Küresel gündem hızla değişiyor. Son NATO zirvesi uluslararası ilişkiler uzmanları arasında kapsamlı bir şekilde tartışılmadan önce, ABD’de başkan adayı Donald Trump’a suikast girişimi haberi dünyayı şaşkına çevirdi. ABD Başkanı Joe Biden ile Trump arasındaki rekabetin 2024 sonuna kadar hakim olması bekleniyor. Bu arada, suikasttan önce düzenlenen NATO zirvesi de aynı derecede dramatikti.
NATO’nun 75. yıl dönümünü kutlayan zirve, Soğuk Savaş sonrası NATO’nun önemi hakkında devam eden tartışmayı gölgede bıraktı. Ukrayna’nın NATO üyelik sürecinden Çin ile tırmanan gerginliklere kadar kritik konuları ele aldı. Zirve, küresel çapta yankı uyandıran ve çok sayıda tartışmayı ateşleyen bir bildiriyle sona erdi. Zirvenin ardından uluslararası medyada yapılan analizler NATO’nun kararlarının ve açıklamalarının gerçek etkisini sorguladı.
‘Köprü’nün değerlendirilmesi
NATO zirvesindeki önemli bir anlaşmazlık noktası Ukrayna’daki devam eden savaştı. 2022’nin başından bu yana, bu çatışma Batı ile Rusya arasında yeni bir ideolojik bölünmeye dönüştü. Eleştirmenler Batı’nın diplomatik çözümler aramak yerine savaşı tırmandırıyor olabileceğini savunurken, diğerleri Ukrayna’ya daha fazla destek çağrısında bulunuyor. Politico’dan David Herszenhorn, Ukrayna’nın NATO üyeliği ve NATO kararlarının etkinliği hakkındaki belirsizliklere atıfta bulunarak NATO’nun Ukrayna’ya verdiği vaatler konusunda endişelerini dile getirdi. Sınırlı desteğin ittifak içindeki iç siyasi mücadeleleri ve Ukrayna’yı NATO’nun güvenlik çerçevesine entegre etmek için net bir stratejinin eksikliğini yansıttığını öne sürüyor.
Benzer şekilde, Radio Liberty’deki Avrupa direktörü Rikard Jozwiak, zirvedeki açıklamaların çoğunun sembolik olduğunu belirterek NATO’nun Ukrayna’ya verdiği desteğin yetersizliklerini vurguladı. Ukrayna’ya söz verilen F-16 uçağının beklendiği gibi gelmediğini ve NATO’nun desteğindeki yapısal sorunlara işaret ettiğini belirtti. Jozwiak, NATO’nun Ukrayna’nın kendini savunma hakkını tanıması ve sağlanan silahların kullanımında daha fazla esnekliğe izin vermesi gerektiğini savundu.
Jozwiak ve Herszenhorn’un gözden kaçırdığı önemli bir husus, ABD’nin NATO içindeki etkisi ve ABD başkanlık seçimlerinden sonraki olası değişiklikleridir. Anketler Trump’ın yeniden seçilme olasılığının yüksek olduğunu gösterirken, Ukrayna’ya yönelik beklentilerin karşılanmayabileceği endişeleri var.
Just Security’de David J. Kramer ve Ian Kelly, 43 milyar dolarlık askeri yardım taahhüdünü yetersiz olarak eleştirerek, hızlı ve kapsamlı desteğe ihtiyaç olduğunu vurguladılar. Yeni NATO Güvenlik Yardımı ve Ukrayna Eğitimi (NSATU) merkezi gibi yapısal değişikliklerin yeterli olmayacağını savunuyorlar. NATO, Ukrayna’nın üyelik sürecini hızlandırmalı ve daha somut güvenlik garantileri sağlamalıdır.
Kramer ve Kelly ayrıca NATO içindeki ABD nüfuzunun etkisini ve tüm üyelerin Ukrayna konusunda hemfikir olup olmadığını da gözden kaçırdılar. Macaristan ve Türkiye’nin somut garantiler sağlamama rollerine değinmediler. Ayrıca, Avrupa siyasetindeki son değişiklikler de dikkate alınmadı.
NATO ve Çin: Yeni cephe mi?
Bir diğer önemli gelişme ise NATO zirvesinin Çin’e karşı yeni duruşuydu. Çin’i Ukrayna’da Rusya’ya silah tedarik etmekle suçlayarak NATO bu yeni dönemdeki pozisyonunu özetledi. Bu küresel olarak yankı buldu ve NATO’nun Rusya’ya daha önce odaklanmasının ardından Çin’e doğru stratejik değişimini vurguladı.
Sarah Shamim, Al Jazeera’da NATO’nun Çin’i Rusya’nın savaşının kilit destekçisi olarak etiketlemesinin duruşunda önemli bir sertleşme anlamına geldiğini vurguladı. Shamim, bunu NATO’nun Asya-Pasifik bölgesine stratejik genişlemesinin bir işareti olarak görüyor. Çin’in Rusya’nın ordusuna destek verdiği ve küresel siber saldırılara katıldığı iddiaları bu algıyı güçlendiriyor.
NBC News’den Alexander Smith, Çin’in NATO’nun suçlamalarına verdiği sert tepkiyi vurgulayarak, bunları “Soğuk Savaş zihniyeti” ve “savaş çığırtkanlığı” olarak niteledi. Smith, bunun NATO ile Çin arasındaki gerginliği artırabileceğini ve ekonomik ve ideolojik savaşı da içeren yeni bir Soğuk Savaş’a yol açabileceğini öne sürüyor.
Kramer ve Kelly ayrıca NATO’nun Çin ile ilişkilerini Just Security’de ele aldılar ve Çin’in Rusya’ya verdiği desteğin Avrupa ve Avrupa-Atlantik güvenliği için giderek artan bir tehdit oluşturduğunu belirttiler. NATO üyelerinin stratejik bağımlılıkları azaltmak için Çin ile olan ticaret ilişkilerini gözden geçirmeleri gerektiğini savunuyorlar.
Küresel kutuplaşma
Washington Zirvesi yalnızca Ukrayna savaşı gibi güncel tehditleri değil, aynı zamanda NATO’nun genişlemesini ve Rusya ile Çin’i kuşatmasını gerektiren “yeni bir kuşatma konseptini” de yansıtıyor. Ancak küresel kutuplaşma NATO’nun etkinliğini zorlaştırıyor. Türkiye ve Macaristan gibi bazı üye ülkeler Rusya’ya karşı uzlaşmacı bir tavır benimserken, diğerleri sert bir duruş sergiliyor. Zirvenin Rusya ve Çin konusundaki pozisyonları seçim sonrası Avrupa’da geniş bir destek görmeyebilir.
Trump başkan olursa, bu tür bölünmeler NATO’nun karar alma ve ittifak birliğini etkileyebilir. Zirvenin kararları ve açıklamaları çarpıcı olsa da stratejik tutarsızlıkları ortaya koyuyor ve NATO’nun etkinliği hakkında sorular doğuruyor. İttifakın Çin’e yönelik sert açıklamaları ve Ukrayna’ya kapsamlı destek vermemesi iç siyasi gerginlikleri yansıtıyor. Bu konular NATO’nun etkinliğini zayıflatabilir ve gelecekteki rolü hakkında belirsizlik yaratabilir.
Sonuç olarak, NATO zirvesinin kararları önemlidir ancak ittifakın çatlakları ve değişen küresel güvenlik dinamikleri bağlamında değerlendirilmelidir. Analistler bu değişiklikleri olası bir 3. Dünya Savaşı’nın sinyalleri olarak yorumlayabilir. NATO rolünü netleştirmeli ve iç uyumu ve stratejik karar alma süreçlerini yeniden değerlendirmelidir. 75 yıldır en büyük askeri savunma ittifakı olan NATO, yalnızca mevcut tehditleri ele almakla kalmamalı, aynı zamanda çok kutuplu bir dünyada gelecekteki çatışma dinamiklerine de hazırlanmalıdır. Üye dayanışmasını güçlendirmek ve çatışmacı tepkiler konusunda diplomasi geliştirmek, NATO’nun bu değişen küresel manzaradaki etkinliğini artıracaktır.