Orta Doğu alevler içinde ve ne bölgesel ne de küresel aktörler bölgede daha fazla kan dökülmesini önlemek için pek bir şey yapmıyor. İsrail’in Filistin’deki ve çevresindeki yayılmacı ve üstünlükçü politikaları tüm ilgili aktörleri bölgesel bir savaşa zorluyor. İsrail liderliği, Batılı küresel aktörlerin hiçbirinin İsrail’e karşı caydırıcı bir politika izlemeye cesaret edemediğini çok iyi biliyor. Ayrıca, Arap dünyasının ölümcül sessizliğini göz önünde bulundurarak, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki soykırımcı askeri operasyonlarını ve Batı Şeria’daki acımasız politikalarını engelleyebilecek yeterince güçlü bir güç yok.
ABD, çatışma konusunda sadece lafta kalıyor, oysa İsrail’e koşulsuz destek sağlıyor. ABD yetkilileri, İsrail yetkililerinin bazı ırkçı açıklamalarını desteklemediklerini iddia etseler de, savunmasız çocukları ve kadınları hedef almaları ve anlamsız toplu katliamları, tüm İsrail politikalarını destekliyor. Milyarlarca dolar değerinde yüksek teknoloji silahlar ve askeri teçhizat gönderdi. Ayrıca, İsrail’i savunmak için bölgeye en büyük uçak gemilerinden bazılarını gönderdi. Her bölgesel devleti, bunlardan herhangi biri İsrail’e saldırırsa, ABD’nin müttefikini savunacağı ve tereddüt etmeden savaşa gireceği konusunda uyardı. Bu, ABD hükümetinin İsrail’e açık bir çek vermeye ve soykırım operasyonlarını desteklemeye devam ettiği anlamına geliyor.
Amerikan seçim sürecini göz önünde bulundurduğumuzda, hiçbir başkan adayı İsrail hükümetinin Filistinlilere yönelik şiddet içeren politikalarına karşı çıkmayacaktır. İki aday Siyonizm’in hizmetinde yarışmaktadır. Bir yandan Demokrat Parti seçmenlerinin büyük bir kısmı İsrail politikalarına karşı olmasına rağmen Kamala Harris İsrail yanlısı açıklamalar yapmaya devam etmektedir. Diğer yandan Donald Trump ilk döneminde İsrail’i en çok destekleyenin kendisi olduğunu ve gelecek döneminde de bunu yapmaya devam edeceğini iddia etmektedir. Her iki aday da seçilebilmek için İsrail yanlısı lobinin desteğine ihtiyaç duyduklarına inanmaktadır. Yani ABD’nin çatışmaya yönelik politikası değişmeyecek gibi görünmektedir.
Avrupa Birliği’ne gelince, İsrail’in soykırım politikalarına desteklerini sürdürüyorlar. AB demokrasi projesini, insan hakları söylemini ve evrensel değerlere odaklanmasını dondurdu. AB yetkilileri, hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da masum Filistinlilere yönelik İsrail vahşetinin tüm kalbiyle yanında olmaya devam ediyor. ABD’ye benzer şekilde, onlar da sadece lafta kalıyor. Filistin’e ilişkin mevcut AB pozisyonunun kıta üzerinde paradoksal bir etkisi var. Birçok demokratik Avrupalı AB’nin ruhunu sorgulamaya ve çok kültürlülüğe olan güvenlerini kaybetmeye başlarken, kararlı İsrail yanlısı politikalar Avrupa’da aşırı milliyetçiliğin, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının ve İslam karşıtlığının yükselişine katkıda bulundu. Bu paradoksal etki Avrupa siyasetini daha da radikalleştirdi ve Ukrayna-Rusya savaşındaki konumunu zayıflattı. AB kurumları ve Almanya ve Fransa gibi büyük Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere Avrupa siyasi aktörleri, her iki çatışmada da ABD’nin ayak izlerini takip etmeye devam ediyor.
Batılı olmayan küresel güçler, İsrail-Filistin çatışmasında etkili politikalar izleyemiyor ve düşük profilli kalıyor. Örneğin Rusya, Ukrayna’ya karşı savaşıyla yoğun bir şekilde meşgul. Öte yandan Çin, Batı’ya yönelik dolaylı önlemler uygulamaya devam ediyor.
Arap dünyası İsrail vahşetine karşı sessizliğini koruyor. Farklı nedenlerle, neredeyse tüm Arap hükümetleri ve halkları Filistinlilere yönelik İsrail soykırımına karşı kayıtsız kalıyor. Filistin halkının tamamen yok edilmesini ve böylece Filistin yükünden kurtulmayı sabırla bekliyorlar. Katar ve Cezayir gibi ülkeler durumu ele almak için çabalıyorlar, ancak etkileri sınırlı ve bu da daha etkili politikalar uygulamaktan alıkoyuyor. Aynı şekilde, Türkiye gibi diğer bölgesel güçler de anlamlı bir değişim için mücadele ediyor. Ancak, Arap dünyasının desteği etkili bir ateşkes için hayati bir ön koşul. Sessizlikleri İsrail’i cesaretlendiriyor.
Bu soykırımı ve büyük çaplı bir bölgesel savaşı önleyebilecek tek güç evrensel insan vicdanıdır. Sadece İsrail değil, aynı zamanda onun suç ortakları da meşruiyetlerini büyük ölçüde yitirdiler. Küresel intifada, kendi hükümetlerinin insanlık dışı politikalarına direnmeye ve haydut devletlere ve haydut politikacılara karşı insan onurunu savunmaya devam edecektir. Aksi takdirde, insanlığı büyük bir savaş bekliyor ve bu savaş dünyanın sonunu getirebilir.