İsrail-Hizbullah çatışması, Orta Doğu’yu bir kez daha tam ölçekli bir savaşın eşiğine getirdi. Filistin-İsrail çatışmasının tekrar alevlendiği Ekim 2023’ten bu yana, İsrail ile Lübnan arasındaki sınır askeri çatışmaların odak noktası haline geldi. Hizbullah, İsrail’in Gazze’deki savaşına, İsrail askeri mevzilerine yönelik saldırılarını artırarak karşılık verdi. Buna karşılık, İsrail, Güney Lübnan’daki Hizbullah altyapısını hedef alan önemli topçu ve hava saldırıları düzenledi. Sonuç olarak, hem İsrail hem de Lübnan taraflarından yüz binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Bu durum özellikle İsrail için sürdürülebilir değil. İsrail, Gazze’deki haksız savaşı nedeniyle askeri, diplomatik, hukuki ve küresel kamuoyu cephelerinde kaybetti. Birçok uzman, İsrail’in Hamas’ı yok etme stratejisinin askeri hedefine ulaşmasının pek olası olmadığını söylüyor. Diplomatik cephede durum İsrail’in lehine görünmüyor. Hukuki cephede İsrail, Gazze’de soykırımcı bir devlet olarak görülüyor ve savaş suçlarından hüküm giymek üzere. Uluslararası toplumun gözünde zaten kınandı. İsrail şimdi Lübnan’ı hedef alarak savaşı yaymaya ve onu terk eden müttefiklerini geri kazanmaya çalışıyor.
Ancak bu kez İsrail, stratejik hesaplamalarının maliyetinin daha büyük olacağının farkına varmalı. İsrail-Hizbullah çatışması daha geniş bölgesel dinamiklerle ve çeşitli paydaşların çıkarlarıyla derinden iç içe geçmiş durumdadır. İsrail, Hizbullah’a karşı savaşın Gazze’de Hamas’a karşı savaş gibi bir savaş olmayacağını yeniden düşünmelidir. İsrail’in bu kez 2006 savaşına benzer bir savaş olacağını düşünmesi de yanlıştır. Daha da önemlisi İsrail’in Hamas’a karşı savaş stratejisi gerçekçi değildi ve istediğini elde edemedi. Hizbullah ise farklı bir durum ve İsrail’in Lübnan’a karşı hesaplı savaş stratejisi de işe yaramayacak. Bölgesel jeopolitik açıdan bakıldığında, Hizbullah’a karşı bir savaş, bölge ülkelerinin Tel Aviv’e karşı düşmanlığını daha da artıracaktır. Dolayısıyla Hizbullah İsrail için zorlu bir askeri aktör olacak ve bu kez savaş Gazze’deki savaştan çok daha maliyetli olacak.
İran faktörü
Olası çatışmadaki ilk ve en önemli stratejik faktör, İran’ın İsrail’in Hizbullah’a karşı savaşına yaklaşımıdır. İran’ın Hizbullah’a yaklaşımı Hamas’tan farklı. İran’ın Hizbullah’a verdiği destek, Ortadoğu’da nüfuz kazanmaya ve İsrail’in gücünü dengelemeye yönelik daha geniş bölgesel stratejinin bir parçası. İsrail ile Hizbullah arasındaki herhangi bir gerilimin İran-İsrail askeri gerilimi üzerinde daha geniş etkileri olacağından, bu vekalet dinamiği çatışmayı yoğunlaştırıyor. İran, Hizbullah’a mali destek, gelişmiş silahlar ve eğitim sağlayarak son yıllarda Hizbullah’ın askeri kapasitesini önemli ölçüde artırdı. Bu destek, İran’ın Lübnan’da güçlü bir dayanak oluşturma ve Hizbullah’ı İsrail’e karşı caydırıcı olarak kullanma stratejisinin bir parçası. Daha da önemlisi İran, Hizbullah’ı, Tahran’ın stratejik hedefleriyle uyumlu çeşitli Şii milisleri içeren Orta Doğu’daki “direniş ekseninin” kritik bir bileşeni olarak görüyor.
İran, Hizbullah’ı destekleyerek Levant’ta güç ve nüfuz yansıtmayı amaçlıyor. Bu stratejik manevra, İran’ın Lübnan’dan İsrail’e baskı yapmasını ve çatışma zamanlarında konuşlandırılabilecek ikinci bir cephe oluşturmasını sağlıyor. İran’ın Hizbullah’a desteği, Tahran’ın bölgedeki ABD ve İsrail etkisine karşı bir denge unsuru olarak bölgesel bir aktör olarak konumunu da güçlendiriyor. İran’ın Suriye’deki varlığı ve Şii militanları seferber etmesi, İran için bir diğer stratejik kaldıraç. İran’ın içinden geçtiği süreç ve olası bir savaşta Hizbullah’ı zayıflatma korkusu, Tahran’ı İsrail’e karşı daha sert davranmaya yönlendirebilir.
Hizbullah’ın askeri kapasitesi
Hizbullah’ın askeri kapasitesi, İsrail’in dikkate alması gereken bir diğer faktördür. Hizbullah, Suriye İç Savaşı’na katılımının ardından askeri kapasitesini önemli ölçüde artırmıştır. Bu katılım, Hizbullah’a hem savaş alanı deneyimi hem de gelişmiş silahlar sağlayarak onu bölgede zorlu bir aktör haline getirmiştir. Hizbullah savaşçıları, Suriye’nin çeşitli şehirlerinde ve bölgelerinde savaşmış, kentsel savaş ve gerilla taktikleri de dahil olmak üzere çeşitli muharebe ortamlarında kapsamlı deneyim kazanmıştır. Hizbullah ayrıca Suriye çatışmasını yeni savaşçılar eğitmek ve saflarını genişletmek için kullanmıştır.
Hizbullah, Suriye çatışması sırasında ve sonrasında cephaneliğini önemli ölçüde geliştirdi. Grubun, genellikle İran tarafından sağlanan gelişmiş silahlara erişimi, saldırı ve savunma yeteneklerini artırdı. Hizbullah’ın “bir ordu gibi eğitilmiş ve bir devlet gibi donatılmış bir milis gücü” olduğuna inanılıyor. Hizbullah’ın kısa menzilli, orta menzilli ve uzun menzilli sistemler de dahil olmak üzere on binlerce roket ve füzeye sahip olduğu tahmin ediliyor. Bunlar arasında öne çıkanlar, İsrail topraklarının derinliklerine ulaşabilen Fateh-110 ve Zelzal-2 füzeleridir. Grubun ayrıca saldırılarının doğruluğunu ve öldürücülüğünü artıran hassas güdümlü mühimmatlar edindiği de biliniyor. Hizbullah’ın cephaneliğinde gelişmiş uçaksavar sistemleri ve güdümlü tanksavar füzeleri (ATGM’ler) de bulunuyor. Grup, taşınabilir hava savunma sistemleri (MANPAD’ler) ve Kornet gibi gelişmiş ATGM’ler edinerek İsrail zırhlı araçlarına ve uçaklarına karşı koyma yeteneğini geliştirdi. 2006 İsrail-Lübnan savaşı sırasında Hizbullah yaklaşık 50 İsrail Merkava tankını başarıyla imha etti. Daha da önemlisi, Hizbullah keşif ve saldırı görevleri için kullanılan çeşitli insansız hava araçlarıyla güçlü bir drone kabiliyeti geliştirdi. Drone kabiliyeti, gözetleme ve hassas vuruşlar yapabilen yerel olarak üretilen ve İran tarafından tedarik edilen modelleri içeriyor.
Hizbullah’ın askeri kapasitesi de İran’ın 7 Ekim’den bu yana Hizbullah’a verdiği askeri desteğin ışığında gözden geçirilmelidir. Medyada çıkan haberlere göre, İran’ın Fateh-110 kısa menzilli balistik füzeleri (SRBM’ler) ve onların Suriyeli muadilleri M-600, İran’ın Hizbullah’a verdiği askeri desteğin ışığında gözden geçirilmelidir. Falak roketleri, Rus Kornet ATGM’leri ve yeni geliştirilen Burkan doğaçlama roket destekli mühimmatlarıyla birlikte Hizbullah’a gönderildi.
Savaş taktikleri açısından Hizbullah, geleneksel askeri operasyonları gerilla savaşı ve düzensiz taktiklerle birleştiren hibrit savaş taktikleri geliştirdi. Bu yaklaşım, örgütün İsrail gibi geleneksel orduların zayıflıklarından yararlanmasına ve uzun süren çatışmaları sürdürmesine olanak tanır. Suriye’deki savaş, Hizbullah’ın savaş taktiklerini yeniden tasarlaması için istisnai bir durumdu ve bu da Hizbullah’ın savaş hazırlığını büyük ölçüde dönüştürdü.
Bölgesel, uluslararası dinamikler
İsrail’in Hizbullah’a karşı savaşı da bölgesel çatışmayı tırmandırabilir ve İsrail ile müttefiklerine daha büyük maliyetler getirebilir. Dolayısıyla İsrail-Hizbullah çatışmasının devamı, her biri önemli jeopolitik sonuçlar doğurabilecek çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir ve her biri bölgede kaotik bir dönemin kapısını aralayabilir.
Öncelikle, çatışma tam ölçekli bir savaşa dönüşürse, Lübnan’ın yıkıcı sonuçlar ve daha fazla ekonomik ve politik istikrarsızlık yaşaması muhtemeldir. Böyle bir çatışma, bölgesel aktörleri içine çekerek bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir. İran’ın dahil olması, özellikle Raisi sonrası dönemde İran siyasetindeki belirsizlikler göz önüne alındığında, daha geniş bölgesel çatışmalara yol açabilir. Daha geniş bir çatışma ayrıca Orta Doğu bölgesini istikrarsızlaştıracak ve bölgesel güvenlik için geniş kapsamlı sonuçlar doğuracaktır. Suriye ve Irak gibi zaten kırılgan olan ülkeler, daha fazla kaosa yol açan taşma etkileriyle karşı karşıya kalabilir.
Akdeniz’de istikrar da risk altında. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “Düşman, Akdeniz’de kendisini neyin beklediğinin de çok önemli olduğunu biliyor” dedi. Nasrallah, “(Rum) Kıbrıs (yönetim) hükümeti, havaalanlarını ve üslerini Lübnan’ı hedef almak için düşmana açmanın savaşın bir parçası haline geldiği anlamına geldiği konusunda uyarılmalıdır” dedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail’in adadaki askeri ve istihbarat faaliyetlerini eleştirirken, Kıbrıs adasının önemi de Türkiye için büyük bir güvenlik kaygısı oluşturuyor. Dolayısıyla İsrail’in Hizbullah’a karşı yürüteceği savaş bölge ülkeleri açısından endişe kaynağı olacak ve AB de çatışmanın bir parçası olacaktır.
İkinci olarak, Hizbullah’a karşı bir savaş, Hizbullah’ın askeri kapasitesi nedeniyle bölgedeki deniz güvenliğini zayıflatacaktır. Husilerin Ekim 2023’ten bu yana deniz güvenliğini nasıl istikrarsızlaştırdığını hatırladığımızda, Hizbullah’ın Akdeniz’i istikrarsızlaştırmak için daha fazla kaldıracı var. Doğu Akdeniz’deki enerji jeopolitiğinin dinamikleri göz önüne alındığında, Hizbullah’a tam ölçekli bir İsrail saldırısı yeni gerginlikler getirecek ve özellikle enerji piyasaları olmak üzere enerji arzını olumsuz etkileyecektir.
İsrail-Hizbullah savaşının bir diğer maliyeti de uluslararası sistemin kurallara dayalı yapısının tamamen çökmesi olasılığıdır. İsrail’in Gazze’deki soykırımcı savaşının neden olduğu yıkım göz önüne alındığında, yeni bir savaş uluslararası yönetim mekanizmalarının artık tam olarak işlemediğini doğrulayacaktır. Bu, diğer saldırgan devletler için bir örnek oluşturabilir ve daha kapsamlı çatışmaların önünü açabilir. Türkiye’nin Ekim 2023’ten bu yana defalarca belirttiği gibi, İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı durdurulmazsa bölgede daha büyük ve daha kapsamlı bir savaş kaçınılmazdır.
İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım ve içinden çıkamadığı kriz nedeniyle, tüm bölgenin istikrarını tehdit eden bir aktöre dönüşmüştür. Batılı aktörlerin, özellikle Biden yönetiminin bu tehlikeyi görmezden gelmesi, önlenmesi çok daha zor olacak kapsamlı çatışmaların patlak vermesine yol açabilir. İsrail’i durdurmanın tek yolu, onu rasyonel devlet sorumluluğu zeminine geri getirmek ve Gazze’deki eylemlerinden sorumlu tutmaktır.