Türkiye’nin 2002 yılından bu yana yönetimini elinde bulunduran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin son dönemde giderek daha otoriter bir yönetim anlayışı benimsediği vurgulandı. Anayasa değişiklikleriyle Erdoğan, muhalefetleri ve eleştirileri tutuklatarak önemli bir güç birikimi sağladı.
Raporda şu değerlendirme yapıldı: “Derinleşen ekonomik kriz, büyük yıkımlara yol açan deprem ve Mayıs 2023’teki seçimler, hükümete muhalefeti bastırmak ve kamusal söylemi sınırlamak için yeni fırsatlar sundu.”
Freedom House’un Türkiye raporunu hazırlayan Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF) Medya Özgürlüğü İzleme Sorumlusu Gürkan Özturan, rapora ilişkin detayları KARAR’a aktardı. Özturan, Türkiye’deki dijital platformların baskıcı yasalara uyarak yerel ofisler açmasının, ifade özgürlüğü alanlarının suçlama merkezlerine dönüştüğünü belirtti: “Şubat 2023’te yaşanan depremlerden etkilenen bölgelerde internet erişimindeki sorunlar halen devam etmektedir ve altyapıya yapılan yatırımların etkisi sınırlıdır. Özellikle Türkiye’de dijital platformların mevcut baskıcı yasalara boyun eğerek yerel temsilcilikler açması, özgür ifade alanlarının artık suçlama alanları haline geldiğini gösteriyor. Ayrıca, VPN hizmet sağlayıcılarına getirilen kısıtlamalar gibi keyfi sansür uygulamaları, kullanıcıların güvenli iletişim imkanlarını tehdit ediyor.”
2020’de yürürlüğe giren Dezenformasyon Yasası’nın, hükümetin eleştirel bilgiye erişimi ve ifade özgürlüğünü sınırlamak için kullandığı bir araç haline geldiği vurgulandı. Özturan, “Türkiye’de internet sansürü, sıkça ‘ulusal güvenlik’, ‘kamu düzeni’ ve ‘ahlak’ gibi geniş kapsamlı ve yoruma açık gerekçelere dayandırılıyor. Özellikle 2020’de çıkarılan Dezenformasyon Yasası, hükümetin dezenformasyonla mücadele adı altında eleştirel ve önemli bilgilere erişimi ve ifade özgürlüğünü kısıtlamak için en önemli araçlarından biri haline geldi. Bu yasalar, eleştirel medya ve bağımsız gazetecileri hedef alarak, toplumun doğru bilgiye ulaşmasını ciddi şekilde engelliyor.” ifadelerini kullandı.
Devlet denetiminin ve temsilcilik yasalarının kullanıcıların dijital izlerini korumalarını zorlaştırdığını, aynı zamanda devlet gözetiminin arttığını belirten Özturan, kişisel verilerin korunması için yasaların bağımsız denetim ile güçlendirilmesinin gerektiğini ifade etti: “Türkiye’de internet kullanıcılarının gizliliği ve güvenliği uluslararası standartların oldukça gerisinde. Artan devlet denetimi ve zorlayıcı temsilcilik kanunları, kullanıcıların dijital izlerini kontrol etmelerini engelliyor. Bunun yanı sıra, devletin dijital gözetim kapasitesinin artışı, kullanıcıların çevrimiçi faaliyetlerini sürekli tehdit altında hissetmesine neden oluyor.”
Özturan, Türkiye’deki internet yasalarının, özellikle ifade özgürlüğü ve kullanıcı hakları açısından uluslararası standartlarla uyumsuzluğuna dikkat çekti. Eleştirel seslerin susturulması ve toplumun doğru bilgiye erişiminden mahrum bırakılmasının, seçimlerin adilliği üzerinde olumsuz etkileri olduğunu kaydeden Özturan, şu şekilde devam etti: “Türkiye’deki internet yasaları, uluslararası standartlarla büyük ölçüde uyumsuz. Özellikle 5651 sayılı yasa ve Dezenformasyon Yasası gibi düzenlemeler, kullanıcıların ifade hürriyetini ve bilgiye erişimini ciddi anlamda kısıtlıyor. Bu yasalar, geniş ve belirsiz tanımlamalar içeriyor, bu durum da keyfi yorumlamalara ve uygulamalara yol açıyor. Bu durumun demokratik süreçlere etkisi ise yıkıcı. Medya organlarının özgürce çalışamaması, eleştirel seslerin susturulması ve toplumun doğru bilgiye erişiminin engellenmesi, seçim süreçlerinin şeffaflığını tehdit eden temel unsurlardan biridir. Türkiye’de internet özgürlüğünün bu denli kısıtlanması, demokrasinin işleyişine zarar vererek, toplumun siyasi katılımını da olumsuz etkiliyor.”