Başlık: Suriye’de Olası Gelişmeler: Üç Senaryo
Yazan: Luis Barrucho, BBC Dünya Servisi, 5 saat önce
Suriye’de Esad ailesinin uzun yıllar süren baskıcı yönetiminin, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) liderliğinde gerçekleşen bir saldırıyla birkaç haftada yıkılması, ülkenin geleceği hakkında birçok belirsizliği beraberinde getirdi. HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani, Suriye’yi birleştireceğini iddia etse de, bu amacın gerçekleştirilebilir olup olmadığı henüz belirsiz. Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye’deki toplumsal yapılar arasındaki işbirliği ihtiyacının altını çiziyor ve HTŞ ile diğer silahlı gruplardan olumlu açıklamalar geldiğini belirtse de, “asayiş” konusundaki sürekli sorunların devam ettiğini vurguluyor. Durumun hızla değişmesi nedeniyle, Suriye’nin geleceğini tahmin etmek oldukça zor.
Uzmanlar, Suriye’de muhalefetin ele geçirdiği Hama’nın önemini tartışıyor: Geçiş yönetiminin ne zaman başlayacağı, Şam’dan gelen mesajların ne yönde olduğu, Türkiye-Suriye normalleşme sürecinin yeniden canlanıp canlanmayacağı gibi sorular gündemde. Suriye’deki iç savaşın başlangıcından 13 yıl sonra, hangi bölgelerin kimler tarafından yönetildiği tartışma konusudur.
BBC’ye danışmanlık eden uzmanlar, Suriye’nin geleceği için üç muhtemel senaryo sunuyorlar:
- Birleşik Bir Suriye: En olumlu senaryo, HTŞ’nin ülke yönetimini sivil siyasi kuruluşların katılımına açmasıdır. Suriye, komşu ülkelerde görülen diğer çatışmalara yol açabilecek intikam döngüsünden çıkıp, savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına geçebilir. Colani, çeşitli mezhepler arasında ulusal birlik ve saygı çağrısında bulundu, fakat farklı grupların ayrı gündemleri olduğu da bir gerçektir. İngiltere’deki Queen Mary Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler uzmanı Christopher Phillips, “Şu anda belirsizlik içerisindeyiz. HTŞ barışçıl bir geçiş süreciyle ilgili açıklamalar yapıyor ancak durum oldukça karmaşık” diyor. Güney Suriye’de, Esad ailesinin otoritesini tanımayan aşiretlerin yeni yönetimi dinlemesi zor görünüyor. Doğuda, IŞİD kalıntıları tehdit oluşturmakta ve bu durum, ABD’nin hava saldırılarına yol açabilir. ABD destekli Kürt grupları da kuzeydoğuda bazı bölgeleri kontrol ediyor ve bu gruplar, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye destekli muhaliflerle savaşıyor. 2011 yılındaki iç savaşın patlak vermesinden sonra Suriye dışında birçok yeni muhalefet grubu ve siyasi blok oluştu. Tüm bu grupların Suriye’ye geri dönüp siyasi geçiş sürecine katılıp katılmayacağı belirsizliğini koruyor. İsviçre’deki Lozan Üniversitesi’nden Profesör Joseph Daher, birleştirilmiş bir yönetim ihtimalinin belirsizliğine dikkat çekiyor: “En iyi senaryoda, özgür seçimler düzenlenir, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılarak daha geniş bir yönetim oluşturulabilir. Ancak zamanla bunun nasıl gelişeceği belirsiz.”
Daher, bazı uzmanlarla birlikte bu senaryonun pek mümkün görünmediğini belirtiyor ve Colani’nin açıklamalarındaki çelişkilere dikkat çekiyor: “Colani, eski rejimin başbakanının geçiş sürecini yöneteceğini ilan etti, fakat ardından HTŞ otoritesindeki İdlib’deki Ulusal Kurtuluş Hükmeti’nin Başbakanı Muhammed el Beşir’i aday gösterdi. HTŞ, merkezi bir yönetim oluşturma arzusuna rağmen, tek başına tüm ülkeyi yönetmekte zorlanabilir; zira iktidar paylaşımına ihtiyaç duyulacaktır.”
-
HTŞ’nin Otoriter Yönetimi: HTŞ’nin, Esad yönetimi gibi otoriter yöntemlerle iktidarı elinde tutabileceği endişeleri bulunmaktadır. Colani, iktidarını İdlib’de kurmuştur ve burada yaşayan yaklaşık dört milyon kişi, çeşitli ülkelerde yerinden edilmiş bireylerden oluşmaktadır. Ulusal Kurtuluş Hükmeti, İdlib’deki kamu hizmetlerini sağlarken, şeriat ilkelerine dayanan bir dini konsey de yönetimde yer almaktadır. Colani, HTŞ’nin kamu hizmetlerini ve istikrarı önceliklendirdiğini gösterme çabası içinde olsa da, karşıtları HTŞ’nin rakip militan grupları ve muhalefeti bastırdığını savunuyor. 27 Kasım’daki HTŞ liderliğindeki harekattan önce İdlib’de yapılan protestolar, HTŞ’nin baskıcı yöntemlerini gündeme getirmişti. Daher, “HTŞ, İdlib’deki tüm muhalif silahlı grupları sürece dahil ederek ve kamu hizmetlerini sağlayarak gücü elinde toplarken, iktidarını aslında baskı ile pekiştirdi. Yönetim süresince yoğun baskılar ve siyasi muhaliflerin hapse atılması da yaşandı” diyor. HTŞ, insan hakları ihlalleri ile ilgili eleştiriler karşısında, tartışmalı güvenlik güçlerini dağıtarak ve vatandaşların şikayetlerine yanıt verecek bir büro oluşturarak karşılık verdi. Ancak karşıtları, bu reformların sadece göz boyama olduğunu öne sürüyor. HTŞ, Suriye’deki ilerleme ve Esad rejiminin devrilmesi için İdlib’de gücü elde tutmanın gerekli olduğunu savunurken, Daher, HTŞ’nin daha önce görülmemiş bir durumla karşı karşıya olduğunu vurguluyor: “Örgütün iktidarını Şam’a kadar genişletme, bu bölgeleri yönetme kapasitesinin olmadığı gerçeği umut veriyor.”
-
Topyekun İç Savaş: En kötü senaryonun Suriye’nin, “Arap Baharı” sürecinin sonunda kaosa sürüklenen ülkeler gibi bir karmaşa durumuna itilmesi olduğu belirtiliyor. Libya’da Muammer Kaddafi ve Irak’ta Saddam Hüseyin, ardında uygun bir yönetim yapısı bırakmadan devrilmişti ve dış müdahaleler de her iki ülkede korkunç sonuçlar doğurmuştu. Otoriter yönetimlerin bıraktığı iktidar boşluğunu yağma, intikam saldırıları ve iç savaş dolduruyor. Bu senaryo, Suriye’deki silahlı gruplar arasındaki rekabetin yaygın bir şiddete yol açması ve bu durumun yalnızca Suriye’yi değil, tüm bölgeyi daha da istikrarsızlaştırması ihtimalini doğuruyor. BBC Arapça muhabiri Feras Kilani, HTŞ’nin geçiş dönemi başbakanı Beşir’in ilk konuşmasının birçokları açısından kaygı uyandırdığını ve yeni hükümetin yol haritası hakkında ipuçları sunduğunu ifade ediyor: “Yeni başbakanın, biri ‘devrim bayrağı’ ve diğeri Taliban’ınkine benzeyen iki bayrakla konuşması, birçok kişiyi şoke etti. Bu durum, hükümetin Taliban modelini izleyebileceği ve şeriatla yönetilen bir İslam devleti kurma niyetinde olabileceğini gösteriyor. Bu, ülkedeki azınlıklar ve sivil gruplar için yeni belirsizlikler yaratıyor.”
Dış Güçlerin Etkisi: Uzmanlar, bu olası sonuçların dış güçlerin hareketlerine de bağlı olduğunu vurguluyorlar. Esad uzun yıllar İran ve Rusya’nın desteğine bağımlı kaldı. Öte yandan, Türkiye, Batı ve Körfez ülkeleri, çeşitli muhalefet gruplarına destek sağladı. İsrail ise son günlerde, Suriye’nin askeri altyapısına yönelik hava saldırıları düzenliyor ve Golan Tepeleri’ndeki askerden arındırılmış bölgenin ötesinde harekete geçtiğini kabul ediyor. İsrail ordusu, Esad’ın ülkeden kaçmasından bu yana Suriye’de yüzlerce hava saldırısı düzenlendiğini ve “Suriye’nin stratejik silah envanterinin çoğunun yok edildiğini” belirtiyor. Ayrıca, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriyeli muhalif güçlere İran’ın ülkede tekrar etkin olmasına izin verilmemesi uyarısında bulunuyor. Tüm bu gelişmeler, Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkelerinin İsrail’i, Esad’ın devrilmesinden faydalanmaya çalışmakla suçlamasına yol açtı. Phillips, İsrail’in bu hamlelerinin “Suriye’deki hükümeti zayıflatıp, sertlik yanlılarını cesaretlendirerek istikrarsızlaştırabileceği” uyarısında bulunuyor. Daher, “Esad rejimi gittiğine göre, ambargoların kalkması gerekiyor. AB ve ABD’nin ekonomik kalkınma ve insani yardımları sürdürmesi ve belki de artırması önemli” diyor. Phillips ayrıca, ambargoların kaldırılması karşılığında ABD ve AB’nin “yeni anayasa ve reformlar” gibi taleplerde bulunabileceğini de ekliyor.