MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önceki gün yaptığı grup toplantısında, “İmralı ile DEM Partisi arasındaki yüz yüze görüşmeler gecikmeden gerçekleştirilmelidir” ifadelerini kullandı. Öcalan’ı Meclis’e getirip DEM grubunda konuşmasını sağlamak gibi bir düşünce, beklenen bir durum değildi ve büyük tepkilere neden olmuştu. Öcalan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası nedeniyle tecrit altında tutuluyor ve Bakanlık izni olmadan akraba veya avukatlarıyla dahi görüşemiyor. Bahçeli’nin “görüşme geciktirilmeden yapılmalıdır” açıklamasının ardından, DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, Öcalan ile görüşme talebiyle Adalet Bakanlığı’na başvuracaklarını duyurdu. Eğer Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanı olarak bu talebi reddederse, Bahçeli’nin “bekletilmeden” vurgulayan tavsiye kararını geri çevirmiş olacak. Bu durumda Bahçeli, bunun altından kalkamayacak olsa da Adalet Bakanlığı, Öcalan’ın bir DEM heyetiyle görüşmesine izin verirse bu gerçekleşmiş olacak.
POPÜLİZM VE KUTUPLAŞMA
Ülkede popülizm ve oy hırsı siyasetin kalitesini düşürdü. En önemli meselelerimizi bile objektif bir dille tartışamaz hale geldik ve sorunlar hep parti çekişmesine dönüşüyor. Cumhurbaşkanı’nın partili olması, popülizmi ve kutuplaşmayı artırdı. Özellikle Kürt meselesine yaklaşırken, bu hastalığı bir kenara bırakıp ülkenin geleceğini ve yüzyılı aşan bu sorun hakkında bilimsel verilerle düşünmeliyiz. Bahçeli’nin son açıklamasına da böyle, nesnel bir gözle bakmalıyız. Diğer partiler ve hatta Anayasa Mahkemesi ile ilgili ölçüsüz tavırlarını Bahçeli’ye karşı kullanmak mümkün ama bu, oy mücadelesinden başka bir anlam taşımayacaktır.
Bahçeli’nin “Öcalan Meclis’te konuşsun” diye özetlenebilecek yaklaşımının iyi çalışılmamış, detayları hazırlanmamış ve hukuki açıdan bile boşlukları bulunan bir tavır olduğunu kabul ediyorum ancak meselenin soğukkanlı bir şekilde konuşulmasını sağlaması açısından olumlu bir gelişme.
Unutmamak gerekir ki, bu sorunun çözülmesi için Takrir-i Sükun dönemini yaşadık. Kürt kimliği yok sayıldı, yıllar boyunca anılmadı. Darbeler döneminde kitlesel sürgünler ve işkenceler gerçekleştirildi. Bugün geldiğimiz durum ise ortada.
SORUN BÜYÜDÜ
Genelkurmay verilerine göre Ekim 2023’e kadar 70 bin terörist “etkisiz hale getirildi” ancak son yirmi yılda PKK’nın etkisi altındaki Kürt siyasi hareketinin oy potansiyeli büyüdü ve uluslararası alanda daha fazla mesafe kat etti. En kaygı verici olanı ise, iktidarın hatalı Suriye politikası sayesinde PKK’nın burada ABD tarafından ağır silahlarla donatılmış bir özerk bölge elde etmesidir. Rusya, PKK’yı terör örgütü olarak görmüyor ve Moskova’da temsilciliği bulunuyor. PKK, hiçbir Arap ülkesiyle de çatışma içinde değil.
Türkiye, ekonomik hareketlilik, şehirleşme, eğitim, meslek geliştirme ve mülkiyet alanlarında o kadar iç içe geçmiş ve kaynaşmış bir toplumdur ki, aralarına iç-bölge sınırı çizmeye dahi gerek yok. Tarihsel ve kader birliğinin yanı sıra, ekonomi, sosyal hareketlilik, hukuk ve demokrasi Türkiye’nin en güçlü birlik harcını oluşturmaktadır. Etnik kutuplaşmayı körükleyen eski yöntemler yerine, terörle kararlı bir şekilde mücadele ederken siyaset kanallarını, iletişimi, teması ve görüşmeleri geliştirmek gerekir.
AYRINTILI POLİTİKALAR
Bahçeli’nin en sert çizgiyi temsil eden çıkışı olumlu bir gelişmedir. Bahçeli, bir “İmralı – DEM adresi”ndeki görüşmeleri sağlamaya yönelik bir çağrıda bulunuyor. DEM üyelerinin Öcalan’la görüşmesi sağlanırsa, bu kesin bir sonuç vermese de silahlı mücadele yanında başka unsurları da düşünmemize zemin hazırlayacaktır. Eğer Öcalan, cezaevinde hayatını geçirmek istemiyorsa ki, istemiyor olmalı, siyasi rol alabilmek için çatışmayı sona erdirmek gibi girişimlerde bulunmak zorundadır. Bu yönde bir süredir adımlar attığı açıktır. Görüşme gerçekleştirilirse Bakırhan, Şeyh Sait’in nasıl bir “feodal” olduğunu Öcalan’dan öğrenebilir. Dolayısıyla teröre karşı silahlı mücadelenin yanı sıra, farklı siyasi yöntemleri de düşünmek gerekiyor.
Karşı karşıya olduğumuz süreç bir “süreç” değil, aksine kayyım politikasıdır! Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten kendi iradesi dışında Bahçeli’nin başlatacağı süreçte yer almayacağını göstermiştir. Ancak, dünya örneklerinden yararlanarak, güvenilir araştırmalara dayalı ve özellikle Türkiye’nin ittifaklarını güçlendirmeyi amaçlayan uzun vadeli politikaların geliştirilmesi gerektiği ortadadır. Siyasi istismar ve hamasetten uzak durarak yapılacak konuşmalar bu yolda açılımlar sağlayabilir.