MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Yaşar Yıldırım, TBMM Genel Kurulu’nda 2025 Bütçesi görüşmeleri sırasında söz aldı. MHP’li Yıldırım, Haçlı Seferleri’nin farklı bir şekil alarak devam ettiğini belirtti ve Diyanet İşleri Başkanlığına yönelik eleştirilere tepki gösterdi. Yıldırım, Diyanet’e iftiralar atıldığını savunarak, bu iftiraları yapanları ‘Haçlı artıkları’ olarak nitelendirdi. Konuşmasının sonunda cami inşaatlarına devam edecekleri ve minarelerin yükseleceğini vurguladı.
Yıldırım’ın konuşmasında, ‘Bugüne kadar Haçlı Seferleri her fırsatta sürdürülmüştür. Şu an da devam ediyor mu? Evet. En son Haçlı nerede? Gazze’de. 80 yaşındaki dedeleri, beşikteki çocukları öldürüyorlar. Bu talimatı veren kim? Hahambaşı. Savaşı düzenleyen kim? Hahambaşı. Diyor ki: ‘Hareket eden herkes öldürülmeli.’ Hiç kimseden ses yok. Bazı çevreler din adamlarına karşıdır ama hahambaşına kimse karşı çıkmıyor. İşte burada devam eden bir Haçlı Seferi ve Haç ile Hilal’in mücadelesi süregelmektedir. Ülkemizde de kılık değiştirerek, şekil değiştirerek en son Haçlı Seferi 15 Temmuz gecesidir. Eğer geçmişe dönersek, bu Haçlı Seferi’nin komutanları 1986 yılında Işıklar Askeri Lisesi ve Kuleli Lisesi’ne giren çocuklara çalınan sorularla başlamıştır. 30 yıl önce soru çalındı ve çocuklara sunuldu. Bunlar okulu kazandılar, bazıları atılırken bazıları devam etti. Devam edenler ise 15 Temmuz gecesinin generalleridir. Haçlının bir kaybı var mı? Yok. Ölenler kim? Müslüman Türkler. Parayı kim topladı? Vatandaş. Neyle kandırıldılar? Ayetlerle, hadislerle. Neyle darbeye kalkıştılar? Atatürk’ün sözüyle, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh.’
Bugün Haçlı Seferleri şekil değiştiriyor mu? Evet, günümüzde de şekil değiştiriyor. Kimliğini değiştirdi, görünmez oldu. Son yıllarda özellikle bu yıl ve geçtiğimiz yılda ciddi bir İslam’a ve milli değerlere saldırı söz konusu. Ancak bu saldırılar doğrudan İslam’a değil, İngiliz siyasetine yönelik. İslam’a saldırmıyorlar, nereye saldırıyorlar? İslam’ın kurumlarına, yani Diyanet İşleri’ne. Medyadaki her türlü iftira, yalan ve manipülasyon, akla hayale gelmeyecek şekilde artmış durumda. Bu tarzların sahipleri de ‘Haçlı artıklarıdır.’ Bilerek ya da bilmeyerek, sanatçılardan siyasetçilere, akademisyenlere kadar herkes bu akıma dahil.
Sonra bir haber geliyor: ‘Diyanet İşleri Başkanı Arapça soruya cevap veremedi.’ Ne oldu? Tercüman kullandı. Ama bu, diplomatik nezaket kurallarındandır. Hiç kimse, kendi diliyle yurt dışında konuşmaz, tercüman kullanır. Dönüyoruz, ‘Diyanet İşleri Başkanımız eline dua yazmış.’ Bizim müezzinlerimiz, imamlarımız, müftülerimiz 15 dakikada irticalen dua edebilecek şekilde eğitim almıştır. Diyanet İşleri Başkanı avucuna mı bakacak? Amaç ne? İtibarsızlaştırmak. İslam’a olan güveni sarsmak. İslam’ı toplumda yok saymak. Ama bu saldırılar doğrudan İslam’a yöneliktir.
En son Temmuz ayında bir gazetenin manşeti: ‘Diyanet hep et yiyor.’ Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tablosunu almış ve manşet yapmışlar. Diyorlar ki: ‘Diyanet’te çıkan yemek: Etli kuru fasulye, etli nohut, etli taze fasulye.’ Sanki Türkiye’deki kamu kuruluşları ve belediyeler hepsinde soğanla ekmek yeniyor da sadece Diyanet’te etli kuru fasulye var. Bütün cami personelimizin yemek yediği yemekhane var. Gidin bakalım, we yemekhanemizde Diyanet İşleri’nden daha iyi yemek var. Ama amaç, bir kurumu kötülemek. Diyanet’i yerle bir etmek.
Bir başka haber: ‘Diyanet İşleri Başkanı kelime-i tevhidi bilmiyor. Kelime-i şehadeti getiremedi.’ Sen nereden biliyorsun? Ezanı bilip bilmediği belli değil. Efendim, namazla zaten alakanız yok ama kelime-i şehadeti herkesin üstünde biliyorsun. Koskoca ilahiyat profesörü de bilmiyor. Bu nedir? Bu, yaralamadır. Bu insanların kafasını karıştırmaktır. Bir milletvekili, buna dayanakla bir açıklama yaparak Arapça bilmediğini söylemiş. Burada bilerek ya da bilmeyerek bir Diyanet ve milli değerler saldırısı var ve bu da seviyesiz bir saldırıdır. Bunun zararı kime? İslam’a. Zararı kime? Türk milletine.
Siyasetçilerimiz de bu akıma uydu. Mecliste toplantı yaparak, ‘4-6 yaş Kur’an kursu açıldı, bu ortaçağ zihniyeti çocuklarımıza ezberletiliyor.’ dediler. Ortaçağ zihniyeti nedir? Kur’an-ı Kerim. Tövbe haşa. Sonra ne oluyor? Seçim zamanı gelince cami açmaya koşa koşa gidiyorlar. Cami ne okutuyor? İncil mi? Tevrat mı? Cami, Kur’an kursudur. Her cami bir Kur’an kursudur. Cami, Kur’an ile namaz kılınan yerdir. Şimdi burada hanginiz samimisiniz? Kur’an kursuna karşısınız, camiden yanasınız. Ama önünüzde seçim var ve bunlarla oy alacaksınız. Şimdi bununla birlikte iddia sahibisiniz. Diyorsunuz ki: ‘Ben Türkiye’de böyle bir iddiadayım.’ Yine Diyanet ile ilgili bir kampanya başladı. Önünüze mikrofon uzatılıyor, Diyanet’e saldırıyorsunuz ama Papaz’ı görünce gözleriniz gülüyor. Bunu da görüyoruz.
Yani toplu olarak Diyanet üzerinden İslam’a bir saldırı var. Bunları görüyoruz, biliyoruz ve Diyanetimizin, dinimizin, hocamızın, imamımızın, müftümüzün yanında olacağız. Bu tür saldırılara geçit vermeyeceğiz. Hiç kimse, hayale kapılmasın. Üç gün önce birisi çıkıp dedi ki: ‘Haçlı artıkları, cami yapılmasın. Cami fazlasıyla var.’ Tamam efendim. Öyle dediyseniz, yapmayalım. Burası Müslüman Türk toprakları. Cami, bir memleketin süsüdür, kimliğidir, ruhudur. Biz cami yapmaya devam edeceğiz. Minareler yükselecek. Eğer bir hayaliniz varsa, hayal kırıklığına uğrarsınız. O işler geçti.