Yazan, BBC 100 Kadın Unvan, 20 Aralık 2024
Nasim, penceresiz küçük hücresinin zemininde tek başına otururken, diğer mahkumlara yapılan işkenceleri anımsatan çığlıklar duyuyordu. Gardiyan hücrenin kapısına vurup, “Bu dayağı duyuyor musun? Hazırlan, sıra sana gelecek” diye bağırdı. Nasim, “her gün 10-12 saat sorgulardan geçiyor” ve sürekli olarak infaz tehdidi alıyordu. Genişliği iki metreyi geçmeyen hücrede ne yatak ne de tuvalet vardı. Tecrit hücresindeki dört aylık deneyimi, 36 yaşındaki kuaför Nasim’in İran’ın kötü ünlü Evin Hapishanesi ile tanışmasının ilk anıydı. Gördükleri içinde sadece sorgucular vardı. “Tek başına ölüp gideceğini ve kimsenin bunu bilmeyeceğini” düşündü. Evin Hapishanesi’nde tutulan Nasim ve diğer kadınların günlük yaşamına dair bilgileri, güvenilir kaynakların ifadelerini bir araya getirerek aktardık. Birçok kişi, 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin Eylül 2022’deki ölümü sonrasında başlayan “Kadın, Yaşam, Özgürlük” protestolarıyla bağlantılı olarak tutuklanan on binler arasındaydı. Mahsa, kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınmış ve gözaltındayken hayatını kaybetmişti. Evin Hapishanesi’nden salıverilen pek çok kişi, burada yaşanan koşulları anlatırken, hala içeride bulunan mahkumların hayatlarına dair detayların çok az sızdığı görülüyor.
Bu kaynak, yalnızca zulüm altındaki bir yeri değil, aynı zamanda mahkumların kadın hakları için mücadelesini ve getirilmiş kısıtlamalara karşı durdukları iç içe geçmiş zıtlıkları da ortaya koyuyor. Örneğin, bazı mahkumlara arada bir eşleriyle yalnız kalma izni verilirken, hamile kalanlar bile olmuştu. Rap müzik ve makyajı seven Nasim, çatışmalar sırasında hayatını kaybeden arkadaşlarıyla birlikte protestolara katıldıktan sonra Nisan 2023’te tutuklandı. Sorgularda, “sokaklarda ölenleri düşünerek” dayanabildiğini anlattı. Tecrit hücresinden çıktığında, Nasim’i görenler vücudundaki kesikler, yara izleri ve yanlış ifadeler vermesi için uğradığı işkenceleri gördü. Rezvane de protestolar ardından, 2023’te eşiyle birlikte gözaltına alındı. İkisi de ayrı kadın ve erkek bölümlerindeki Evin Hapishanesi’ne götürüldü. Sorgucular, Rezvane’ye kocasını öldüreceklerini ve ona “ömür gibi kararana, patlıcan gibi morarana kadar” vuracaklarını söylediler.
Tecrit hücresindeki sorgulama ve aşağılanmaların ardından, Nasim kadın bölümüne gönderildi. Burada, çoğu siyasi suçlardan tutuklanan Rezvane de dahil yaklaşık 70 mahkum vardı. İngiltere ve İran çifte vatandaşı olan Nazanin Zaghari-Ratcliffe, 2022’de İngiltere’ye dönmeden önce, cezasının dört yılını Evin Hapishanesi’nde geçirmişti. Buradaki kadınların çoğu, eylemlerinden dolayı mahkum edilmiştir. Yapılan suçlamalar arasında “propaganda yayma, rejime karşı silahlanma ve ulusal güvenliği tehdit etme” bulunmaktaydı. Dört kalabalık hücrede, üst üste üç kat ranzalarla 20’ye yakın mahkum kalıyordu. Sıkışık yaşam alanında, sık sık sorunlar ve zaman zaman hem fiziksel hem de sözlü kavgalar yaşanıyordu. Ancak kadınlar aynı zamanda sıkı dostluklar da kurabiliyordu.
Kış aylarında herkesin donduğunu anlatan mahkumlar, soğukla mücadele etmek için ellerinde sıcak su dolu şişelerle dolaşırlardı. Yazın ise ter içinde kalıyorlardı. Kısa bir mutfak ve iki ocak vardı. Hapishane kantininde yiyecek alacak kadar paraları olduğunda, kendi yemeklerini hazırlayabiliyor ve koğuşa gelen basit hapishane yemeğiyle takviye edebiliyorlardı. Koridorun sonundaki karanlık, kirli alanlar sigara içme yeri olarak kullanılıyordu. Küçük, beton bir bahçede çiçekler için bir alan ve biraz hava almalarını sağlayan bir voleybol ağı vardı. Kendi kıyafetlerini giyebiliyorlar ve iki tuvaleti bulunan koğuşta serbestçe dolaşabiliyorlardı. Her akşam, tuvalet ve dış fırçalamak için sıra oluyordu. Dört aydır yatan Rezvane, burada hamile olduğunu öğrendi. Yıllardır çocuk sahibi olamamıştı ve artık annelik düşüncesinden vazgeçtiğini düşünüyordu. Ancak Evin kurallarına göre hala erkekler kanadında yatan eşiyle arada özel buluşmalar yapabiliyorlardı ve bu buluşmalardan birinde hamile kaldı. Hamile olduğunu öğrendiğinde, “birkaç gün boyunca ağladım” dedi. “Hapiste en zor şey psikolojik baskı ve stres” diye ekledi.
Mahkumların çoğu, günlerinin büyük kısmını yataklarında geçirerek sessiz bir köşe bulmak için sürekli mücadele ediyordu. Hapishanede elma suyu, ekmek ve ete özlem duyuyorlardı. Bu yiyecekleri bulmak zorlayıcıydı; kantinden biraz et almayı başardıklarında, fiyatın dışarıdaki fiyatın en az iki katı olduğunu gördüler. Hapishane, gebeliğin dördüncü ayında ultrason muayenesi yapılmasına izin verdi ve doktorlar, bebeğin kız olduğunu bildirdi. Kızının “her bir kalp atışını duyduğunda umudu arttı”. Ancak hapishanedeki koşulların bebeğin sağlığını tehlikeye atabileceğinden korkuyordu. Rezvane yalnızca yemek konusunda endişelenmiyordu, aynı zamanda epilepsi hastasıydı ve stres seviyesini düşürmesi gerekiyordu. Doktorlar, düşük riskinin yüksek olduğunu belirttiler. Gazeteci Vida’nın resim yapma tutkusu vardı. Çarşafları tuval olarak kullanarak diğer kadınların portrelerini çiziyordu. Portrelerinden biri, IŞİD kurbanları için Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerine yardım etmek üzere giden Kürt mahkum Pakşan Azizi’ye aitti. Pakşan, İran rejimine karşı silah kullanmakla suçlanarak ölüm cezasına çarptırılmış ve cezanın infazına dair korkular artıyordu.
Vida, gizli anlamları olabilecek çizimlerden uzak durması yönünde uyarıldı. Bahçedeki bir başka resminde, yıkık tuğlalar ve arka planda yeşil bir orman vardı; hapishane yönetimi resmi kapattı. Bir koridorda, koşan bir İran çitası çizdi ve bazı kadınlar bu resimden “iyi enerji aldıklarını” söyledi. Ancak bir gece yönetim bu resmi de kapattı ve Vida’nın resim malzemelerine erişimine kısıtlama getirdi. Ancak, kadınların sigara içmek için çıktıkları koridorun duvarlarında, büyük mavi okyanus dalgaları olan bir resim hâlâ görülebiliyordu.
Kadınların tıbbi bakıma ulaşması sürekli bir mücadele oldu. İnsan hakları savunucusu ve Nobel Barış Ödülü sahibi Nergis Muhammedi’nin, hayatını tehdit eden kalp ve akciğer hastalıkları vardı. Ne var ki, hapishanede doktora erişmek için uzun bir süre zorluk çekmek zorunda kaldı. Yakınları, doktor randevusu sırasında başörtüsü takmayı reddettiği için yönetimin sürekli olarak engeller koyduğunu aktardılar. Yönetim, diğer mahkumların iki hafta boyunca açlık grevi yapmasının ardından geri adım attı. Nergis, tıbbi nedenlerden ötürü Aralık başında 21 gün serbest bırakıldı. Parmaklıklar arkasındaki Nergis ve diğer kadınlar, protestolar yapmaya, sınırları zorlamaya ve hakları için savaşmaya devam etti. Yasalara göre başörtüsü takmaları zorunlu olmasına rağmen, birçoğu bunu reddetti. Yönetimle olan uzun bir mücadelenin ardından, mahremiyet için güvenlik kameralarının görüş alanından uzakta, yataklarına çarşaf asma izni verildi.
Kadınların karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, cezalarını duymaktı. Nasim’in sorgucuları, ona ölüm cezasıyla tehdit etti ve akıbetini öğrenmek için yaklaşık 500 gün beklemek zorunda kaldı. Teselliyi, kader arkadaşlarında buldu. Nasim, arkadaşlarını kendisini hayata bağlayan ve “kanatlarının altındaki yaralara merhem olanlar” olarak tanımladı. Her sabah, arkadaşlarından biri yatak perdesini kaldırıp, onun kahvaltıya kalkmasını sağlıyordu. Bir kaynağımız, “Her gün yapacak bir şeyler düşünüyoruz. Günün sonunda ise ‘Bugün de yaşadık’ diyoruz” diyerek durumu özetliyor.
Diğerleri ise zamanlarını şiir okuyarak, şarkı söyleyerek, el yapımı kart oyunları oynayarak veya televizyon izleyerek geçiriyorlar. Dizi, belgesel ve futbol gösteren İran kanallarını izleyebildikleri iki televizyonları var. Cezasını beklerken ve sürekli olarak infaz tehdidi altında, Nasim’i ayakta tutan bu küçük şeyler oldu. Nihayet cezası açıklandı; altı yıl hapis, 74 kırbaç ve Tahran’dan uzak bir kasabada 20 yıl sürgün cezası aldı. Propaganda yaymak ve İslam Cumhuriyeti’ne silahla karşı gelmekle suçlandı. Cezasının ağır olmasına rağmen, Nasim artık yeniden nefes alabiliyormuş gibi hissediyor ve kaybettiğini sandığı hayatını kucaklıyor.
Kadınlardan üçü, rejime karşı silaha sarılmaktan ya da silahlı gruplarla ilişki kurmaktan ölüm cezasına çarptırılmıştı. Ancak birinin cezası bozuldu. Uluslararası Af Örgütü’ne göre, İran’da geçen yıl 800’den fazla kişi infaz edildi. Bu, son sekiz yılın en yüksek sayısıydı. Çoğu idam cezası, şiddet ve uyuşturucu suçlarından verildi ve bunların içerisinde bazıları kadınlardı. Bu nedenle, her Salı günü kadınlar hapishanenin bahçesinde infazları protesto ediyor, gece boyunca bahçeden çıkmayı reddediyorlar ve açlık grevleri yapıyorlar. Bu kampanya, İran genelindeki hapishanelere yayıldı ve uluslararası destek gördü. Mahsa Amini’nin ölüm yıldönümünde Evin’deki kadınlar başörtülerini yaktılar. Bu eylemlerin sonuçları da oluyor. Bazen gardiyanlar koğuşları basıp, kadınları dövüyor ve yaralıyorlar. Ek sorguya alınabiliyorlar, tecrit hücresine atılabiliyorlar ya da telefon görüşmeleri ve ziyaret hakları engelleniyor. Bir kaynağımıza göre, gardiyanların çoğu kadın ve genellikle üstlerinden aldıkları emirlere göre “bazen nazik, bazen de zalim” davranıyorlar. İran hükümeti, sıkça insan hakları ihlalleri iddialarını reddediyor ve Evin’deki koşulların tüm gereklilikleri karşıladığını ve mahkumlara kötü muamelede bulunulmadığını savunuyor.
Rezvane doğumun eşiğinde iken, hapishane yönetimi doğum için dışarı çıkmasına izin verdi. Ekim ayında bir kız bebek dünyaya getirdi. Ancak kızını sağlıkla kucağına almış olmanın sevinci, korku, mutsuzluk ve öfkeyle karışık bir şekilde yaşandı. Kocasının hapishaneden çıkmasına izin verilmedi, ancak bebeğinin babasını Evin’de görmesine müsaade edildi. Stres yüzünden Rezvane, anne sütü üretemedi. Kısa sürede bebeğiyle birlikte Evin’e geri döneceği için cezasının kalan kısmını tamamlaması gerekebilir. Erken tahliye edilmediği takdirde, yaklaşık dört yıl daha kalması gerekecek. Genelde, bebeklerin iki yaşına kadar anneleriyle birlikte hapiste kalmalarına izin verilir. Bu mümkün olmadığında ise bakımevine yerleştiriliyorlar. Ancak bir mahkum, hapishanede yaşanan zorlukların mahkumları durdurmak yerine “daha cesur ve güçlü” kıldığını ifade ediyor. Bu da “gelecek net: savaşmak, hapiste bile” inançlarını daha da pekiştiriyor.