Başlık: ABD Başkanlık Seçimleri Dünya’nın Kaderini Nasıl Etkileyebilir?
Yazar: Lyse Doucet, BBC Uluslararası Haberler Editörü, 30 Ekim 2024
ABD Başkanı Joe Biden, Şubat 2023’te Ukrayna’ya yaptığı ani dayanışma ziyareti sırasında Kiev sokaklarında yürürken hava saldırısı sirenleri duyuluyordu. Ardından, “Bir şey hissettim, geçmişten daha güçlü bir şekilde. Amerika, dünyanın yol göstericisi” demişti. Artık dünya, Amerikalıların önümüzdeki haftaki başkanlık seçimlerinde tercihlerini belirlemesinin ardından bu kendisini “yol gösterici” olarak gören ülkede kimin iktidara geleceğini merak ediyor. Kamala Harris, “Bunlar çalkantılı dönemler, Amerika’nın geri çekilemeyeceği açık” diyerek Biden’ın izinden mi gidecek? Yoksa “Küreselcilik değil, Amerikancılık” diyen Donald Trump mı başkan olacak? Taylor Swift, başkanlık seçiminde Kamala Harris’e destek verdi. Biden, “Trump’ı yenmeliyiz, yenmeliyiz, yenmeliyiz” ifadelerini kullandı. Trump ise, “Kaybedersem 2028’de yeniden aday olmayacağım” dedi.
ABD başkan adaylarının Türkiye’ye bakış açısı da merak ediliyor. Dünyanın, ABD’nin küresel nüfuzunun değerinin sorgulandığı bir dönemde yaşandığı söylenebilir. Küresel güçler bildiklerini yaparken, otoriter rejimler kendi ittifaklarını oluşturuyor. Gazze, Ukrayna ve diğer bölgelerdeki yıkıcı savaşlar, Washington’ın oynadığı rolün değeri hakkında tartışmalara yol açıyor. Bu kritik seçimlerin küresel sonuçları hakkında görüşlerini almak için alanında uzman bazı gözlemcilerle bir araya geldim.
Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı Rose Gottemoeller, “Bunu yumuşatmam mümkün değil. Donald Trump, Avrupa’nın kabusu. NATO’dan çekilme tehdidi hala her NATO üyesinin kulaklarında yankılanıyor” diyor. ABD, NATO’nun 31 üyesinin toplam askeri bütçesinin üçte ikisini oluşturuyor. Ayrıca, ABD, NATO’nun ötesinde, ordusuna Çin ve Rusya dahil 10 takip eden ülkenin toplamından daha fazla para harcıyor. Trump, diğer NATO üyelerini Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarının (GSYİH) % 2’sine tekabül eden askeri harcama hedeflerini elde etme konusunda zorlayacağını belirtiyor. Bu yıl itibarıyla, sadece 23 ülke bu hedefe ulaşabildi. Ancak Trump’ın değişken açıklamaları hala tedirginlik yaratıyor. Gottemoeller, Harris kazanırsa “NATO’nun kesinlikle iyi ellerde olacağına” inanıyor. Bununla birlikte, “[Harris], Ukrayna’da zafere ulaşmak için NATO ve Avrupa Birliği ile iş birliği yapmaya devam edecek, ama harcama konusunda Avrupa’ya baskı yapmaktan vazgeçmeyecek” şeklinde bir uyarıda bulunuyor. Ancak Harris’in Beyaz Saray’daki ekibi, dış politikayı Senato veya Temsilciler Meclisi ile birlikte yönetecek. Bu iki yasama organının, Demokrat üyelere kıyasla daha az savaş yanlısı olan Cumhuriyetçilerin eline geçme riski bulunuyor. ABD’li kongre üyeleri, yardım paketlerini geçirmekte giderek daha isteksiz hale gelirken, hangi aday kazanırsa kazansın Kiev’deki savaştan bir çıkış yolu bulma baskısının artacağı yönünde bir beklenti var. Gottemoeller, “NATO’nun parçalanacağına inanmıyorum. Avrupa’nın liderlik etme yükümlülüğü olacak” diyor.
Bir sonraki ABD Başkanı, Soğuk Savaş’tan bu yana büyük güçlerin çatışma riskinin en yüksek seviyeye ulaştığı bir ortamda görev yapacak. Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Comfort Ero, “ABD, barış ve güvenlik meselelerinde hâlâ en önemli aktör” derken “Çatışmaları çözme gücü azalmış durumda” ifadesini ekliyor. Ero, savaşların sona ermesinin giderek daha zor hale geldiğini kaydediyor: “Orta güçlerin yükselmesi ve büyük güçler arasındaki rekabetin artması, ölümlü çatışmaların daha karmaşık hale gelmesine neden oluyor” diyor. Ukrayna’daki savaşlar pek çok farklı gücü, Sudan’daki çatışmalar ise rakip çıkarları olan bölgesel güçleri bir araya getiriyor. Bazı aktörler bu savaşlara, barışa olduğundan daha fazla bağlı.
Ero, ABD’nin sahadaki ahlaki üstünlüğünü kaybettiğini ifade ediyor: “Küresel aktörler, ABD’nin Rusya’nın Ukrayna’daki eylemlerine, İsrail’in Gazze’dekilere farklı standartlarla yaklaştığını görüyor. Sudan’daki savaş korkunç katliamlara sahne oldu ama bu konunun önemi ikinci plana itildi.” Ero, Harris’in kazanması durumunda mevcut yönetimde devamlılık olacağını, Trump kazanırsa, İsrail’in “Gazze ve diğer bölgelerde daha fazla rahatlayacağını” belirtiyor. Ayrıca, Trump’ın Kiev’i dışlayarak Moskova ile bir Ukrayna anlaşması yapabileceğine de dikkat çekiyor.
Harris, Orta Doğu’da Biden’ın İsrail’in “kendi savunma hakkına verdiği sıkı desteği” tekrar vurguladı. Bunun yanı sıra, “masum Filistinlilerin öldürülmesini durdurmalıyız” ifadesini de dile getirdi. Trump da “Barışa geri dönüp, insanların öldürülmesini durdurmak için bir zamanın geldiğini” belirtti. Ancak diğer yandan, Netanyahu’ya “Ne gerekiyorsa yapmasını söylemiş” olduğu bildiriliyor. Cumhuriyetçi aday, arabuluculuk konusundaki yeteneklerini öne çıkarıyor. Suudi El Arabiya televizyonuna verdiği röportajda, “Orta Doğu’ya barış getireceğim, ve bu yakın zamanda olacak” dedi. Trump, 2020’deki Abraham Anlaşmaları’nı genişletme sözü de verdi. Bu ikili anlaşmalar, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirdi. Ancak genel olarak, Filistinlilerin dışarıda bırakıldığı için bu durumun mevcut krize zemin hazırladığı düşünülüyor. Trump, Ukrayna konusundaki tutumunu da çeşitli şekillerde ortaya koydu ve güçlü liderlere olan hayranlığını gizlemedi. Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek istediğini, ABD’nin askeri ve mali desteğini kesmek niyetinde olduğunu açıkça ifade etti. Son günlerde bir mitingde “Savaşın sona ermesi gerekiyor. Bunu başarmamız lazım” dedi.
Trump’ın Orta Doğu Planı: Kudüs, bölünmemiş bir biçimde İsrail’in başkenti olacak. Harris ise, tam tersine “Ukrayna ile dayanışma duymaktan gurur duyuyorum. Ukrayna’ya destek vermeye devam edeceğim ve Ukrayna’nın bu savaştan galip çıkması için çalışacağım” diye belirtti. Ancak Comfort Ero, kim seçilirse seçilsin dünya genelinde kötüleşebilecek durumlar olduğuna dair endişeler taşıyor.
Önde gelen Çin uzmanı Rana Mitter, Trump’ın Çin’den ithal edilen tüm ürünlere %60 gümrük vergisi önerisini “Onlarca yıllık küresel ekonomiye en büyük şok” olarak değerlendiriyor. Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımındaki en önemli tehditlerden birinin, Çin ve diğer ticaret ortaklarına yüksek maliyetler yüklemek olduğunu belirtiyor. Buna karşın, Trump, Çin lideri Şi Jinping ile olan kişisel ilişkilerine haneyerek, Wall Street Journal’a “Pekin, Tayvan’ı bloke etmeye kalkarsa askeri güç kullanmak zorunda kalmayacağım çünkü Çin lideri benim değerimi biliyor ve benim için saygı duyuyor” ifadelerini kullanmıştır. Ancak Harvard Üniversitesi’nde ABD-Çin ilişkileri üzerine çalışan Rana Mitter, Harris’in başkanlığında “ilişkilerin şu anki seviyesinden düzgün bir biçimde ilerleme kaydedeceğine” inanıyor. Fakat Trump’ın seçilmesi durumunda daha tahmin edilemez bir senaryonun ortaya çıkabileceğini düşünüyor. Mitter, Trump’ın Tayvan konusunda Amerika’dan uzaktaki bir adayı destekleme niyeti hakkında net olmayan bir yaklaşım benimsediğine dikkat çekiyor. Çinli liderler, hem Harris’in hem de Trump’ın başkanlığının zorlu olacağına inanıyor. Mitter, hükümetin küçük bir kesiminin “bilinen bir rakibin daha iyi olacağını” düşünerek Harris’e destek verdiklerini paklarken, önemli bir azınlık ise Trump’ı öngörülemezliği nedeniyle avantajlı bir iş insanı olarak yorumluyor.
Eski İrlanda Cumhurbaşkanı ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Mary Robinson, Nelson Mandela tarafından kurulan dünya liderleri grubu Elders’ın başkanı olarak, “ABD seçimleri, iklim zorunlulukları ve doğa krizi nedeniyle yalnızca ülkenin kendi vatandaşları için değil, tüm dünya için büyük önem taşıyor” açıklamasını yapıyor. “İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden kaçınmak ve Milton gibi yıkıcı kasırgaların norm haline geldiği bir geleceği önlemek için, bir derece dahi oldukça önemli” diyor. Helene ve Milton kasırgaları yıkıp geçerken, Trump bu iklim krizine yönelik çevre politikalarını “tüm zamanların en büyük dolandırıcılığı” diyerek alay etmişti. Birçok kişi, Trump’ın ilk döneminde olduğu gibi 2015 tarihli Paris İklim Anlaşması’ndan ayrılmasını bekliyor. Ancak Robinson, Trump’ın bu gücü kaybedemeyeceğine inanıyor: “ABD’deki enerji dönüşümünü durduramaz ve yeşil sübvansiyonlardaki milyarlarca doları geri getiremez. Ayrıca, sürekli hareket eden federal olmayan iklim aktivizmini de engelleyemez.” Robinson, bu süreçte henüz detaylı açıklamada bulunmayan Harris’e de “Liderlik göstermeli, yıllar içinde artan ivmeyi devam ettirmeli ve diğer büyük kirleticileri harekete geçirmelidir” çağrısında bulunuyor.
Martin Griffiths kısa süre önce BM’nin İnsani İşler ve Acil Yardım Koordinatörü görevinde bulunmuştu. Aynı zamanda tecrübeli bir çatışma arabulucusu olan Griffiths, ABD seçimlerinin yalnızca ülkenin askeri ve ekonomik gücünü değil, “dünya sahnesinde ahlaki üstünlüğü ve liderlik etme potansiyelini de” önemli kıldığını ifade ediyor. Harris’in kazanması durumunda daha umutlu olduğunu belirten Griffiths, “İzolasyon ve tek taraflılığa dayanan bir Trump yönetimine dönüş, daha derinleşen küresel istikrarsızlığı beraberinde getirir” diyor. Ancak Biden-Harris yönetimine yönelik eleştiriler de mevcut. Bu doğrultuda Orta Doğu’daki kötüleşen duruma ilişkin “isteksizliklerini” örnek olarak gösteriyor. Yardım kuruluşlarının yöneticileri, Hamas’ın İsrail’deki sivilleri hedef aldığı 7 Ekim saldırısını sürekli kınarken, Gazze ve Lübnan’daki sivillerin yaşadığı büyük acılara son vermek için ABD’nin daha fazlasını yapması gerektiğini savunuyor. Biden ile üst düzey yetkilileri sürekli olarak Gazze’ye daha fazla yardım göndermeye çağırdılar ve bazı durumlarda bu çağrılar sahada etkili oldu. Ancak, yardımın ve baskının asla yeterli olmadığını düşünen bir kesim de var. Son günlerde, kritik öneme sahip askeri yardımın kesilmesi tehdidi seçim sonrasına ertelendi. ABD, Gazze’ye insani yardım ulaştırılması için İsrail’e 30 günlük bir süre tanıdı. Ayrıca ABD, BM bütçesine en büyük katkıyı veren ülke. 2022 yılında 18,1 milyar dolarlık rekor bir bağış yaptı. Ancak Trump, ilk döneminde bazı BM kurumlarına fon kesmiş ve Dünya Sağlık Örgütü’nden (WHO) çekilmişti. Bu durumu, diğer bağışçı ülkelerin devreye girmesiyle kapatmayı öneriyor. Griffiths, ABD’nin hâlâ vazgeçilmez bir güç olduğunu vurguluyor. Dünya, ABD’nin sorumlu ve prensipli bir liderlik göstermesini bekliyor. Küresel çatışmalar ve belirsizliklerle dolu bir dönemde, daha fazlasını talep ediyoruz, daha fazlasını hak ediyoruz ve umudumuzu artırma cesaretine sahibiz.