Yaptırımlar, bir düşman ülkeyi, yaptırım uygulayan ülkenin, birliğin veya uluslararası örgütün şartlarına getirmek için bir sopa olarak kullanılır. Ülkeler söz konusu olduğunda, neredeyse hepsi düşmanlarını mal ve finansal varlıkların akışını yasaklayarak cezalandırmaya çalışır. Genel olarak, diğer ülkeler genellikle hepsi egemen varlıklar oldukları için devlete özgü yaptırımları görmezden gelirler.
Ancak ABD belirli bir ülkeye yaptırım uyguladığında durum böyle değildir. Örneğin, Washington yönetimi İran, Rusya, Kuzey Kore, Afganistan vb. ülkelere yoğun yaptırımlar uyguluyor. Ayrıca yaptırım uygulayacağı kurum ve kişilerin listelerini de belirliyor. Örneğin, Türkiye ABD yaptırımları altında değil ancak Office of Foreign Assets Control (OFAC) tarafından hazırlanan ABD yaptırım listesinde yer alan yüzlerce şirket ve kişiyi biliyoruz.
Yaptırımların işe yarayıp yaramadığı bir sorudur. İstatistikler, Rus ekonomisinin Amerikan ve Avrupa yaptırımlarına rağmen büyüdüğünü gösteriyor. Ancak yaptırımların gerçekten zarar verdiği kabul ediliyor.
Savaşın sürdürülmesi için gerekli askeri malların yanı sıra yaptırımlar genel olarak bir ülkenin ekonomisine zarar verir ve sivillerin hayatlarını ciddi şekilde etkiler. Örneğin, Rusya yepyeni yolcu uçağının geliştirilmesini durdurmak zorunda kaldı. Ayrıca, Rusya merkezli havayolları ABD ve Fransa’dan satın aldıkları uçaklar için yedek parça alamıyor. Dahası, Rusya’ya ve Rusya’dan uçuşların yasaklanması Rus vatandaşlarının seyahatini engelledi. Durum İran ve Küba için daha da kötü çünkü sadece gıda, ilaç ve tıbbi ürünlerin ihraç edilmesine izin veriliyor.
Hangi ülkeye yaptırım uygulanacağına ve hangisine uygulanmayacağına karar vermek ABD yönetiminin takdirindedir. Ancak Amerikalılar, diğer ülkeleri ve vatandaşlarını ABD tarafından uygulanan yaptırımlara uymaya zorlar. Bu, örneğin, bir Alman şirketiyseniz, İran’a otomobil parçaları gönderemeyeceğiniz anlamına gelir. Hatta aracılar bile, yaptırım uygulanan ülkelere mal gönderirlerse olası cezalardan kaçamazlar. Amerikan yetkilileri, başka hiçbir yerde mal satamamanız için sizi Özel Olarak Belirlenmiş Liste’ye (SDN) koyabilir.
Sonuç olarak, tüm bankaların adınızın SDN listesinde olması nedeniyle para almak veya transfer etmek imkansız hale gelir. Amerikalılar, Amerika’nın düşmanlarıyla iş yaparsanız, para sistemlerini kullanmanıza izin vermeyeceklerini ve ABD veya dost ülkelerle ticareti engelleyeceklerini kısaca ima ederler. Şirketler, özellikle küresel olanlar, daha büyük pazarlarını feda etmemek için genellikle yaptırımlara uyarlar.
Paradoks burada bitmiyor. ABD, yaptırımları aşan Amerikalı ve Amerikalı olmayan vatandaşları ve şirketleri cezalandırırken, acil ihtiyaç duyduğunda belirli malları, nakliyecileri ve alıcıları muaf tutuyor. Örneğin, Amerikalı şirketler Rusya’dan petrol almaya devam ederken, birçok Amerikalı olmayan şirket Rus şirketleriyle iş yaptığı için OFAC ile boğuşuyor. Ayrıca, OFAC’ın dünyanın en büyük nükleer santrali üreticisi ve uranyum tüccarı olan ROSATOM’a yaptırım uygulamamış olması tuhaf.
Son zamanlarda İran’a karşı da çifte standartlar uygulanmaya başlandı. Wall Street Journal, Apple’ın Rusya’ya yaptığı gibi ürünlerini İran’a satmak için lisans aradığını bildiriyor. Boeing, İran havayollarına uçak parçaları satmaya başladı bile, General Electric ise yedek parça satmak için lisans aldı. Ancak, başka bir ülkedeki başka bir şirket aynı ürünleri satmaya çalışırsa, ağır para cezalarına çarptırılabilir.
Bu tür adaletsiz ve keyfi yaptırım politikaları, Amerikan yetkililerinin şirketlerine yönelik yaptırımları kaldırabileceğini ancak diğerlerini bunlara uymaya zorlayabileceğini ortaya koyuyor. Özellikle Rusya ve İran’a komşu ülkelerdeki şirketlerin yaptırımlar nedeniyle büyük kayıplarla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Öte yandan, OFAC gibi aynı ABD kuruluşları, İsrail şu anda soykırım yapmasına rağmen, ona yaptırım uygulamayı asla düşünmüyor.
Yaptırımların siyasi bir sopa olduğu, uyuşmazlıkla hiçbir ilgisi olmayanların elleriyle muhatabı dövdüğü açıktır.
*Uluslararası İlişkiler alanında Doktora sahibi