Savaş senaryolarını tartışan ve yazanlar, çatışmanın tırmanacağına inanmaya daha yatkındır. İran’ın İsrail ile ilişkisinde, İran’ın İsrail’e ne zaman saldıracağı sorusu küresel medyanın gündemine hakimdir ve her geçen gün ve saatle daha da acil hale gelmektedir.
Tarih boyunca savaşlar genellikle gerginliklerin zirve yaptığı, riskin çok büyük olduğu ve iki ulus arasındaki çatışmanın insanlığı yutmakla tehdit ettiği zamanlarda patlak verir. Bu gibi zamanlarda, savaş tartışmaları söylemi domine ettiğinde, barış olasılığının beklenmedik bir şekilde ortaya çıkabileceğini hissediyorum.
İsrail Başbakanı Benajmin Netanyahu’nun Hitler ruhuna kapılmış gibi görünen konuşması ABD Kongre Binası’nda ayakta alkışlandığında, bu sadece bir destek jesti değildi; 40.000 sivilin öldürülmesini onaylayan ve Netanyahu’nun vahşetlerini destekleyen bir Amerikan ifadesiydi. Bu, Amerikan iç siyasetinde kök salmış olabilir ve tüm Amerikan senatörleri ve temsilcilerinin Yahudi örgütü Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi’ne (AIPAC) olan bilinen bağlılığına rağmen, tüm ABD Kongresi’nin Siyonizm tarafından köleleştirilebileceğini kabul etmek hâlâ zor. Şaka gibi gelebilir, ancak Amerika Birleşik Devletleri’nin iç işleyişine aşina olanlar bunun gerçek olduğunu bilir.
Alkışlayan çılgınlık
Netanyahu’nun ayakta alkışlanması yalnızca 40 bin sivilin öldürülmesini ve çeşitli vahşetlerini onaylamak değil, aynı zamanda gelecekte yaşanacak çılgınlıkları da onaylamaktır.
Bu koşullar altında İsrail’in Hizbullah Genelkurmay Başkanı’nı öldürmesi ve Hamas’ın Doha’daki temsilcisi olan Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’yi suikastle öldürmesi, savaşın kaçınılmaz göründüğünü ve kıyamet senaryolarının öngörülebilir tek sonuç haline geldiğini gösteriyor.
Ancak İran ve Hizbullah’ın oluşturduğu tehdidin ciddiyeti, ABD’yi ve bölge ülkelerini, özellikle Mısır ve Türkiye’yi bu savaşı ve gidişatını durdurmanın yollarını aramaya yöneltti.
Aranan çözümlerden biri, Hizbullah ile İsrail arasında kalıcı bir sürecin tartışılması seçeneğini gündeme getirebilecek hızlandırılmış ve sınırlı bir İran müdahalesidir. Ancak her iki taraftaki öfke çok büyük ve tek bir çıkış yolu var gibi görünüyor.
Barış gerginliği sona erdirebilir mi?
Hamas ve Netanyahu arasında kalıcı bir ateşkes sağlanırsa, Hizbullah ihtiyatlı bir duruş sergileyebilir ve İran anlaşmayı potansiyel olarak onaylayabilir. Son aksilikler ışığında, İran ve Hizbullah böyle bir barış girişimi karşısında pasif kalmayı tercih edebilir, İran son kayıplarını kabul ederken, Hizbullah da kendi zorlukları nedeniyle benzer şekilde muhalefetten kaçınabilir.
Ancak, uzun süredir devam eden bir geleneğe sahip devletler önemli zorluklarla karşılaştıklarında veya aşağılayıcı bir müdahale algıladıklarında, hayal kırıklıklarını sıklıkla diğer devletlere yönlendirirler. Bu örüntü, Rusya ile ABD arasındaki gergin ilişkiler veya Türkiye’nin rakipleriyle periyodik çatışmaları gibi tarihi ve güncel bağlamlarda belirgindir. Tarihsel olarak ve günümüzde, önemli güçler bir onur duygusunu koruma eğilimindedir ve zamanla, algılanan hakaretler veya adaletsizlikler için intikam arayışına girebilirler.
Eğer İsrail ile Hamas arasında bir barış görüşmesi olursa ve bu görüşme adil bir şekilde sonuçlanırsa, hem Hizbullah hem de İran buna katılmaya hazır olacaktır.
Kıyamet senaryolarından kaçınmak mümkün müdür?
Genellikle, hakim senaryo, İran’ın İsrail’e saldırılar düzenlediği, ABD’nin İran’a misilleme yaptığı ve Akdeniz ile Orta Doğu’nun çatışma dolu bir krize sürüklendiği bir diziyi içerir. Ancak, mevcut küresel durum göz önüne alındığında, dünya Orta Doğu’da önemli bir savaşa dayanabilecek bir durumda değildir. Günümüzün jeopolitik ve ekonomik baskıları böyle bir çatışmayı özellikle savunulamaz hale getirir.
Olası bir İran saldırısı beklentisiyle, ABD, Uzak Doğu, Japonya ve diğer bölgelerdeki borsa piyasalarında önemli kesintiler yaşandı. Piyasalar olası kıtlıklara hazırlanırken acil petrol alımlarında artış yaşandı. Özellikle ABD’nin de dahil olduğu bir çatışma çıkarsa, bölgedeki durum hızla ciddi bir krize dönüşebilir ve küresel istikrar ve ekonomik koşullar için derin sonuçlar doğurabilir.
Türkiye son zamanlarda diplomatik çabalarını yoğunlaştırıyor. Bu bağlamda Türkiye’nin İsrail ile barışın yenilenmesini düşünmesi akıllıca olacaktır. Bu strateji önemli bir çatışmayı önlemeye yardımcı olabilir ve bölgesel dinamikleri yeniden şekillendirme fırsatı sunabilir.
ABD, Türkiye, Mısır ve diğer nüfuzlu ülkeler çabalarını yoğunlaştırırsa, Rusya ve Çin de olumlu bir duruş sergileyebilir. Savaş tehdidinin zirvede olduğu bir anda, sessiz bir barış anlaşması küresel gündemde önemli bir madde olarak ortaya çıkabilir.
Bakalım Yüce Allah neler getirecek…