Daily Sabah’taki önceki görüşlerimde Türkiye’nin demografik dönüşümünü ve bunun hem sağlık ve sosyal refah sistemi, hem ekonomik kalkınma modeli hem de ülkenin sosyal ve politik geleceği açısından etkisini ele almıştım. Bu demografik dönüşümü daha da ortaya koyan yeni verilerimiz var: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan çocuk istatistikleri.
TÜİK’in yayınladığı verilere göre, 2023 yılı sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 85,4 milyondur. Bunun yaklaşık 22,2 milyonu veya %26’sı çocuktur ve bunların %51,3’ü erkek, %48,7’si kızdır.
Birleşmiş Milletler tanımına göre, 0-17 yaş grubunu da kapsayan çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun %48,5’ini oluştururken, bu oran 1990 yılında %41,8’e, 2023 yılında ise %26,0’a çıkmıştır. 2000 yılında %40’ın altına düşen çocuk nüfus oranı yıllar içinde istikrarlı bir düşüş göstermiştir. Bu veriler, doğurganlık oranlarının cumhuriyet tarihinin en düşük rakamı olan 1,51’e gerilemesiyle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin hızla yaşlandığını görmekteyiz.
Bu eğilimin devam etmesi bekleniyor. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre çocuk nüfus oranının 2030’da %25,6’ya, 2040’ta %23,3’e, 2060’ta %20,4’e ve 2080’de %19,0’a düşmesi bekleniyor. Buna karşılık, 2023’te %10,1 olan yaşlı oranı hızla artacak. Nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2030’da %12,9, 2040’ta %16,3, 2060’ta %22,6 ve 2080’de %25,6 olması bekleniyor.
Türkiye-AB karşılaştırması
Türkiye’nin çocuk nüfus oranının Avrupa Birliği üyelerine göre hala yüksek olduğunun altını çizmek gerekir. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre bloğun 27 ülkesinin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında AB ortalaması %18,0’dır. AB üye ülkeleri arasında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip ülkeler %23,4 ile İrlanda, %21,1 ile Fransa ve %20,9 ile İsveç’tir. En düşük çocuk nüfus oranına sahip ülkeler ise sırasıyla %15,1 ile Malta, %15,4 ile İtalya ve %15,9 ile Portekiz’dir.
Türkiye’nin çocuk nüfus oranı %26,0 ile AB’den önemli ölçüde yüksektir. Bu, Türkiye’nin nüfus krizinin kalıcı ve şiddetli etkileriyle karşılaşmadan önce gerekli hazırlıkları yapmak için 10-15 yıllık bir fırsat penceresine sahip olduğunu göstermektedir.
Bölgesel farklılıklar
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verileri incelendiğinde, genç nüfus oranının ülke genelinde eşit dağılmadığı, genç nüfustaki azalma hızının bazı bölgelerde diğerlerine göre daha yavaş olduğu görülmektedir.
İllerin toplam nüfusu içindeki çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip ilin %44,4 ile Şanlıurfa olduğu, bunu %40,5 ile Şırnak gibi doğu illerinin, %38,2 ile Ağrı ve Muş gibi doğu illerinin izlediği görülmektedir.
Buna karşılık, batı illerinde yoğunlaşan bir yaşlanma olgusu da verilerden öne çıkıyor. Verilere göre, çocuk nüfus oranının en düşük olduğu il %16,5 ile Tunceli olurken, onu %17,5 ile Edirne ve %18,3 ile Kırklareli izliyor. Marmara, Ege ve Karadeniz bölgeleri düşük genç nüfusa sahipken, Kürt kökenli vatandaşların yaşadığı doğu ve güneydoğu bölgelerinde %35 ve üzeri çocuk oranı dikkat çekiyor. Veriler değerlendirildiğinde, metropol şehirlerde ve sosyoekonomik olarak daha gelişmiş bölgelerde çocuk sahibi olma isteğinin daha düşük olduğu açıkça görülüyor. Bu, Türkiye’nin demografik planlaması için önemli bir bilgi teşkil ediyor.
Hanelerin %43’ü
TÜİK verilerine göre, 2023 yılında Türkiye’deki toplam hane sayısı 26,31 milyon oldu. Hanelerin %43,6’sının 0-17 yaş grubunda en az bir çocuğa sahip olduğu görülüyor. Çocuk sahibi hanelerin illere göre dağılımına bakıldığında, en az bir çocuğa sahip hane oranının en yüksek olduğu il %69,0 ile Şanlıurfa olurken, en düşük olduğu iller ise %29,1 ile Tunceli ve Sinop oldu.
En az bir çocuğu olan hanelerin %18,9’unda bir, %15,0’sinde iki, %6,3’ünde üç, %2,1’inde dört ve %1’inde beş ve daha fazla çocuk bulunmaktadır.
Çocuk nüfus yaş gruplarına göre incelendiğinde, 2018 yılında çocuk nüfusun %28,3’ü 0-4 yaş grubunda yer alırken, bu oranın 2023 yılında %24,1’e düştüğü görülmektedir.
Bu veriler, ülkenin çocuk bakımı ve eğitimi konusunda altyapı yatırımlarına yüksek ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Ayrıca, Türkiye’nin altyapıya gerekli yatırımlar yapılırsa hala değerlendirilebilecek genç bir nüfus potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Sağlık hizmetlerinde iyileştirme
Türkiye, 2000’li yıllardan bu yana sağlık alanında önemli ilerlemeler kaydetti ve lider konuma geldi. Anne ve çocuk sağlığı bakımı en hızlı ilerlemenin kaydedildiği alanlardan biri. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksleri’ne de yansıyan bu gelişme, doğum öncesi sağlık hizmeti alan kadın sayısında ve canlı doğum ve bebek ölüm istatistiklerinde tarihi bir iyileşme olduğunu gösteriyor.
TÜİK’in doğum istatistiklerine göre, 2022 yılında canlı doğan bebek sayısı 1,04 milyon oldu. Canlı doğan bebeklerin %96,8’i tek, %3,1’i ikiz, %0,1’i ise üçüz ve üzeri çoğul doğumlardan oluştu.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2010 yılında hastanelerde gerçekleşen doğum oranı %91,6 iken 2022 yılında %97,3’e çıkmıştır. Aynı şekilde, en az üç doz beşli karma aşı (DPT IPV Hib) aşılama oranı da 2021 yılında %95,0’den 2022 yılında %99,5’e çıkmıştır. Bu oranların, Türkiye’nin 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaptığı bir dönemde gerçekleştiğini de belirtmek gerekir.
Artan yaşam beklentisi
Türkiye’nin sağlık alanındaki atılımlarının şüphesiz en doğrudan doğumda beklenen yaşam süresi istatistiklerinde kendini gösterdiği söylenebilir. TÜİK’in “Yaşam Tabloları, 2020-2022” verilerine göre, Türkiye genelinde doğumda beklenen yaşam süresi 77,5 yıl, erkeklerde 74,8 yıl ve kadınlarda 80,3 yıldır.
Türkiye’de 7 yaşına gelen bir çocuğun ortalama kalan yaşam süresi 71,4 yıl, erkeklerde 68,7 yıl, kızlarda ise 74,1 yıldır. Çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaşındaki çocuklar için bu süre 63,5 yıl olarak belirlenmiştir. Erkeklerde bu süre 60,8 yıl iken kızlarda 66,2 yıldır. Bu yaştaki erkekler ve kızlar arasındaki yaşam süresi farkının 5,4 yıl olduğu görülmektedir.
Karşılaştırmak gerekirse, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarının geldiği 2002 yılında 72,5 olan doğuşta beklenen yaşam süresi, 2022 yılına gelindiğinde istikrarlı bir şekilde artarak 77,5’e çıkmıştır. Yaşam süresindeki bu artışın, Türk sağlık sisteminin geleceği açısından ciddi sonuçlar doğuracağının altını çizmek gerekir.
Bebek ölüm oranında hızlı düşüş
Türkiye, insani gelişme ölçütleri arasında önemli bir konu olan bebek ölüm oranında önemli ilerlemeler kaydetti. 2009 yılında bebek ölüm oranı binde 13,9 iken, bu rakam 2022 yılında binde 9,2’ye düştü. Bebek ölüm oranı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yılları arasında erkek bebeklerde bebek ölüm oranının binde 14,6’dan binde 9,9’a, kız bebeklerde ise binde 13,1’den binde 8,4’e düştüğü görülüyor.
Doğumdan sonraki beş yıl içinde ölme olasılığını ifade eden “5 yaş altı ölüm oranı” kriteri açısından değerlendirildiğinde, bu rakam 2009 yılında binde 17,7 iken, 2022 yılında binde 11,2’ye düşmüştür. 5 yaş altı ölüm oranı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yılları arasında 5 yaş altı ölüm oranı erkek çocuklarda binde 18,5’ten binde 12,1’e, kız çocuklarında ise binde 16,8’den binde 10,2’ye yükselmiştir.
Söz konusu veriler, Türkiye’nin hem 2003 yılındaki Sağlıkta Dönüşüm Reformu’nun hem de 2012 yılında Genel Sağlık Sigortası sisteminin uygulamaya konulmasının ardından anne-çocuk sağlığı alanında önemli ilerlemeler kaydettiğini göstermektedir. Ancak veriler, 2016 yılından itibaren düşüş ivmesinin duraksadığını göstermektedir.
Şüphesiz bu veri bireylerin kaliteli sağlık hizmetlerine erişiminin daha yüksek olduğunu gösteriyor ancak aynı zamanda yaşlanma sürecinin de bir göstergesi. Gelişmiş ülkelerde nüfusun yaşlanmasının temel nedeni sağlık hizmetlerinin kalitesindeki ve erişimindeki iyileşmedir. Bu açıdan bakıldığında sağlık hizmetlerindeki dönüşüm Türkiye’nin demografik dönüşümünü tetikliyor.
Yaşlı bağımlılık oranı
Önemli bir konu ise Türk toplumunda çocuk bağımlılık oranının 2023 yılı itibarıyla %31,4 olmasıdır. Toplam yaş bağımlılık oranı, 15-64 yaş grubundaki 100 çalışma çağındaki kişi başına 0-14 ila 65 ve üzeri yaş gruplarındaki kişi sayısı olarak tanımlanmaktadır. TÜİK verilerine göre, 2023 yılında toplam yaş bağımlılık oranı %46,3 olmuştur. Buna karşılık, 15-64 yaş grubundaki 100 kişi başına 0-14 yaş grubundaki çocuk sayısını temsil eden çocuk bağımlılık oranı %31,4 olmuştur.
Yıllara bakıldığında 1935 yılında %75,8 olan çocuk bağımlılık oranının milenyumun başında %60’a, 2018 yılı itibarıyla ise %34,5’e düştüğü görülmektedir. Projeksiyonlarda çocuk bağımlılık oranının düşmeye devam ederek 2080 yılında %26’ya düşeceği öngörülmektedir. Öte yandan 2023 yılında %23 olan yaşlı bağımlılık oranının hızla artarak 2060 yılında %37’ye, 2080 yılında ise %45’e yaklaşacağı öngörülmektedir.
Bu veriler, Türkiye’de yaşlı bakımının önümüzdeki üç on yılda önemli bir meydan okuma haline geleceğini ve uzun vadeli bakım sigortası modelinin derhal kurulmasının ulusal çıkar meselesi olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye bunu gecikmeden kurmazsa, bir yandan gelecek nesillerin omuzlarına dayanılmaz ağır bir yük bırakacak, diğer yandan da Türkiye’nin refah modelinin iflası anlamına gelecektir. Aile yapılarının hızla parçalanması ve evli nüfusun azalması gibi faktörler, Türkiye’nin sürdürülebilir bir bakım modeli kurması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Özetle, TÜİK’in çocuk istatistikleri Türkiye’nin demografik dönüşümünü ortaya koyan önemli bir veri setidir. Veriler, Türkiye’nin içinden geçtiği yaşlanma sürecinin çocuk nüfus oranındaki düşüş ve bağımlı yaşlı nüfusundaki artışla kendini gösteren önemli bir dönüşüm olduğunu ortaya koymaktadır. Bu dönüşümün dikkatle ele alınması ve ilgili politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Son veriler, ülkenin bir bebek patlamasına ihtiyacı olduğuna dair önceki değerlendirmemi doğrulamaktadır. Pronatalist politikalara ve gençlere yatırım yapmanın yanı sıra, uzun vadeli bakım sigortası sistemine geçiş ertelenemeyecek önemli bir zorunluluk ve zorluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Daily Sabah’taki önceki görüşlerimde Türkiye’nin demografik dönüşümünü ve bunun hem sağlık ve sosyal refah sistemi, hem ekonomik kalkınma modeli hem de ülkenin sosyal ve politik geleceği açısından etkisini ele almıştım. Bu demografik dönüşümü daha da ortaya koyan yeni verilerimiz var: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan çocuk istatistikleri.
TÜİK’in yayınladığı verilere göre, 2023 yılı sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 85,4 milyondur. Bunun yaklaşık 22,2 milyonu veya %26’sı çocuktur ve bunların %51,3’ü erkek, %48,7’si kızdır.
Birleşmiş Milletler tanımına göre, 0-17 yaş grubunu da kapsayan çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun %48,5’ini oluştururken, bu oran 1990 yılında %41,8’e, 2023 yılında ise %26,0’a çıkmıştır. 2000 yılında %40’ın altına düşen çocuk nüfus oranı yıllar içinde istikrarlı bir düşüş göstermiştir. Bu veriler, doğurganlık oranlarının cumhuriyet tarihinin en düşük rakamı olan 1,51’e gerilemesiyle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin hızla yaşlandığını görmekteyiz.
Bu eğilimin devam etmesi bekleniyor. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre çocuk nüfus oranının 2030’da %25,6’ya, 2040’ta %23,3’e, 2060’ta %20,4’e ve 2080’de %19,0’a düşmesi bekleniyor. Buna karşılık, 2023’te %10,1 olan yaşlı oranı hızla artacak. Nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2030’da %12,9, 2040’ta %16,3, 2060’ta %22,6 ve 2080’de %25,6 olması bekleniyor.
Türkiye-AB karşılaştırması
Türkiye’nin çocuk nüfus oranının Avrupa Birliği üyelerine göre hala yüksek olduğunun altını çizmek gerekir. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre bloğun 27 ülkesinin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında AB ortalaması %18,0’dır. AB üye ülkeleri arasında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip ülkeler %23,4 ile İrlanda, %21,1 ile Fransa ve %20,9 ile İsveç’tir. En düşük çocuk nüfus oranına sahip ülkeler ise sırasıyla %15,1 ile Malta, %15,4 ile İtalya ve %15,9 ile Portekiz’dir.
Türkiye’nin çocuk nüfus oranı %26,0 ile AB’den önemli ölçüde yüksektir. Bu, Türkiye’nin nüfus krizinin kalıcı ve şiddetli etkileriyle karşılaşmadan önce gerekli hazırlıkları yapmak için 10-15 yıllık bir fırsat penceresine sahip olduğunu göstermektedir.
Bölgesel farklılıklar
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verileri incelendiğinde, genç nüfus oranının ülke genelinde eşit dağılmadığı, genç nüfustaki azalma hızının bazı bölgelerde diğerlerine göre daha yavaş olduğu görülmektedir.
İllerin toplam nüfusu içindeki çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip ilin %44,4 ile Şanlıurfa olduğu, bunu %40,5 ile Şırnak gibi doğu illerinin, %38,2 ile Ağrı ve Muş gibi doğu illerinin izlediği görülmektedir.
Buna karşılık, batı illerinde yoğunlaşan bir yaşlanma olgusu da verilerden öne çıkıyor. Verilere göre, çocuk nüfus oranının en düşük olduğu il %16,5 ile Tunceli olurken, onu %17,5 ile Edirne ve %18,3 ile Kırklareli izliyor. Marmara, Ege ve Karadeniz bölgeleri düşük genç nüfusa sahipken, Kürt kökenli vatandaşların yaşadığı doğu ve güneydoğu bölgelerinde %35 ve üzeri çocuk oranı dikkat çekiyor. Veriler değerlendirildiğinde, metropol şehirlerde ve sosyoekonomik olarak daha gelişmiş bölgelerde çocuk sahibi olma isteğinin daha düşük olduğu açıkça görülüyor. Bu, Türkiye’nin demografik planlaması için önemli bir bilgi teşkil ediyor.
Hanelerin %43’ü
TÜİK verilerine göre, 2023 yılında Türkiye’deki toplam hane sayısı 26,31 milyon oldu. Hanelerin %43,6’sının 0-17 yaş grubunda en az bir çocuğa sahip olduğu görülüyor. Çocuk sahibi hanelerin illere göre dağılımına bakıldığında, en az bir çocuğa sahip hane oranının en yüksek olduğu il %69,0 ile Şanlıurfa olurken, en düşük olduğu iller ise %29,1 ile Tunceli ve Sinop oldu.
En az bir çocuğu olan hanelerin %18,9’unda bir, %15,0’sinde iki, %6,3’ünde üç, %2,1’inde dört ve %1’inde beş ve daha fazla çocuk bulunmaktadır.
Çocuk nüfus yaş gruplarına göre incelendiğinde, 2018 yılında çocuk nüfusun %28,3’ü 0-4 yaş grubunda yer alırken, bu oranın 2023 yılında %24,1’e düştüğü görülmektedir.
Bu veriler, ülkenin çocuk bakımı ve eğitimi konusunda altyapı yatırımlarına yüksek ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Ayrıca, Türkiye’nin altyapıya gerekli yatırımlar yapılırsa hala değerlendirilebilecek genç bir nüfus potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Sağlık hizmetlerinde iyileştirme
Türkiye, 2000’li yıllardan bu yana sağlık alanında önemli ilerlemeler kaydetti ve lider konuma geldi. Anne ve çocuk sağlığı bakımı en hızlı ilerlemenin kaydedildiği alanlardan biri. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksleri’ne de yansıyan bu gelişme, doğum öncesi sağlık hizmeti alan kadın sayısında ve canlı doğum ve bebek ölüm istatistiklerinde tarihi bir iyileşme olduğunu gösteriyor.
TÜİK’in doğum istatistiklerine göre, 2022 yılında canlı doğan bebek sayısı 1,04 milyon oldu. Canlı doğan bebeklerin %96,8’i tek, %3,1’i ikiz, %0,1’i ise üçüz ve üzeri çoğul doğumlardan oluştu.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2010 yılında hastanelerde gerçekleşen doğum oranı %91,6 iken 2022 yılında %97,3’e çıkmıştır. Aynı şekilde, en az üç doz beşli karma aşı (DPT IPV Hib) aşılama oranı da 2021 yılında %95,0’den 2022 yılında %99,5’e çıkmıştır. Bu oranların, Türkiye’nin 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaptığı bir dönemde gerçekleştiğini de belirtmek gerekir.
Artan yaşam beklentisi
Türkiye’nin sağlık alanındaki atılımlarının şüphesiz en doğrudan doğumda beklenen yaşam süresi istatistiklerinde kendini gösterdiği söylenebilir. TÜİK’in “Yaşam Tabloları, 2020-2022” verilerine göre, Türkiye genelinde doğumda beklenen yaşam süresi 77,5 yıl, erkeklerde 74,8 yıl ve kadınlarda 80,3 yıldır.
Türkiye’de 7 yaşına gelen bir çocuğun ortalama kalan yaşam süresi 71,4 yıl, erkeklerde 68,7 yıl, kızlarda ise 74,1 yıldır. Çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaşındaki çocuklar için bu süre 63,5 yıl olarak belirlenmiştir. Erkeklerde bu süre 60,8 yıl iken kızlarda 66,2 yıldır. Bu yaştaki erkekler ve kızlar arasındaki yaşam süresi farkının 5,4 yıl olduğu görülmektedir.
Karşılaştırmak gerekirse, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarının geldiği 2002 yılında 72,5 olan doğuşta beklenen yaşam süresi, 2022 yılına gelindiğinde istikrarlı bir şekilde artarak 77,5’e çıkmıştır. Yaşam süresindeki bu artışın, Türk sağlık sisteminin geleceği açısından ciddi sonuçlar doğuracağının altını çizmek gerekir.
Bebek ölüm oranında hızlı düşüş
Türkiye, insani gelişme ölçütleri arasında önemli bir konu olan bebek ölüm oranında önemli ilerlemeler kaydetti. 2009 yılında bebek ölüm oranı binde 13,9 iken, bu rakam 2022 yılında binde 9,2’ye düştü. Bebek ölüm oranı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yılları arasında erkek bebeklerde bebek ölüm oranının binde 14,6’dan binde 9,9’a, kız bebeklerde ise binde 13,1’den binde 8,4’e düştüğü görülüyor.
Doğumdan sonraki beş yıl içinde ölme olasılığını ifade eden “5 yaş altı ölüm oranı” kriteri açısından değerlendirildiğinde, bu rakam 2009 yılında binde 17,7 iken, 2022 yılında binde 11,2’ye düşmüştür. 5 yaş altı ölüm oranı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yılları arasında 5 yaş altı ölüm oranı erkek çocuklarda binde 18,5’ten binde 12,1’e, kız çocuklarında ise binde 16,8’den binde 10,2’ye yükselmiştir.
Söz konusu veriler, Türkiye’nin hem 2003 yılındaki Sağlıkta Dönüşüm Reformu’nun hem de 2012 yılında Genel Sağlık Sigortası sisteminin uygulamaya konulmasının ardından anne-çocuk sağlığı alanında önemli ilerlemeler kaydettiğini göstermektedir. Ancak veriler, 2016 yılından itibaren düşüş ivmesinin duraksadığını göstermektedir.
Şüphesiz bu veri bireylerin kaliteli sağlık hizmetlerine erişiminin daha yüksek olduğunu gösteriyor ancak aynı zamanda yaşlanma sürecinin de bir göstergesi. Gelişmiş ülkelerde nüfusun yaşlanmasının temel nedeni sağlık hizmetlerinin kalitesindeki ve erişimindeki iyileşmedir. Bu açıdan bakıldığında sağlık hizmetlerindeki dönüşüm Türkiye’nin demografik dönüşümünü tetikliyor.
Yaşlı bağımlılık oranı
Önemli bir konu ise Türk toplumunda çocuk bağımlılık oranının 2023 yılı itibarıyla %31,4 olmasıdır. Toplam yaş bağımlılık oranı, 15-64 yaş grubundaki 100 çalışma çağındaki kişi başına 0-14 ila 65 ve üzeri yaş gruplarındaki kişi sayısı olarak tanımlanmaktadır. TÜİK verilerine göre, 2023 yılında toplam yaş bağımlılık oranı %46,3 olmuştur. Buna karşılık, 15-64 yaş grubundaki 100 kişi başına 0-14 yaş grubundaki çocuk sayısını temsil eden çocuk bağımlılık oranı %31,4 olmuştur.
Yıllara bakıldığında 1935 yılında %75,8 olan çocuk bağımlılık oranının milenyumun başında %60’a, 2018 yılı itibarıyla ise %34,5’e düştüğü görülmektedir. Projeksiyonlarda çocuk bağımlılık oranının düşmeye devam ederek 2080 yılında %26’ya düşeceği öngörülmektedir. Öte yandan 2023 yılında %23 olan yaşlı bağımlılık oranının hızla artarak 2060 yılında %37’ye, 2080 yılında ise %45’e yaklaşacağı öngörülmektedir.
Bu veriler, Türkiye’de yaşlı bakımının önümüzdeki üç on yılda önemli bir meydan okuma haline geleceğini ve uzun vadeli bakım sigortası modelinin derhal kurulmasının ulusal çıkar meselesi olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye bunu gecikmeden kurmazsa, bir yandan gelecek nesillerin omuzlarına dayanılmaz ağır bir yük bırakacak, diğer yandan da Türkiye’nin refah modelinin iflası anlamına gelecektir. Aile yapılarının hızla parçalanması ve evli nüfusun azalması gibi faktörler, Türkiye’nin sürdürülebilir bir bakım modeli kurması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Özetle, TÜİK’in çocuk istatistikleri Türkiye’nin demografik dönüşümünü ortaya koyan önemli bir veri setidir. Veriler, Türkiye’nin içinden geçtiği yaşlanma sürecinin çocuk nüfus oranındaki düşüş ve bağımlı yaşlı nüfusundaki artışla kendini gösteren önemli bir dönüşüm olduğunu ortaya koymaktadır. Bu dönüşümün dikkatle ele alınması ve ilgili politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Son veriler, ülkenin bir bebek patlamasına ihtiyacı olduğuna dair önceki değerlendirmemi doğrulamaktadır. Pronatalist politikalara ve gençlere yatırım yapmanın yanı sıra, uzun vadeli bakım sigortası sistemine geçiş ertelenemeyecek önemli bir zorunluluk ve zorluk olarak ortaya çıkmaktadır.