Başlık: AB, Türkiye Genişleme Raporu’nda Ne Gibi Eleştiriler Getirdi?
Avrupa Birliği’nin (AB) yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu 10 ülke için genişleme raporlarını 30 Ekim’de duyurdu. Raporlar, AB’nin dış politika ve güvenlikten sorumlu yüksek temsilcisi Josep Borrell ve genişlemeden sorumlu komiser Oliver Varhelyi tarafından Brüksel’de düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna tanıtıldı. Türkiye’ye yönelik hazırlanan 95 sayfalık raporda, üyelik müzakerelerinin 2018’den bu yana durakladığı ve AB’nin demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve temel haklara dair kaygılarının henüz giderilmediği vurgulandı.
Raporun giriş kısmında, Türkiye’nin AB için “kilit bir partner” olduğu ve birliğe aday ülke statüsünde bulunduğu hatırlatıldı. Doğu Akdeniz’deki istikrarın korunmasının AB’nin stratejik çıkarları açısından önemli olduğu belirtildi. Ayrıca, Türkiye ile karşılıklı fayda ve işbirliğine dayalı bir ilişkinin geliştirilmesinin gerekli olduğu ifade edildi. Geçmişte “İlerleme Raporu” olarak adlandırılan belgeler, aday ülkelerin AB üyelik sürecindeki siyasi, ekonomik ve sosyal kriterlere uyumunu değerlendiriyor ve önerilerde bulunuyordu.
Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye raporuna 31 Ekim’de yazılı bir cevap vererek, küresel zorlukların “Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir bakış açısı getirmesi gerektiğini” vurguladı. Açıklamada, “AB’nin özellikle siyasi kriterler ve iç siyasi dinamikler ile ilgili haksız değerlendirmelerini reddediyoruz” ifadeleri yer aldı.
Raporun “demokrasi” kısmında, 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerin kampanya sürecindeki eksikliklere rağmen genel olarak seçimlerin iyi gerçekleştirildiği ve sonuçlarına saygı gösterildiği ifade edildi. Rapor, Türkiye’de 2018’den bu yana uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin parlamentonun yasama ve denetleme işlevlerini zayıflattığını belirtti. Ayrıca, kamu yönetiminin oldukça siyasallaştığı ve hükümetin muhalefet belediyeleri üzerindeki baskısının yerel demokrasiyi olumsuz etkilediği vurgulandı. Siyasi çoğulculuk açısından birçok sorunun devam ettiğine dikkat çeken raporda, yaklaşık 8 bin HDP üyesi ve yöneticisinin tutuklu olduğu ifade edildi. (HDP, 2023’te partisi için kapatma davası açılmasının ardından aktif siyasi çalışmaları Yeşil Sol Parti’ye devretmiş, bu parti de gerçekleştirdiği kongrede adını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak değiştirmiştir.)
Raporda, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını uygulamaması neticesinde TBMM’ye seçilen Can Atalay’ın serbest bırakılmadığı da kaydedildi. Daha önceki raporlarda da belirtildiği gibi, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının giderek daha zor bir ortamda faaliyet gösterdiği ifade edilmekte; buna rağmen sivil toplumun toplumsal konularda aktif olmaya devam ettiği vurgulanıyor. Rapora göre, Türkiye, hukukun üstünlüğü ve temel haklar açısından AB kriterlerine uyum sağlamada henüz ilk aşamada bulunuyor. Ciddi kaygılar yaratacak bu konularda ilerleme kaydedilmediği belirtiliyor, kabul edilen yargı reform paketlerinin temel sorunların giderilmesine katkı sağlamadığı ifade ediliyor.
Yargı alanında, raporun dikkat çektiği bir diğer mesele, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymayı reddetmesidir. Raporda, Türkiye’ye AİHM kararlarına uyması gerektiği önerilirken, özellikle Gezi davasından tutuklu olan Osman Kavala’nın serbest bırakılması gerektiği vurgulandı. AB’nin diğer tavsiyeleri arasında, Türk yargısının Avrupa standartlarına göre bağımsız ve tarafsız karar vermesi için uygun bir siyasi ve yasal ortam oluşturulması, AYM kararlarının uygulanması ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısının değişimi bulunuyor. Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele konusunda atması gereken adımlar olduğu ve Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) ile BM’nin kararlarına uyum göstermesi gerektiği belirtiliyor.
Rapor, temel haklar konusunda da ilerleme kaydedilmediğini ortaya koydu. Türk yasalarının genel olarak insan haklarına saygıyı güvence altına almasına rağmen, uygulamada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM içtihatlarına uyumun öneminin altı çizildi. “Terörizme destek” suçlamasıyla birçok gazeteci, yazar, avukat ve insan hakları aktivistinin yargılandığına dikkat çekildi. AB, Türkiye’nin öncelikle “terörle mücadele yasalarının” AB ile uyumlu hale getirilmesi gerektiğini belirtti. LGBT bireylere ve azınlıklara karşı ayrımcı tutumlar ve uygulamalarla ilgili etkin adımlar atılması gerektiğini vurgulayan AB, ifade özgürlüğü konusunda da Türkiye’de herhangi bir ilerleme kaydedilmediğini belirtti. Halen, 54 gazetecinin tutuklu olduğunu raporda hatırlatıldı ve Türkiye’nin bu alanda ilerleme kaydedebilmesi için gazeteciler, insan hakları aktivistleri ve avukatları serbest bırakması istendi.
Güneydoğu Anadolu bölgesinin 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerin etkisi altında olduğu, bunun yanı sıra PKK’nın saldırıları nedeniyle sınır bölgelerindeki güvenlik durumunun tehlikeli olduğu da raporda yer aldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki sınır ötesi operasyonlarını sürdürdüğü ifade edildi. AB, hükümetin “terörle mücadele” hakkının bulunduğunu ancak temel insan haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini belirtti. Raporda, geçen süreçte Kürt sorununa dair anlamlı bir girişim gözlemlenmediği kaydedildi. Güneydoğu Anadolu’da gazeteciler, barolar ve insan hakları savunucularının “terörle mücadele yasalarının” geniş bir yorumla uygulanması nedeniyle baskı altında kalmaya devam ettikleri bildirildi.
Raporun ekonomik bölümünde ise Türkiye’nin işleyen piyasa ekonomisi kriterlerine uyumunun gelişim gösterdiği, ancak enflasyonda hala yüksek oranların devam etmesine rağmen yeni bir düşüş yaşandığı aktarıldı. 6 Şubat 2023’teki depremlerin ardından bütçe açığının arttığı, hükümetin aldığı önlemlerin iş ortamını iyileştirmeye yardımcı olduğu fakat şeffaflık ve öngörülebilirlik açısından kaygıların devam ettiği kaydedildi. Ekonomi yönetiminin 2023 yazından itibaren uyguladığı politikalar çerçevesinde Merkez Bankası’nın politika faizini önemli bir araç olarak kullanmaya devam ettiği vurgulandı.
Dış politikada, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ortak dış ve savunma politikası uyumunun oldukça düşük olduğu belirtiliyor. Rapora göre, Türkiye’nin Brüksel’in onayladığı Rusya yaptırımlarına katılmaması ve Hamas’ı “terör örgütü” olarak tanımaması da eleştirilmiştir. Uyumluluk oranının 2023’te yüzde 9, 2024’te ise yüzde 5 olarak kaydedildiği raporda, Orta Doğu’da Hamas’ın saldırıları ile başlayan savaş nedeniyle Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin gerildiği, Türkiye’nin bu ülkeye ticaret ambargosu uygulamaya başladığı bildirildi. Türkiye, AB üyeliği hedefine sadık kaldığını belirtmesine rağmen “360-derece stratejik bakış” olarak adlandırdığı dış politikasını sürdürdüğüne dikkat çekildi. Türk dış politikasının stratejik otonomi çerçevesinde kapsamlı diplomatik, ekonomik, güvenlik ve savunma ilişkileri geliştirdiği ifade edildi. Türkiye’nin, BRICS’e üyelik başvurusunda bulunduğu ve Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine cumhurbaşkanı seviyesinde katıldığı da raporda yer aldı.
Rapor ayrıca Kıbrıs sorununa ve Türk-Yunan diyaloğuna ayrıntılı olarak değinmekte; Atina ve Ankara arasındaki yumuşamanın olumlu etkileri kaydedilmektedir. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü için BM parametrelerini reddetmesi ve iki devletli çözüm isteğinin olumsuz karşılandığı vurgulandı. AB, bu sorunun çözümüne katkı sunma çabasında olduğunu belirtmektedir. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye raporuna 30 Ekim’de yaptığı açıklamada, “2024 yılı Türkiye Raporu’nda, AB’nin özellikle siyasi kriterler ve iç siyasi dinamikler konusundaki haksız değerlendirmelerini reddediyoruz” denilerek ekonominin gelişimi ile mevzuatlar hakkında kaydedilen ilerlemeler dikkat çekildi. Ayrıca, Türkiye’nin piyasa ekonomisine yüksek oranda uyumu ve AB içindeki rekabet ortamında etkili olabilme kapasitesinin altı çizildi. Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-AB Ortaklık Konseyi ve yüksek düzeyli diyalog toplantıları gibi askıya alınan yapıların yeniden canlandırılmasının pek çok alanda ortak adımlar atılmasına imkan tanıyacağı belirtildi. Doğu Akdeniz’deki gerilimin azalması sonucunda, 2019 yılında AB Konseyi tarafından uygulanan siyasi engellerin kaldırılması gerektiği ifade edildi. AB, Türkiye Genişleme Raporu’nda hangi eleştirileri gündeme getirdi?
Dışişleri Bakanlığı, raporda, “AB, dış politika ve maksimalist yaklaşımlarını yansıtmakta; Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin meşru kaygılarını ve haklı taleplerini tamamen göz ardı etmektedir” şeklinde ifadeler kullanıldığını belirtti. Kıbrıs meselesinin, adadaki iki taraf, üç garantör ülke ve BM çerçevesinde çözülebileceğini vurgulayan Bakanlık, “AB’nin bu süreçte karar verme yetkisi bulunmamaktadır” açıklamasında bulundu. Ayrıca, “AB’nin Kıbrıs problemine yönelik, Kıbrıs Rum tarafının görüşlerini kayıtsız bir şekilde yansıtan ve Kıbrıs Türk halkının haklarını göz ardı eden açıklamaları, çözüm çabalarına katkı sağlamamaktadır ve AB’nin bu süreçte yer almasının neden uygun bir seçenek olmadığını göstermektedir” dedi.
Açıklamada, bölgesel ve küresel zorlukların, “Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir perspektif gerektirdiği” ifade edildi ve “AB’nin son dönemlerde Türkiye ile iş birliği çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak, ilişkilerin yeniden canlandırılması, AB’nin siyasi iradesine ve stratejik vizyonuna dayalı somut adımlar atılmasını gerektiriyor” ifadesi kullanıldı. Ayrıca, “Aday ülke olarak, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini yapıcı bir şekilde geliştirme yönündeki siyasi iradesinin güçlü ve net olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. AB üyelik sürecinde Türkiye’den beklenen ilerleme, AB’nin Türkiye’nin adaylık statüsüne uygun, yapıcı ve stratejik bir yaklaşım benimseyerek somut adımlar atmasıyla hızlanacaktır” denildi.