Başlık: Trump’ın İlk Döneminde Türkiye-ABD İlişkilerinde Yaşananlar
Donald Trump, dört yıl aradan sonra yeniden Beyaz Saray’a dönerken, 2017-2021 yılları arasında başkanlık ettiği süre, Türk-Amerikan ilişkileri açısından oldukça zor bir dönemdi. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında zaten yer alan gerginlik, Trump’ın yıllarında daha da derinleşti. Trump, Türkiye ile olan ilişkileri önemsiyor ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir ilişki kurmuştu. Erdoğan, 2017 ve 2019 yıllarında iki kez Beyaz Saray’da ağırlandı. Ancak, bu samimi ilişkilere rağmen Trump, Türkiye’ye yönelik ağır yaptırımlar uygulamaya başlayarak ekonomik sıkıntıların artmasına yol açtı. Bunun yanı sıra, diplomatik etik kurallarına uymayan açıklamaları ve davranışlarıyla da Türkiye’nin tepkisini çekti.
Bu dönemde yaşanan en büyük krizler arasında Rahip Brunson olayı, S-400 hava savunma sisteminin temini ve ABD’nin Suriye’deki YPG’ye askeri destek vermesi en öne çıkan sorunlar oldu. YPG ile işbirliği, iki NATO üyesi ülke olan Türkiye ve ABD’nin IŞİD ile mücadeledeki farklı konumları nedeniyle önemli bir sıkıntı yaratmıştı. Trump, diğer taraftan Obama yönetiminin Suriye Demokratik Güçleri ile ilişkisini daha da ileriye taşıyarak, Pentagon’a bu gruba doğrudan silah ve askeri malzeme sağlama talimatı verdi. Bu karar, Erdoğan’ın Beyaz Saray’ı ziyaretinden bir hafta önce imzalandı. SDG’nin yapısında, Türkiye tarafından PKK’nın uzantısı olarak görülen YPG yer alıyordu.
Ekim 2019’da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) SDG kontrolündeki bölgede bir güvenli bölge oluşturmak adına Barış Pınarı Harekatı’nı başlatması öncesinde Trump, Türkiye’nin ılımlı davranacağı umudunu dile getirmiş, aksi takdirde yaptırımlar ile Türkiye ekonomisine “darbe vuracağı” tehdidinde bulunmuştu. Trump, bu gelişmelerin ardından, Dönemin Başkan Yardımcısı Mike Pence liderliğinde bir heyeti Ankara’ya göndererek harekatı sonlandıracak bir anlaşma imzaladı. Ancak buna rağmen, Kongre’nin 29 Ekim’de kabul ettiği yaptırım paketini onayladı.
Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektup, Suriye’nin kuzeyindeki gerginliklerin arttığı dönemde basına sızdı. Mektup, 9 Ekim 2019 tarihini taşıyordu, bu tarih Barış Pınarı Harekatı’nın başladığı güne denk geliyordu. Mektupta şunlar yer alıyordu: “Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz – bunu yapabiliriz. Bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım. Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak görür. Sert adamı oynamayın. Aptallık etmeyin! Sizi sonra arayacağım.” Bu mektup, Türk yetkililer tarafından diplomatik yollarla Beyaz Saray’a iade edildi. Türkiye, bu mektubun reddedilerek çöpe atıldığını belirtti.
Pastör Brunson krizi, 2018 yazında meydana geldi. Krizin zemininde, Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen’in iadesi taleplerine Trump yönetiminden yanıt alamaması yatıyordu. Andrew Craig Brunson, Aralık 2016’da tutuklandı ve Trump, onun serbest bırakılması için 2018’in başlarından itibaren girişimlerde bulundu. Erdoğan, Trump’ın çağrısı üzerine, “Sizde de bir tane papaz var. Ver papazı, al papazı” yanıtını verdi. Brunson’ın serbest bırakılmaması üzerine, ABD dönemin İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’na yaptırım uyguladı. Trump, ayrıca Türkiye’den ithal edilen alüminyum ve çelik ürünlerine gümrük vergilerini artırdı. Bu durum, Türk lirasının büyük oranda değer kaybetmesine neden olan bir ekonomik krizi tetikledi. Brunson, 12 Ekim 2018’de serbest bırakıldı ve ABD’ye döndü.
Metin Topuz isimli bir Türk vatandaşının, ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda gözaltına alınması ve ardından tutuklanması nedeniyle de iki ülke arasında bir başka gerginlik yaşandı. Bu gelişmeler sonrasında ABD, Türkiye’ye vize kısıtlamaları uyguladı. Karşılıklı açıklamalar sonrasında, Ocak 2018 itibariyle vize kısıtlamaları kaldırıldı. Topuz, 2020 yılında 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı ve Kasım 2023’te tahliye edildi.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini satın alması, iki ülke arasındaki ilişkilerde en kritik çatışmalardan birini oluşturdu. Trump, Türkiye’nin S-400 alımını Obama yönetimine atfederek, Erdoğan’ın açıklamalarını haklı bulsa da nihayetinde Türkiye’ye karşı yaptırımlar uygulamak zorunda kaldı. Türkiye, 2000’li yılların başından bu yana ortak olduğu F-35 savaş uçağı projesinden çıkarıldı. Ayrıca, ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası çerçevesinde Türkiye’ye yönelik bir yaptırım paketi onaylandı. Ankara, bu yaptırımların kaldırılmasını talep ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017’de Washington’a yaptığı ziyarette, korumalarının büyükelçilik önünde yapılan protestolara müdahale etmesinin ardından, olay ciddi bir yankı buldu. Bu durum, Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkiledi. Erdoğan’a bağlı 15 koruması hakkında yakalama kararı çıkarıldı ve bu gerginlik, Türkiye’nin ödediği koruma silahlarının satışına Kongre’nin onay vermemesiyle sonuçlandı.
Halkbank davası ise iki ülke ilişkilerini başka bir boyutta etkileyen bir konu oldu. ABD, Halkbank’ın İran’a uygulanan yaptırımları ihlal ettiğini iddia etti. Bu suçlamalar, İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab’ın 2016’da tutuklanmasıyla başlamıştı. Zarrab, mahkemede itirafçı olarak ifade vererek, İran’a yaptırımların delinmesiyle ilgili suçlamaları kabul etti. Eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla, 2017’de tutuklandı ve 28 ay hapis cezasına çarptırıldı. ABD mahkemeleri, Halkbank’a yönelik dava açtı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden ile her görüşmesinde bu davalardan duyduğu rahatsızlığı belirtti ve sorunun çözülmesi için diplomatik çabalar sürdü, ancak netice alamadı. 2024 başında Halkbank, temyiz sürecinin devam ettiğini açıkladı.