Başlangıçta bölgesel bir çatışma olarak görülen devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, artık küresel ölçekte önemli bir etki yaratıyor. Bu savaşın, normal bölgesel ve konvansiyonel savaşlardan çok farklı yönleri var. Süreç, Rusya’ya karşı Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü destekleyen Batı’nın uyguladığı yaptırımlarla daha da karmaşık hale geldi. Bu bağlamda, Rusya için yeni jeopolitik bölgeler ilgi alanları olarak ortaya çıkıyor. Arktik bölgesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda göz ardı edilen alanlardan biri. Rusya, bu bölgede çok dürtüsel politik hamleler yapmasa da, toprak bölgeleri kapsamındaki eylem alanlarına odaklanan faaliyetlerini artırıyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonuçları, Rusya’yı yaptırımlara yanıt olarak politikalarını yeniden değerlendirmeye yöneltti. Barents Denizi bunun tipik bir örneğidir. Soğuk Savaş sırasında, Birleşik Krallık’a SSCB’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin (MEB) bir parçası olan bu denizde balıkçılık hakları verildi. Bu düzenleme SSCB sonrasında da devam etti, ancak Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve ardından gelen Batı yaptırımları, savaşın Rusya’nın politikaları üzerindeki kapsamlı etkilerini vurgulayarak sona ermesine yol açtı. Balıkçılık açısından Birleşik Krallık için önemli olan Barents Denizi, Rusya’nın kriz sırasında hızla araçsallaştırdığı ve anlaşmayı 2024’te sonlandırdığı bir bölgeydi. Gerçekten de, 2023’te 566.000 tondan fazla balık avlayan İngiliz balıkçılar için önemli bir ekonomik zorluk oldu. Dolayısıyla, çatışmanın doğası giderek ikili bir çatışmadan bölgesel bir soruna ve sonunda küresel bir soruna dönüştü. Bu bağlamda, Arktik bölgesindeki gelişmeler dikkate alınmalıdır. Geleneksel olarak Trans-Avrupa’ya odaklanılsa da Arktika’nın daha yakından incelenmesi gerekiyor.
Jeopolitik önemi
Jeopolitik, uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynar, çünkü jeopolitik güç ve coğrafya küresel etkiyi belirler. Son zamanlarda, Kuzey Kutbu olarak da bilinen Arktik, giderek daha fazla önem kazanmış ve uluslararası güç mücadelesinin odak noktası haline gelmiştir. Tarih boyunca, bölge alternatif ticaret yolları bulmak için oldukça değerli olmuştur. Bu ilgi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz’deki artan etkisinden kaynaklanmış ve Avrupalıları Asya’ya alternatif yollar aramaya zorlamıştır. Ayrıca, yukarıda belirtilen geçitler Amerika kıtasının keşfinde ve alternatif ticaret yolları arayışında önemli bir rol oynamıştır. Ancak, zorlu iklim en önemli engeli oluşturmuştur. Asya ticaret yolu için Arktik sularında gezinmenin Avrupalıların tahmin ettiğinden çok daha zor olduğu söylenebilir.
Ayrıca, Arktik bölgesi Rusya için büyük jeopolitik ve tarihi öneme sahiptir. En uzun Arktik kıyı şeridine, en büyük petrol ve doğal gaz rezervlerine ve toplam Arktik kıyısının %53’üne sahip olan Rusya, Barents Anlaşması’nda gösterildiği gibi bu avantajı stratejik olarak kullanmaktadır. Dahası, Rusya’nın Arktik’teki askeri varlığı, Büyük Petro’nun “Büyük Kuzey Seferleri” gibi tarihi keşif gezileriyle diğer Arktik devletlerininkinden daha eskidir ve Rusya’nın bölgeyle olan derin tarihi bağlarını güçlendirmektedir. Sovyet döneminde Arktik, ABD ve SSCB arasındaki Soğuk Savaş rekabeti için önemli bir arena görevi görmüştür. Bu dinamik, eski Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un “Arktik İstisnacılığı” terimini ortaya atması ve bölgeye barışçıl ve işbirlikçi bir yaklaşım arayışıyla değişti.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Rusya dikkatini iç işlerine yöneltti ve diğer alanlarda olduğu gibi Arktik bölgesini geçici olarak göz ardı etti. Başkan Vladimir Putin yönetimindeki Rus dış politikasındaki değişim Arktik’e de uzandı. Büyük bir güç statüsü göz önüne alındığında, Rusya’nın Arktik stratejisi öncelikle stratejik düşüncelerle şekilleniyor. Bölgenin kritik bir geçiş alanı ve bir enerji kaynağı olarak rolü, Rusya’nın Arktik politikasını yönlendiren önemli faktördür.
Öte yandan, Soğuk Savaş’tan sonra, Arktik’in ortaya çıkan jeopolitik öneminin dikkatimizi gerektiren bir meydan okuma olduğunu anlamak çok önemlidir. ABD perspektifinden, Arktik’in istisnai potansiyeli ABD’nin öne çıkmasını ve bölgede önemli bir rol üstlenmesini gerektiriyor. Arktik diplomasisinin gelişimi ABD için kritik bir dönüm noktasındadır ve enerji bağımsızlığımızı sürdürmek ve Çin gibi ülkelere olan artan mineral bağımlılığımızı azaltmak için umut verici bir yol sunmaktadır. Bu bağlamda, Rusya’nın bölgesel politikaları ABD için önemlidir ve özellikle devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı sürecinde bölgenin stratejik önemini daha da artırmaktadır.
Rus gücü
Batı, Rusya’ya yönelik yaptırımlarını genişletmeye devam ediyor. Rusya da bu yaptırımlara alternatifler aramaya devam ediyor. Bu bağlamda her alan ve her aktör hayati bir araçsallaştırma unsuru haline gelirken, yeni bir jeopolitik savaş da söz konusu. Rusya’nın Arktika’da izlediği politikalar, özellikle son yıllarda giderek daha önemli hale geldi. 2014 yılında Rusya ile Norveç arasında Barents Denizi’ndeki istihbarat faaliyetleri konusunda bir kriz yaşandı. 2015 yılında Barents Denizi’ndeki Kola Yarımadası dışındaki uluslararası sularda faaliyet gösteren istihbarat gemisi “FS Marjata”, Rusya’nın Kuzey Filosu’nun faaliyetlerini yakından izleyerek Norveç ile bir gerginlik dönemi yarattı. Aynı zamanda bölgeye asker gönderme tehdidi, krizleri Soğuk Savaş sonrası dönemin en gergin seviyesine taşıdı.
Arktika’nın yarısından fazlası Rus toprağıdır ve Rusya bölge üzerinde tam kontrol sağlamayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, Batılı güvenlik yetkilileri Arktika’daki Rus ve Çin güç projeksiyonunu NATO’nun tehdit algısı açısından yorumladılar. Bu konu Rusya ve Çin için ilk bölgesel tatbikattı, ancak aynı zamanda askeri ve jeopolitik açıdan bölgenin sınırlarını çizerken bir güç projeksiyonuydu. Ayrıca, SSCB’nin 5 Aralık 1957’de dünyanın ilk nükleer enerjili buzkıranı olan Sovyet lideri Vladimir Lenin’i denize indirdiği unutulmamalıdır. 2022’de Rusya, nükleer buzkıranı “Yakutiya”yı bölgeye konuşlandırdı. Batı yaptırımları ve Kızıldeniz’deki Husi drone saldırıları ışığında, Rusya Arktika bölgesinde sınırları uygulama ve kontrol yeteneğini artırıyor. Rusya, bu gelişmelerin bir parçası olarak Kutup İpek Yolu güzergahını kurmak için Çin ile işbirliği yapıyor. Bu güzergah, yılın büyük bölümünde açık kalması beklenen Kuzeydoğu Geçidi’ni kullanarak Rus ve Çin limanları arasında daha güvenli ve daha kısa bir geçiş sunuyor. Bu stratejik hamle, özellikle Çin’e enerji nakli ve Ukrayna savaşından etkilenen bölgelere alternatif bir güzergah sağlanması açısından önemli jeopolitik etkiler taşıyor.
Rusya’daki bu gelişmeler ve Ukrayna’da uzayan iç savaş göz önüne alındığında, yakın gelecekte Arktika’nın Rusya ile Batı arasında yoğun rekabetin yeni bir merkezi haline gelebileceği görülüyor.