Kaynak: Getty Images Avrupa Komisyonu, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Türkiye’nin de dahil olduğu 10 ülke için genişleme raporlarını kamuoyuna sundu. Raporlar, AB’nin dış politika ve güvenlikten sorumlu yüksek temsilcisi Josep Borrell ve genişlemeden sorumlu komiser Oliver Varhelyi’nin Brüksel’deki basın toplantısında paylaşıldı. AB, 95 sayfadan oluşan Türkiye için hazırladığı raporda, üyelik müzakerelerinin 2018 yılından beri ilerlemediğini ve demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ile temel haklar konularında kaygılarının hala giderilmediğini vurguladı. Raporun başında Türkiye’nin AB için “kilit bir ortak” olduğu ve birliğe aday ülke statüsünün hatırlatıldığı ifade edilerek, Doğu Akdeniz’de istikrar ve güven ortamının korunmasının AB’nin stratejik çıkarlarına uygun olduğu belirtildi. Türkiye ile işbirliğine dayalı karşılıklı yarar sağlayan ilişkilerin geliştirilmesinin önemine değinildi. Daha önce “İlerleme Raporu” olarak adlandırılan belgeler, aday ülkelerin AB üyeliğine yönelik siyasi, ekonomik ve sosyal kriterlerle ne kadar uyum gösterdiğini değerlendiriyor ve bu konuda önerilerde bulunuyor. AB, Ukrayna ve Moldova ile tam üyelik müzakerelerine resmi olarak başlamıştır. Raporun demokrasi ile ilgili bölümünde, 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler için yapılan seçim kampanyası sürecindeki eksikliklere rağmen genel olarak sürecin başarılı olduğu ve sonuçlara saygı gösterildiği ifade edildi. Raporda, Türkiye’de 2018’den beri uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin parlamentonun yasama ve denetleme işlevlerini zayıflatma etkisi olduğu kaydedilirken, denge ve denetleme mekanizmalarının eksik olduğu vurgulandı. Kamu idaresinin oldukça siyasallaştığı ve özellikle hükümetin muhalefet belediyeleri üzerindeki baskısının yerel demokrasiyi zayıflatmaya devam ettiği belirtildi. Siyasi çoğulculuk konusunda sorunların sürdüğünü aktaran rapor, yaklaşık 8 bin HDP üyesi ve yöneticisinin tutuklu olduğunu ve HDP’nin 2023’te parti yönetim hakkındaki kapatma davası nedeniyle aktif siyasi faaliyetlerini Yeşil Sol Parti’ye devrettiğini bildirdi. Bu yeni parti, gerçekleştirilen kongre ile adını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak değiştirmiş ve yeni ismi Yargıtay tarafından kabul edilmeyen kısa ismi DEM Parti olmuştur. Raporda, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamasının sonuçları arasında TBMM’ye seçilen Can Atalay’ın serbest bırakılamadığı kaydedildi. Türkiye’de sivil toplum kuruluşları giderek daha zor koşullarda faaliyet göstermekte, buna rağmen toplumsal konularda aktif olmaya devam ettikleri ifade edildi. Rapora göre Türkiye, hukukun üstünlüğü ve temel haklar bakımından AB kriterlerini karşılama aşamasındadır; ancak ciddi kaygılar doğuran bu konularda ilerleme sağlanamamıştır. Kabul edilen yargı reform paketlerinin temel eksiklikleri gidermede etkili olmadığına işaret edilmiştir. Raporda, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymayı reddetmesi de eleştirilmektedir. AİHM bilirkişileri, Osman Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğini belirtirken, AB’nin diğer önerileri arasında Türk yargısının bağımsız karar almasını sağlamak için uygun bir siyasi ve yasal ortam yaratılması, AYM kararlarının uygulanması ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısındaki değişikliklerin yer aldığı ifade edilmiştir. Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele konusunda atması gereken adımlara da vurgu yapılmış ve Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu ile Birleşmiş Milletler’in ilgili kararlarına uyumun sağlanması gerektiği kaydedilmiştir. Temel haklar konusunda ise ilerleme olmadığı belirtilmiştir. Türk yasalarının genel olarak insan haklarına saygıyı güvence altına aldığı, ancak AİHS ve AİHM içtihatları ile uyumlu hale getirilmesinin gerekliliği dile getirilmiştir. Raporda, “terörizme destek” suçlamalarıyla birçok gazeteci, yazar, avukat ve insan hakları aktivistinin yargılandığı ifade edilmiştir. AB, Türkiye’ye “terörle mücadele yasalarını” AB ile uyumlu hale getirmesi çağrısında bulunarak, LGBT ve azınlıklara karşı ayrımcı tutum ve uygulamalara karşı da etkin adımlar atmasını istemiştir. İfade özgürlüğü konusunda da Türkiye’de ilerleme olmadığı vurgulanmış, raporda halen 54 gazetecinin tutuklu bulunduğu belirtilmiştir. Türkiye’nin bu alanda ilerleme sağlamak için gazetecileri, insan hakları aktivistlerini ve avukatları serbest bırakması talep edilmiştir. Raporda, Güneydoğu Bölgesi’nin 6 Şubat 2023 tarihindeki depremler nedeniyle ciddi kaygılar barındırdığı ifade edilmiştir. PKK’nın saldırıları sebebiyle sınır bölgelerindeki güvenlik durumu da riskli olarak belirtilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki sınır ötesi operasyonlarının devam ettiği bildirilmektedir. AB, hükümetin “terörle mücadele” yetkisini tanırken, bu süreçte temel insan haklarının gözetilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Rapor, geçen süre zarfında Kürt sorununa yönelik anlamlı bir girişimin gözlemlenmediğini de aktarmaktadır. Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan gazeteciler, barolar ve insan hakları savunucularının “terörle mücadele yasalarının” geniş yorumlanması nedeniyle baskıyla karşılaştığı kaydedilmektedir. Türkiye’nin ekonomik kriterler açısından ileri bir aşamada olduğu belirtilen raporda, enflasyonda düşüş gözlendiği, bununla birlikte sıkı para politikası sayesinde iç talep ve dış ticaret açığının azaldığı ifade edilmiştir. Ancak 6 Şubat 2023’deki depremler nedeniyle bütçe açığının arttığı, hükümetin aldığı önlemlerin iş ortamının gelişimine katkı sağladığı, ancak şeffaflık ve öngörülebilirlik konusunda kaygıların sürdüğü aktarılmıştır. Ekonomi yönetiminin 2023 yazından itibaren uyguladığı politika çerçevesinde Merkez Bankası’nın politika faiz oranı önemli bir araç olarak kullanılmaktadır ve Türk hükümeti, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını güçlendirici adımlar atması yönünde tavsiyelerde bulunulmuştur. Raporda, Türkiye’nin ortak dış ve savunma politikası çerçevesindeki AB uyumu oranının düşük olduğuna da dikkat çekilmektedir. Türkiye’nin Brüksel tarafından kabul edilen Rusya yaptırımlarına katılmaması ve Hamas’ı “terör örgütü” olarak kabul etmemesi eleştirilmektedir. Rapor, 2023’te uyum oranının yüzde 9 iken 2024’te yüzde 5’e düştüğünü göstermektedir. 7 Ekim 2023 tarihinde Orta Doğu’da Hamas’ın saldırılarıyla savaşın başlamasından sonra Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin önemli ölçüde gerildiği, Türkiye’nin bu ülkeye ticaret ambargosu uygulamaya başladığı kaydedilmektedir. Türkiye’nin AB üyelik hedefine bağlı kalma ifadesine rağmen, “360 derece stratejik bakış” olarak tanımladığı dış politikayı sürdürdüğü de belirtilmiştir. Raporda, Türk dış politikasının stratejik otonomi çerçevesinde kapsamlı diplomatik, ekonomik, güvenlik ve savunma ilişkilerinin geliştirildiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca Türkiye’nin, liderliğini Çin ve Rusya’nın yaptığı BRICS’e üyelik başvurusunda bulunduğu ve Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine cumhurbaşkanı seviyesinde katıldığı ifade edilmiştir. Kıbrıs sorununa ve Türk-Yunan diyaloğuna geniş yer verilen raporda, Atina-Ankara ilişkilerinde yaşanan yumuşamanın olumlu etkileri de gözlemlenmiştir. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs sorununda BM parametrelerini reddederek iki devletli çözüm ısrarının olumsuz sonuçlar doğurduğu kaydedilmiştir. Raporda, AB’nin bu sorunun çözümüne katkı sunmaya istekli olduğu vurgulanmıştır.
İsrail, Suriye'deki Beşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından ülkeye yönelik hava saldırılarına başladı. Esad'ın düşüşünden bu yana Suriye genelinde 300'den fazla hava saldırısı gerçekleştiren İsrail ordusunun, 1973'ten bu yana...
Devamını Oku..