendirilmesi sağlanmalıdır.
Emekli maaşlarının asgari yaşam standardını sağlayabilmesi için emekli maaşı güncelleme ve hesaplama sisteminin değiştirilmesi, ödenen primler ile alınan maaşlar arasındaki kullandıkça öde bağlantısının yeniden kurulması gerekmektedir.
Sosyal güvenlik bilincinin ilkokuldan başlayarak toplumun her kesimine öğretilmesi gerekiyor. 2008 reformunda olduğu gibi vatandaşları bilinçlendirecek yeni bir söylem ve gündem geliştirilmelidir.
Yaklaşık 33.000 SGK personeli tükenmişlik sendromu yaşıyor. Büyük reformlar personeli ikna etmeden başarılı olamaz. 2008 reformunda olduğu gibi SGK personelinin yeniden mutlu edilmesi, motive edilmesi, mali ve idari durumlarının iyileştirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin mevcut makroekonomik dengede yakacak tek kuruş parası yok. İstenilen sonuçları vermeyen ve işsizliği azaltmayan etkisiz parasal teşvikler iptal edilmelidir. Tahminlere göre Türkiye son 10 yılda ekonomiye 200 milyar Riyanın üzerinde teşvik sağladı. Ancak çok az sayıda maliyet-etkinlik analizi yapılmaktadır. Teşvikler yalnızca döviz kazandırıcı ihracat yapan sektörlere, Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımlarına tahsis edilmelidir.
Türkiye’nin kamu sağlık harcamaları çok yüksektir. SGK’nın 2023 sağlık harcamaları 544 milyar TL seviyesindedir. Bu rakamın 2024’te 815 milyar TL olması öngörülmesine rağmen enflasyonist etkiler nedeniyle kolayca 1 trilyon TL’yi aşması beklenmektedir. Gereksiz kullanım yüksektir; her vatandaş yılda ortalama sekiz kez bir hekime gitmektedir. Sağlık hizmeti finansmanında verimlilik-etkinlik analizi esas alınmalıdır. Sağlık hizmeti sunumunda sevk zinciri sıkı bir şekilde uygulanmalıdır.
Kişinin kronik hasta olabilmesi için SGK’nın koruyucu, önleyici ve sağlığı geliştirici politikaları desteklemesi gerekmektedir. Birini sağlıklı tutmanın maliyeti, tedavi maliyetinin çok küçük bir kısmıdır. SGK, Türk toplumunu sağlıklı olmaya teşvik etmeli ve koruyucu sağlık modeline geçmelidir. Diyabet ve kanser gibi kronik hastalıkların kaynağında azaltılması, sağlık bütçesinin uzun vadeli bir vizyonla (yani 10 yılda kaç kanser hastasının olacağının öngörülmesiyle) planlanması gerekiyor.
SGK, Türkiye’nin en büyük büyük veri sistemlerinden birine sahiptir. Milli zenginlik olarak değerlendirilmeyi hak eden veriler işte bunlardır. Her ilde kaç kişinin diyabet hastası olduğu gibi Türk nüfusuna ilişkin en kritik veriler SGK veri tabanlarında yer alıyor. SGK’nın 1990’lı yılların teknolojisi üzerine inşa edilen BT altyapısı tamamen yenilenmeli, yapay zeka tabanlı denetim, risk analizi ve öğrenme sistemleri tasarlanmalıdır. Kamunun özellikle stratejik planlama sırasında SGK’nın Büyük Verilerinden faydalanması gerekmektedir.
Türkiye’de temel sorunları inceleyen sosyal güvenlik araştırmaları oldukça azdır. Türk sosyal güvenlik sistemini bilimsel olarak inceleyecek enstitüler kurulmalıdır. Gerontoloji, Emek 4.0, Z kuşağının çalışma alışkanlıkları gibi alanlarda uzmanlaşmış çalışmalar desteklenmelidir.
Yukarıda bahsettiklerim aslında Türk sosyal güvenlik sisteminin temel sorunlarının çok kısa bir analizidir. Tam liste bu sayfanın içeriğine sığmayacak kadar uzun. Bütün bunlar bir günden diğerine uygulanabilecek politikalar olmasa da bu yapısal sorunların çözümüne yönelik adımların ivedilikle atılması zorunludur. Dönüşümün kapsamlı ve koordineli bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için 2008 Reformu’nun ikinci aşaması olarak reform olarak yapılması gerekmektedir. Aslında mali açıdan sürdürülebilir, idari açıdan etkin, hizmet kalitesi ve kullanıcı memnuniyeti yüksek bir sosyal güvenlik sistemi Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ilgilendiren bir konudur.
Türkiye son yirmi yılda önemli sosyal politika reformlarından geçti. 2000’li yılların başında sınırlı bir Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı sistemiyle başlayan Türk Refah Devleti, hizmet kapsamı ve bütçe tahsisi konusunda önemli ilerlemeler kaydetti. Sosyal güvenlik kapsamı 2000’de yüzde 67’den 2023’te nüfusun yüzde 99’unun üzerine çıktı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre sosyal harcamaların gayri safi yurt içi hasılaya (GSYİH) oranı 1999’da %5,7’den 2019’da %12,43’e yükseldi. Benzer şekilde emeklilik harcamalarının GSYH’ye oranı da arttı 1999’da %0,899’dan 2019’da %7,545’e. Bu istatistikler sadece rakamları temsil etmiyor, aynı zamanda topluma yapılan yüz milyarlarca dolarlık önemli sosyal yatırımları da yansıtıyor.
Önemli yapısal dönüşümler de gerçekleştirildi. 2003 yılında hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Reformu ve 2012 yılında hayata geçirilen Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemi, sağlık hizmetlerinin temellerini güçlendirmiş ve ülke genelinde hizmet altyapısı tamamen yenilenmiştir. Aynı şekilde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kurulması ve kapsamlı sosyal hizmet ve sosyal yardım programlarının hayata geçirilmesiyle birlikte toplumun geniş kesimlerinin yararlandığı refah uygulamaları da çeşitlenmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin son 20 yılı sosyal politikada sessiz devrimlerle geçti.
Bu dönüşüm içerisinde sosyal güvenlik sisteminin özel olarak ele alınması gerekmektedir. Bismarck’ın kullandığın kadar öde sosyal sigorta modeli üzerine inşa edilen Türk sosyal güvenlik sistemi, 1990’ların sonuna gelindiğinde mali ve idari açıdan çökmek üzereydi. Sistem, düşük hizmet kalitesi ve sınırlı kapsamın yanı sıra ekonomik olarak sürdürülemez bir yapıya dönüşmüştü. 2008 Sosyal Güvenlik Reformu ile kapsamlı yasal ve idari değişikliklerle sistem sürdürülebilir bir dengeye kavuşturulmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) kurulmasıyla parçalanmış sosyal güvenlik yönetimleri tek çatı altında toplandı.
Ciddi çatışmalarla karşı karşıyayız
Ancak bu dönüşümler kendi zorluklarını da beraberinde getirdi. Son 20 yılda bu kadar kritik dönüşümler yaşansa da ne yazık ki son yıllarda ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Şu anda Türk sosyal güvenlik sistemi ciddi çatışmalarla sınanıyor ve idari ve mali zorlukların ilerlediğinin güçlü sinyallerini veriyor.
Esas itibarıyla sosyal güvenlik sistemlerinin özel şirket olmaması nedeniyle kar elde etmesi beklenmemektedir. Amaç sosyal transferler yoluyla düşük gelirli kesimleri desteklemek, yani makul bir açık yaratması kabul edilebilir; yani topladığı gelirleri ihtiyaç sahiplerine sosyal transferlere dönüştürüyor. Ancak bütçe açığında sürdürülebilir bir dengenin sağlanması önemli. Bunun için ya giderlerinizi azaltmanız ya da gelirlerinizi artırmanız gerekiyor.
Ancak SGK’nın 2023 ve 2024 bütçe dengesine baktığımızda bu dengenin endişe verici derecede bozulduğunu görüyoruz. Son üç yılda yaşanan döviz krizi, genel devlet bütçe dengesini bozduğu gibi sosyal güvenlik bütçesine de zarar verdi.
Bütçe sürdürülebilirliğinin yeniden tesis edilmesi
Türk sosyal güvenlik sistemine ilişkin temel kaygılardan biri emeklilik bütçesinin sürdürülebilirliğine ilişkin şüphelerdir. 2023 yılında yapılan emeklilik revizyonu, emeklilik bütçesinin sürdürülebilirliğini kalıcı olarak sarstı. EYT grubu olarak da bilinen “emeklilik yaşı sınırı nedeniyle sıkıntı çekenler”e yönelik reform, kısa vadede çoğu 40’lı yaşlarında olmak üzere 2,5 milyon, 10 yıl içinde ise yaklaşık 5 milyon kişinin erken emekli olmasıyla sonuçlandı.
Sosyal güvenlikte çalışan ve dolayısıyla katkı sağlayan kişiye “aktif”, emekli olup dolayısıyla sosyal yardım alan kişiye ise “pasif” adı verilmektedir. İdeal durumda her dört aktif çalışana bir pasif katılımcının olması beklenirken, sosyal sigortanın anavatanı Almanya’da bile bu oran 2,6’dır (18 milyon emekliye 46 milyon çalışan). Geçen yılki emeklilik revizyonunun ardından Türkiye’de aktif/pasif oranı 1,6’ya düştü (16,1 milyon emekliye karşılık 25 milyon katkı). Bu sürdürülemez.
Ayrıca bağımlılık oranının yüksek olması da bir diğer önemli sorundur. Bir emeklilik planının (pasif veya aktif) bir üyesine mali açıdan bağımlı olan kişilere bağımlı kişiler denir. Türkiye’de bağımlılık oranı şu anda çok yüksek. 2023 yılı itibarıyla 85 milyonluk toplam nüfusun 34 milyonu bağımlıdır. Yani esasen 25 milyon kişi çalışıyor ve prim ödüyor, geri kalanı faydalanıyor.
Reform 2.0 bir zorunluluktur
Sistemin finansal sürdürülebilirlik sorunlarının yanı sıra yapısal sorunları da var. Aslında sorun bütçe meselesi olmaktan çok daha derin. Kayıt dışı istihdam, düşük hizmet kalitesi, gereksiz sağlık hizmeti kullanımı gibi yapısal sorunlar önemli sorunlar olarak öne çıkıyor. Aynı şekilde 2008 Reformu sonrasında zirveye çıkan sosyal güvenlik hizmetlerinde de vatandaş memnuniyet oranlarının artırılması kritik önem taşıyor.
Bu bağlamda, Sosyal Güvenlik Reformu 2008’in ikinci aşaması kaçınılmaz ve acilen gerçekleştirilmelidir. Türk Sosyal Güvenlik Reformu 2.0’ın temel kodları aşağıdaki gibi olmalıdır:
Türkiye’de 2030 yılına kadar 20 milyon emekli olabilir. Emeklilerin istihdama katılım oranı oldukça düşük (%20). Aynı şekilde kadınların işgücüne katılımı da %34 ile son derece düşüktür. Reform 2.0 kapsamında etkinleştirme politikaları uygulanmalı, kadınlar ve emekliler çalışmaya teşvik edilmeli, bağımlılık azaltılmalı ve 10 yıllık bir planla çalışan nüfus 25 milyondan 40 milyona çıkarılmalıdır.
SGK’nın prim tahsilat oranı oldukça makul, %85 civarında. Ancak mevcut durumda bile SGK’nın 440 milyar TL (13,40 milyar $) tutarında tahsil edilmemiş alacağı bulunuyor. Serbest meslek sahibi kişilerden prim tahsilat oranı ise %50 civarındadır. SGK’nın tahsilat ve icra birimleri güçlendirilmeli, toplanan tutar üzerinden ödül verilmesi uygulamasına geçilmeli, prim borçları yakından takip edilmelidir.
Çalışma hayatının denetim sistemi oldukça karmaşık ve düzensizdir. Kapsamlı bir denetim reformu yapılmalı, denetim ve teftiş birimleri birleştirilerek etkin hale getirilmelidir. Denetimlerde etkinliğin artırılmasıyla şu anda yüzde 25 olan kayıt dışı istihdam oranının 10 yıl içinde yüzde 10-14’e düşürülmesi gerekiyor. Özellikle tarımsal istihdamdaki kayıt dışılığın %80’inin ele alınması gerekmektedir. Bu adımlar kritik çünkü kayıt dışı istihdam oranındaki her puanlık düşüş, SGK’ya yıllık 20 milyar TL ek gelir anlamına geliyor.
Uygulamadaki temel sorunlardan biri işçi ücretlerinin SGK’ya düşük düzeyde bildirilmesi ve prim kaybıdır. Kaba kayıt dışılık oranı azalmış olsa da çalışan ücretlerinin eksik bildirilme oranı neredeyse %80’dir. Ücretleri eksik bildirilenler tam olarak bildirilseydi SGK’nın açığı anında kapatılırdı.
Türk nüfusu hızla yaşlanıyor. On yıllık bir fırsat penceresi daralıyor. On yılda yaklaşık 10 milyar dolara yakın bir finansman kaynağına ulaşmak, tüm toplumu kapsayan zorunlu ve prime dayalı uzun vadeli bakım sigortası sisteminin hayata geçirilmesiyle mümkün.
Kayıtlı olarak çalışmaya devam etmenin emeklilere hiçbir faydası yoktur. İşçilere ve bağımsız çalışanlara, sisteme daha fazla katkı sağlamaları nedeniyle maddi avantajlar sağlanmalı, kayıtlı çalışan olmanın ve yüksek prim ödemenin ödüllendirilmesi sağlanmalıdır.
Emekli maaşlarının asgari yaşam standardını sağlayabilmesi için emekli maaşı güncelleme ve hesaplama sisteminin değiştirilmesi, ödenen primler ile alınan maaşlar arasındaki kullandıkça öde bağlantısının yeniden kurulması gerekmektedir.
Sosyal güvenlik bilincinin ilkokuldan başlayarak toplumun her kesimine öğretilmesi gerekiyor. 2008 reformunda olduğu gibi vatandaşları bilinçlendirecek yeni bir söylem ve gündem geliştirilmelidir.
Yaklaşık 33.000 SGK personeli tükenmişlik sendromu yaşıyor. Büyük reformlar personeli ikna etmeden başarılı olamaz. 2008 reformunda olduğu gibi SGK personelinin yeniden mutlu edilmesi, motive edilmesi, mali ve idari durumlarının iyileştirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin mevcut makroekonomik dengede yakacak tek kuruş parası yok. İstenilen sonuçları vermeyen ve işsizliği azaltmayan etkisiz parasal teşvikler iptal edilmelidir. Tahminlere göre Türkiye son 10 yılda ekonomiye 200 milyar Riyanın üzerinde teşvik sağladı. Ancak çok az sayıda maliyet-etkinlik analizi yapılmaktadır. Teşvikler yalnızca döviz kazandırıcı ihracat yapan sektörlere, Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımlarına tahsis edilmelidir.
Türkiye’nin kamu sağlık harcamaları çok yüksektir. SGK’nın 2023 sağlık harcamaları 544 milyar TL seviyesindedir. Bu rakamın 2024’te 815 milyar TL olması öngörülmesine rağmen enflasyonist etkiler nedeniyle kolayca 1 trilyon TL’yi aşması beklenmektedir. Gereksiz kullanım yüksektir; her vatandaş yılda ortalama sekiz kez bir hekime gitmektedir. Sağlık hizmeti finansmanında verimlilik-etkinlik analizi esas alınmalıdır. Sağlık hizmeti sunumunda sevk zinciri sıkı bir şekilde uygulanmalıdır.
Kişinin kronik hasta olabilmesi için SGK’nın koruyucu, önleyici ve sağlığı geliştirici politikaları desteklemesi gerekmektedir. Birini sağlıklı tutmanın maliyeti, tedavi maliyetinin çok küçük bir kısmıdır. SGK, Türk toplumunu sağlıklı olmaya teşvik etmeli ve koruyucu sağlık modeline geçmelidir. Diyabet ve kanser gibi kronik hastalıkların kaynağında azaltılması, sağlık bütçesinin uzun vadeli bir vizyonla (yani 10 yılda kaç kanser hastasının olacağının öngörülmesiyle) planlanması gerekiyor.
SGK, Türkiye’nin en büyük büyük veri sistemlerinden birine sahiptir. Milli zenginlik olarak değerlendirilmeyi hak eden veriler işte bunlardır. Her ilde kaç kişinin diyabet hastası olduğu gibi Türk nüfusuna ilişkin en kritik veriler SGK veri tabanlarında yer alıyor. SGK’nın 1990’lı yılların teknolojisi üzerine inşa edilen BT altyapısı tamamen yenilenmeli, yapay zeka tabanlı denetim, risk analizi ve öğrenme sistemleri tasarlanmalıdır. Kamunun özellikle stratejik planlama sırasında SGK’nın Büyük Verilerinden faydalanması gerekmektedir.
Türkiye’de temel sorunları inceleyen sosyal güvenlik araştırmaları oldukça azdır. Türk sosyal güvenlik sistemini bilimsel olarak inceleyecek enstitüler kurulmalıdır. Gerontoloji, Emek 4.0, Z kuşağının çalışma alışkanlıkları gibi alanlarda uzmanlaşmış çalışmalar desteklenmelidir.
Yukarıda bahsettiklerim aslında Türk sosyal güvenlik sisteminin temel sorunlarının çok kısa bir analizidir. Tam liste bu sayfanın içeriğine sığmayacak kadar uzun. Bütün bunlar bir günden diğerine uygulanabilecek politikalar olmasa da bu yapısal sorunların çözümüne yönelik adımların ivedilikle atılması zorunludur. Dönüşümün kapsamlı ve koordineli bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için 2008 Reformu’nun ikinci aşaması olarak reform olarak yapılması gerekmektedir. Aslında mali açıdan sürdürülebilir, idari açıdan etkin, hizmet kalitesi ve kullanıcı memnuniyeti yüksek bir sosyal güvenlik sistemi Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ilgilendiren bir konudur.