Yazan: Lyse Doucet, Unvan: BBC Uluslararası Haberler Editörü, 8 dakika önce
ABD Başkanı Joe Biden, Şubat 2023’te Ukrayna’ya gerçekleştirdiği sürpriz dayanışma ziyareti sırasında Kiev sokaklarında yürüyordu ve bu esnada hava saldırısı sirenleri çalıyordu. Daha sonra, “Bir şey hissettim, geçmişten daha güçlü bir şekilde. Amerika dünyanın yol göstericisi” ifadelerini kullanacaktı. Şimdi dünya, Amerikalıların gelecek haftaki başkanlık seçimlerinde yapacakları tercihlerin ardından, bu ‘yol gösterici’ ülkenin yönetiminde kimin olacağını merak ediyor. Kamala Harris, “Bunlar çalkantılı dönemler, Amerika’nın geri çekilemeyeceği net” diyerek Biden’ın izinden mi gidecek? Yoksa “Küreselcilik yerine Amerikancılık” diyen Donald Trump mı başkanlık koltuğuna oturacak?
Biden, “Trump’ı yenmeliyiz, yenmeliyiz, yenmeliyiz” derken, Trump da kaybederse 2028’de yeniden aday olmayacağını belirtti. ABD başkan adaylarının Türkiye’ye bakışı ise merak konusu.
Bugün, ABD’nin küresel etkisinin sorgulandığı bir ortamda yaşıyoruz. Küresel güçler kendi yollarını yürürken, otoriter rejimler ittifaklar kuruyor ve Gazze ile Ukrayna gibi yerlerdeki yıkıcı savaşlar, Washington’ın rolü hakkında birçok tedirgin edici sorunun gündeme gelmesine neden oluyor. Bu kritik seçimin küresel etkilerine yönelik düşüncelerimi paylaşmak için uzmanlarla bir araya geldim.
Askeri Güç
NATO’nun eski Genel Sekreter Yardımcısı Rose Gottemoeller, “Bunu bozmam mümkün değil. Donald Trump, Avrupa’nın kabusu. NATO’dan çekilme tehdidi, NATO’daki herkesin aklında yankılanıyor” diyor. Washington’ın savunma bütçesi, NATO’nun diğer 31 üyesinin askeri bütçelerinin toplamının üçte ikisini oluşturmaktadır. ABD, NATO’nun ötesinde, ordusuna Çin ve Rusya dahil, geride kalan 10 ülkenin toplamından daha fazla kaynak ayırmaktadır. Trump, diğer NATO ülkelerini Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarının (GSYİH) %2’sine denk gelen askeri harcama hedeflerini karşılamaya zorlayacağını belirtiyor. 2023 itibarıyla yalnızca 23 ülke bu hedefe ulaşmış durumda. Ancak Trump’ın dengesiz açıklamaları hâlâ kaygı uyandırıyor. Gottemoeller, Harris’in kazanması hâlinde “NATO’nun kesinlikle iyi ellerde olacağına” inanıyor, ancak bir uyarıda da bulunuyor: “[Harris], Ukrayna’da zafer kazanmak için NATO ve Avrupa Birliği ile çalışmalarını sürdürecek, ancak Avrupa üzerinde harcama baskısında geri adım atmayacaktır.” Ancak Harris’in Beyaz Saray’daki ekibi, dış politikayı Senato veya Temsilciler Meclisi ile birlikte yönetecek, bu iki yasama organının da dış savaşları desteklemeye daha az yatkın olan Cumhuriyetçilerin kontrolünde olma ihtimali mevcut.
ABD’li kongre üyeleri, büyük yardım paketlerini geçirme konusunda giderek daha isteksiz hale gelirken, hangi aday kazanırsa kazansın, Kiev’deki savaştan çıkış yolu bulma baskısının artacağı öngörülüyor. Gottemoeller, “NATO’nun dağılacağına inanmıyorum. Avrupa, öne çıkmak zorunda kalacak” şeklinde konuşuyor.
Arabuluculuk
Bir sonraki ABD Başkanı, Soğuk Savaş’tan bu yana büyük güçlerin çatışma riskinin en yüksek seviyeye ulaştığı bir dünyayla yüzleşecek. Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Comfort Ero, “ABD, barış ve güvenlik konularında hâlâ en önemli aktör” derken, “Çatışmaları çözme yeteneğinin azaldığını” da ekliyor. Savaşları sona erdirmek giderek zor bir hale geliyor. Ero, “Orta seviyedeki güçlerin yükselmesi ve büyük güçler arasındaki rekabetin artmasıyla ölümlü çatışmalar daha karmaşık hale geliyor” açıklamasını yapıyor. Ukrayna’daki savaş gibi durumlar çok sayıda farklı gücü bir araya getirirken, Sudan’daki çatışmalar rakip çıkarları olan bölgesel güçleri çatışmaya sokuyor. Ero, ABD’nin ahlaki üstünlüğünü kaybettiğine inanıyor: “Küresel aktörler, ABD’nin Rusya’nın Ukrayna’da yaptıklarıyla, İsrail’in Gazze’de uyguladığı politikalar arasında farklı standartlar olduğunu görüyor. Sudan’daki savaş ise korkunç katliamlara yol açtı fakat ikincil bir sorun olarak değerlendirildi.” Ero, Harris’in zaferi hâlinde mevcut yönetimin devam edeceğini, Trump kazanırsa İsrail’in Gazze ve diğer bölgelerde hareket alanını artıracağını ve Trump’ın “Kiev’i devre dışı bırakarak Moskova ile bir Ukrayna anlaşması yapabileceğini” ifade etti.
Harris, Orta Doğu’daki Biden yönetiminin İsrail’in “kendini savunma hakkını” desteklediğini sık sık vurguladı. Ancak aynı zamanda “masum Filistinlilerin ölümüne son verilmeli” mesajını da iletti. Trump, “Barışa geri dönmeli ve insanların öldürülmesine son verilmelidir” derken, diğer yandan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya “Ne gerekiyorsa yapmasını” önerdiği biliniyor. Cumhuriyetçi aday, arabuluculuk yapma konusundaki yeteneklerini öne çıkarıyor. Suudi El Arabiya televizyonuna verdiği röportajda, “Orta Doğu’ya barış getireceğim, ve yakında” dedi. Trump, 2020 tarihli Abraham Anlaşmaları’nı da genişletme sözü verdi; bu anlaşmalar, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında ilişkilerin normalleşmesini sağladı. Ancak bu durumun genel olarak Filistinlileri dışarda bıraktığı ve mevcut krize katkıda bulunduğu belirtiliyor. Trump, Ukrayna konusunda güçlü lider Vladimir Putin’e hayranlığını gizlemiyor. Ukrayna’daki savaşı sonlandırma ve ABD’nin büyük askeri yardımlarını durdurma isteğini açıkça ifade etti. Son günlerdeki bir seçim mitinginde, “Savaştan çıkmalıyız” dedi.
Harris ise aksine, “Ukrayna ile dayanışma içinde olmaktan gurur duyuyorum. Ukrayna’ya destek olmaya devam edeceğim ve bu savaşta Ukrayna’nın başarılı olması için çalışacağım” açıklamasını yaptı. Ancak Comfort Ero, kimin kazanacağına bakılmaksızın dünyadaki durumun daha da kötüleşeceğinden endişelerini dile getiriyor.
Pekin ile İlişkiler
Önde gelen Çin uzmanlarından Rana Mitter, Trump’ın Çin’den ithal edilen tüm ürünlere %60 gümrük vergisi önerisi için “Onlarca yıldır küresel ekonomiye en büyük şok” yorumu yapıyor. Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımındaki en büyük tehditlerden biri, Çin ve diğer ticaret ortaklarına yüksek maliyetler getirmesi oldu. Fakat Trump, Çin lideri Şi Jinping ile güçlü bir kişisel ilişki kurduğunu da öne çıkarıyor. Wall Street Journal’a verdiği röportajda, Pekin Tayvan’ı bloke etmek için harekete geçerse askeri güç kullanmak zorunda kalmayacağını, çünkü “Çin liderinin kendisine saygı duyduğunu” bildiğini ifade etti. Ancak Harvard Üniversitesi’nde ABD-Asya ilişkileri üzerine çalışan Rana Mitter, olası bir Harris başkanlığında ilişkilerin mevcut seviyede ilerleyeceğini belirtiyor. Trump seçilirse daha “öngörülemez bir senaryonun” ortaya çıkabileceğine inanıyor. Örneğin, Tayvan konusundaki tutumunun net olmaması endişe verici. Çinli liderler, hem Harris hem de Trump’ın başkanlıklarının zor olacağına inanırken, Mitter, müesses nizamdaki bazı kişilerin “bilinen rakibin daha iyi olacağını” düşünerek Harris’i desteklediğini, önemli bir azınlığın ise Trump’ı, öngörülemezliğini Çin’in çıkarına bir fırsat olarak değerlendirdiklerini belirtiyor.
İklim Krizi
Nelson Mandela tarafından kurulan dünya liderleri grubu Elders’ın başkanı, eski İrlanda Cumhurbaşkanı ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Mary Robinson, “ABD seçimleri, iklim zorunlulukları ve doğa krizi nedeniyle sadece ülkenin kendi vatandaşları için değil, tüm dünya için büyük önem taşıyor” diyor. “İklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak ve Milton gibi yıkıcı kasırgaların norm haline geldiği bir geleceği önlemek için, tek bir derecenin onda biri bile önemlidir” ifadesini ekliyor. Helene ve Milton kasırgaları yıkıp geçerken, Trump bu iklim krizine karşı yapılan çevre planları ve politikaları “tüm zamanların en büyük dolandırıcılığı” olarak nitelendirmişti. Birçok kişi, Trump’ın ilk dönemindeki gibi 2015 tarihli Paris İklim Anlaşması’ndan tekrar çekileceğini öngörüyor. Ancak Robinson, Trump’ı güç kazanan ivmeyi durduramayacağına inanıyor. “ABD’deki enerji dönüşümünü durduramaz ve yeşil sübvansiyonlardaki milyarlarca doları geri getiremez. Ayrıca, yorulmaz bir şekilde federal olmayan iklim hareketini de engelleyemez.” Robinson bu konuda Harris’e, “Liderlik göstermeli, son yıllarda büyüyen ivmeyi ileri taşımalı ve diğer büyük kirleticileri harekete geçirmeli” çağrısında bulunuyor.
İnsani Liderlik
Martin Griffiths, yakın geçmişte BM’nin İnsani İşler ve Acil Yardım Koordinatörüydü. Tecrübeli bir çatışma arabulucusu olmasının yanı sıra, Griffiths ABD seçimlerinin ülkenin askeri ve ekonomik gücünden ziyade “dünyada ahlaki üstünlük ve liderlik etme potansiyeli” açısından önemli olduğunu vurguluyor. Harris’in kazanması hâlinde daha umutlu olduğunu belirten Griffiths, “İzolasyon ve tek taraflılık içinde geçecek bir Trump dönemi, daha da derinleşen küresel istikrarsızlık vaat ediyor” diyor. Ancak Biden-Harris yönetimine yönelik eleştirileri de mevcut. Bu noktada Orta Doğu’daki kötüleşen durum karşısındaki “isteksizliği” örnek gösteriliyor. Yardım kuruluşlarının yöneticileri, Hamas’ın Ülke’nin İsrail sivilleri hedef alan 7 Ekim saldırısını sürekli kınadı. Aynı zamanda, ABD’ye Gazze ve Lübnan’daki sivillerin yaşadığı büyük acılara son vermek adına daha fazla şey yapılması gerektiği çağrısında bulundular. Biden ve üst düzey yetkilileri sürekli Gazze’ye daha fazla yardım akışı talebinde bulundu, bu talepler bazen sahada belirgin bir etki yarattı. Ancak bazıları, yardımın ve baskının asla yeterli olmayacağını düşünüyor. Geçtiğimiz günlerde alınan büyük askeri yardımın kesilmesi tehdidi kararı, seçim sonrasına bırakıldı. ABD, Gazze’ye insani yardım için İsrail’e 30 günlük bir süre verdi. ABD, BM bütçesine en büyük bağışı yapan ülkedir; 2022’de 18,1 milyar dolarlık rekor bir destek sağlamıştır. Ancak Trump, ilk döneminde bazı BM kurumlarına fon kesintisi uyguladı ve Dünya Sağlık Örgütü’nden (WHO) de çekildi. Diğer bağışçı ülkeler boşluğu doldurmak için devreye girdi. Trump’ın amacı da buydu. Ancak Griffiths, ABD’nin hâlâ vazgeçilemez bir güç olduğuna inanıyor. Küresel çatışmalar ve belirsizliklerle dolu bir dönem yaşarken, dünya genelinde insanlar ABD’den sorumlu ve ilkeli bir liderlik bekliyor. Daha fazlasını arzuluyoruz. Daha fazlasını hak ettiğimize inanıyoruz ve daha fazlasını hayal etmeye cesaret ediyoruz.