Başlık: HTŞ’nin Cihatçı Geçmişinden Koptuğu İddiasına Güvenilebilir Mi?
Yazan: Mina Al-Lami, Cihatçı Medya Uzmanı, BBC İzleme Servisi
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şera (eskiden Ebu Muhammed el-Colani olarak biliniyordu) Şam sokaklarında dolaşırken genç bir kadın yanına yaklaştı ve birlikte fotoğraf çektirmek istedi. Eş-Şera, nazik bir şekilde kadından fotoğraf çekiminden önce başını örtmesini talep etti. Bu durum, Arap sosyal medyası ve geleneksel medya aracılığıyla hızlı bir şekilde tartışma başlattı. Küçük bir olay gibi görünse de, Suriye’nin yeni yönetimi Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) için, BM, ABD, AB ve İngiltere tarafından terör örgütü olarak tanınan bir gruptan nasıl bilgi ve destek alabileceklerini özetlemesi açısından dikkat çekiciydi.
Bir yanda, farklı topluluklardan gelen daha liberal Suriyeliler ve HTŞ’nin meşru bir yönetim kurabilmesi için kabul edilmesi gereken uluslararası toplum vardı. Onlar, örtünme olayının Suriye’nin HTŞ yönetimi altındaki geleceğine dair endişe verici bir sinyal olduğunu düşündü. Muhafazakâr politikaların, kadınları zorla örtündürebileceği endişeleri gündeme geldi. Diğer yanda ise, HTŞ liderinin fotoğraf çektirdiği için eleştirildiği ve bu durumun İslami kurallara aykırı olduğunu savunan radikal İslamcılar bulunuyordu. Bu grup, fotoğraf çektirmek isteyen kadını, İslami giyim kurallarına uymayan veya makyaj yapan kadınlar için kullanılan ‘mütebberrüc’ terimiyle nitelendirdi. Radikal çevrelerin, HTŞ üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu ve eş-Şera’nın İslamcı tabanından gelen muhalefeti tetikleyebileceği unutulmamalı.
HTŞ’nin karşılaştığı zorluk, bu çelişkili talepleri dengeleyip, hem uluslararası toplumun hem de Suriye halkının liberal kesimleriyle muhafazakâr tabanı arasında bir uzlaşma sağlamaktır. Her iki taraf da HTŞ’nin her açıklamasını ve hareketini dikkatle gözlemlemektedir. Bu gerilimler arasında, örgütün kontrolü elinde tutma becerisi ve siyasi hedeflerine ulaşabilme kabiliyeti, büyük bir önem taşımaktadır.
Eş-Şera’nın mesajlarında, Suriye’nin farklı topluluklarının bir arada yaşamasına vurgu yapması, zorunlu askerlik yapan unsurları affetmesi ve intikam eylemlerini yasaklaması dikkat çekicidir. Ayrıca, İsrail, ABD, İran ve Rusya gibi geleneksel düşmanlarına karşı tarafsız ve ara sıra uzlaşmacı bir dil kullanmıştır. Açıklamalarında kışkırtıcı ifadeler ve tehditlerden ziyade, muhalefeti etkisiz hale getirme ve hem HTŞ’nin hem de kendi uluslararası terör örgütü listelerinden çıkarılmasına yönelik net bir çaba içinde, uzlaşmadan, istikrardan ve yeniden inşa konularını gündeme getirmiştir.
Eş-Şera’nın bu esnek yaklaşımının bir gerçek değişiklik yoksa iktidarını sağlamlaştırmak adına bir taktik olduğu henüz belirgin değil. Ancak, eş-Şera’nın daha ilerici hamleleri, sıkı bir Sünni kimliği benimseyen radikal İslamcılar arasında önemli bir rahatsızlık yaratmaya başlamıştır. Suriye’de Sünni Araplar başlıca etnik ve dini grup olsalar da, ülke birçok farklı azınlığa da ev sahipliği yapmaktadır.
HTŞ’nin üst kadrosundaki değişim hamleleri samimi olsa bile, Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib bölgesindeki cihatçı ve radikal gruplar, muhtemelen daha gevşek bir yönetimi kabul etmeyeceklerdir. Eğer HTŞ bu yoldan saparsa, bu gruplar silahlı muhalefet seçeneklerine başvurabilir. HTŞ’nin geçmişe dayanan serüveni, 10 yıllık bir dönüşüm yaşadı; IŞİD’ın bir uzantısı olarak bu süreçte, El Kaide ile bağlantı kurdu ve sonunda bağımsız bir örgüt haline geldi. 2017’de, İdlib bölgesinde meşruiyet kazanarak, cihatçı bağlantılarının yanı sıra, sivil bir ‘hükümet’ de kurmaya başladı.
HTŞ’nin politikası, dışarıya yönelik tehdit oluşturmadan, daha özgür bir yol izlemesi ve kamuoyu önünde kendini tanıtması ile karakterizedir. Eş-Şera, cihatçı rakipleri arasında daha az hedef olarak dikkat çekmeyi başardı, ancak muhalefet ise onu manipülatif bir siyasetçi olarak değerlendirmektedir. HTŞ, İdlib’deki otoritesini sağlamlaştırmak adına iki yönlü bir strateji uygulamakta; bir yandan yerel halkın güvenini kazanmaya çalışırken diğer yandan rakiplerine karşı güç kullanmaktadır.
Bunun yanı sıra HTŞ, görece daha ılımlı bir söyleme yönelerek, Esad yönetimini devirme hedefine odaklanmış durumdadır. HTŞ’nin 2017 yılında kurduğu sivil oluşum Suriye Kurtuluş Hükümeti (SKH), yönetim becerilerini sergileyip meşruiyet elde etmeyi amaçlamaktadır. Ancak HTŞ, pek çok zorlukla da karşı karşıyadır; özellikle eş-Şera’nın liderlik ettiği hareketler bazıları tarafından eleştirilmektedir.
Sertlik yanlılarının eleştirilerine rağmen, yerel halkın çoğunluğu, HTŞ’nin yönetim tarzını kabul etmektedir. Eş-Şera, kamusal alanlarda çağdaş yaklaşımları savunmakta ve dini kısıtlamalardan uzak durmaya çalışmıştır. Ancak HTŞ’nin sertlik yanlıları üzerindeki etkisi devam etmekte ve toplumsal kurallar konusunda farklı görüşler ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak, HTŞ’nin ideolojik geçmişi ve şimdiki durumu, örgütün geleceği açısından en azından belirsizlik taşımaktadır. HTŞ’nin cihatçı geçmişinden sıyrıldığı iddialarına güvenilir mi?
Esad’ın devrilmesiyle sonuçlanan son dönem muhalefet birlikteliği yeni bir gelişme sunarken, halen kırılganlığını koruyor. Aynı zamanda rakip gruplar arasındaki iç mücadeleler de devam ediyor. HTŞ, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ile uzun süredir gergin ilişkilere sahip. SMO’nun son operasyonundaki hedefleri, büyük ölçüde Ankara’nın öncelikleriyle örtüşüyor; bu da Kuzey Suriye’de Kürtlerin kontrolündeki bölgeleri almak ve Türkiye’nin sınırında Kürt ‘tehdidi’ olarak gördüğü unsurları etkisiz hale getirmek. İki grup arasındaki stratejik yer paylaşımı konusunda uzlaşı sağlanıp sağlanamayacağı ise belirsiz. HTŞ, kendi liderliği altında tam bir birleşme sağlama çabasında bulunurken, Suriye’de hala hem militanları hem de uyuyan hücreleriyle aktif olan IŞİD, ülkede cihada devam edeceğini ilan etti ve HTŞ’yi ‘kafirler’ tarafından iktidara getirilen ‘mürtetler’ olarak nitelendirdi.
Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), kuzeydoğuda zayıflarken, IŞİD muhtemelen dikkatini Haseke’de IŞİD militanları ve ailelerinin bulunduğu hapishanelere ve kamplara yoğunlaştıracak. Bu mahkumların kitlesel olarak serbest bırakılması ya da kaçması, IŞİD’in saflarını artırabilir ve Suriye’deki istikrarsızlığı derinleştirebilir. 2011’de Suriye’de iç savaşın başlamasıyla birlikte ülkeye, özellikle Türkiye üzerinden çeşitli din adamları ve uluslararası cihatçı gruplardan gelen yabancı militanlar girdi.
HTŞ, İdlib’deki gücünü arttırmaya çalışırken, Suriye’deki cihatçı tehditleri kontrol altında tutma anlaşmaları çerçevesinde bazı yerel ve uluslararası güçlerle işbirliği yaptı. Bazılarını yok ederken, diğerlerini de entegre edebilmek için adlarını değiştirerek kendi yapılarına dahil etti; bu süreçte Orta Asya’dan, Kafkasya’dan (Çeçenler) ve Çin’deki Uygur azınlığından gelen daha küçük gruplar da yer aldı. Ensar el İslam ve Ensar el Tevhid gibi gruplar, son operasyonlarda aktif rol aldılar. Esad sonrası dönemde hem El Kaide gibi örgütler hem de daha ılımlı İslamcı isimler HTŞ’ye Suriye’de güçlü bir Sünni kimliğine sahip İslami bir sistem kurma zorunluluğunu hatırlattı.
Eş-Şera, 6 Aralık’ta CNN muhabirine İslami bir sistem kurma niyetinde olup olmadıklarını sorduğunda, belirsiz bir yanıt verdi. ‘Evet’ ya da ‘hayır’ demek yerine, ‘İnsanlar ya tam anlamıyor ya da yanlış uygulamaları gördüklerinden İslami yönetimden korkuyor’ dedi. Bu dikkatli şekilde seçilmiş yanıt, HTŞ’nin belki daha esnek bir İslami yönetim kurma amacında olduğunu düşündürüyor. Ancak, Esad’ın devrilmesiyle yaşanan ilk heyecan ve ortak bir hedefe ulaşma arzusu sonrasında, ideolojik çatışmalar yeniden gün yüzüne çıkmaya başladı. 9 Aralık’ta HTŞ, Suriye Ordusu’ndaki zorunlu askerlik yapanlar için af kararı aldı. Ancak sertlik yanlıları, bu kararı fazla ‘yumuşak’ ve şeriata uygun bulmadılar. Hatta HTŞ’nin emrine açıkça karşı çıkarak itaatsizlik ve eski yönetim mensuplarına yönelik intikam saldırıları çağrısı yaptılar.
HTŞ, savaş suçlarına karışan eski yönetim üyeleri ve Esad destekçilerinin peşine düşeceğini belirterek durumu yatıştırmaya çalıştı. Aynı zamanda, kendi direktiflerine karşı gelen ve intikam eylemleri gerçekleştirenlere karşı cezalandırma tehdidinde bulunarak otoritesini pekiştirmeye uğraştı. Bir diğer tartışma, eş-Şera’nın 16 Aralık’ta militan grupların ve milislerin silahlarının sadece devlet ve ordunun elinde toplanmasını öngören planlar açıklamasıyla patlak verdi. Sertlik yanlıları, bu durumu protesto edip silahlı gruplara ellerindeki silahları koruma çağrısında bulundular. Bu tavır, HTŞ’nin elinde tüm yetkilerin toplanacağını, dolayısıyla karşı koyacak silahlı bir grup kalmayacağı ve bu durumun diktatörlüğü kolaylaştıracağını iddia ettiler.
Bir diğer tartışma noktası ise, İsrail’in Esad’ın devrilmesinin ardından gerçekleştirdiği hava saldırılarına HTŞ’nin sessiz kalmasıydı. Eş-Şera’nın günlerce sessiz kalmasının ardından saldırıları eleştirmesi, ancak bunun HTŞ’nin yeni bir silahlı çatışmaya girmeyi düşünmediğini ve Suriye’nin yeniden inşasına odaklanacağı mesajını vermesi dikkat çekti. Ayrıca, Suriye’nin İsrail’e karşı saldırılar için bir sıçrama tahtası olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini belirtti.
Bazı kişilere bu duruş zayıf ve İslami değerlere aykırı geldi. Bu tepkiler, El Kaide’nin HTŞ’ye İsrail’e karşı savaşa öncelik verme ve Gazze’deki Filistinlileri destekleme çağrısını yapmasının ardından daha da alevlendi. Bu çatışmalar, hem HTŞ içinde hem de diğer gruplardaki sertlik yanlılarının, yeni dini Suriye vizyonlarından uzaklaşılması durumunda silaha başvurabileceğini gösteriyor. Bu bireyler ve grupların çoğu, uzun zamandır Suriye’de bulunuyor ve büyük ihtimalle isteklerinden vazgeçmeyeceklerdir. Suriye’yi Taliban yönetimindeki Afganistan gibi güçlü bir Sünni İslam devleti hayaliyle görüyorlar; bu, hem bölgesel bir güç haline gelmek hem de zulme uğramış Müslümanlar ve cihatçıların barınabileceği bir ülke olma hedefi taşıyor. Eş-Şera ve HTŞ, hem liberallerin hem de sertlik yanlılarının baskısı altında, her iki tarafı da düşmanlaştırmadan denge kurmaya çalışmakta ve bu esneklik hayati bir önem taşımaktadır. Bir hafta önce, bir genç kadından başörtüsü takması istenmişti. Bu hafta ise eş-Şera, iki İngiliz diplomatla birlikte görüntülendi; bunlardan biri, İngiltere’nin Suriye Özel Temsilcisi Ann Snow’du ve başörtüsü takmıyordu.